30 Eylül 2024 Pazartesi

30 EYLÜL


1791 wolfgang amadeus mozart'ın sihirli flüt operasının dünya prömiyeri viyana'da schikaneder tiyatrosu'nda gerçekleştirilmiş

1863 georges bizet'in les pêcheurs de perles operasının dinya prömiyeri paris'te théâtre-lyrique'de gerçekleştirilmiş

1935 georges gershwin'in porgy and bess operasının dünya prömiyeri boston'da gerçekleştirilmiş

1960 hanna-barbera'nın taş devri (the flinststones) yayınlanmaya başlamış

2006 bu ve ertesi akşam wuppertal schauspielhaus'ta fahri ile pina bausch'un vollmond adlı muhteşem gösterisini seyrettik; gösteri arasında fuayede koza tamdoğan ile dikmen gürün'ü gördüm

2007 garajistanbul'da jerome bel'in shirtologie adlı işini seyrettim

2011 iatanbul fulya kültür ve kongre merkezi'nde anne teresa de keersmaeker kült yapıtı fase'i seyrettim 

2021 rolland villazon'u ilk defa canlı dinledim; zorlu performans sanatları merkezi, büyük salon'daki konserde gedik filarmoni orkestrası'nı cem'i can deliorman yönetiyordu, villazon'a solist olarak fatma said eşlik ediyordu

2022 ilk defa bir marlene monteiro freitas işi seyrettim; centre pompidou'da guintche-live



29 Eylül 2024 Pazar

29 EYLÜL


1932, cumhuriyet gazetesi

1948 laurence olivier'in yönettiği ve başrolünde oynadığı hamlet filmi gösterime girmiş

1955 arthur miller'in view from the bridge adlı oyununun dünya prömiyeri new york'ta gerçekleştirilmiş

2000 wong kar wai'nin in the mood for love adlı filmi gösterime girmiş

2022 paris'te theatre athenee'de çok sevdiğim yeni sirk sanatçısı, koreograf, yönetmen aurélien bory'nin sahnelediği wolfgang mitterer'in dafne adlı çağdaş operasını emre ile seyrettik



28 Eylül 2024 Cumartesi

on soruluk sohbetler 115: thibaut eiferman




Performansın özü sizce nedir?
Benim için performans bir hakîkat hâli. Bir duyguyu ya da bir mesajı taşıyan, muhafaza eden bir şey gibi geliyor bana ve neyin gerçek neyin gerçek olmadığı arasında ne kadar kaybolursam, hakîkat o kadar çok ortaya çıkabiliyor.

Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Sanatın öğretici olması anlamında dönüştürücü olduğunu düşünüyorum. Yaptığım şeylere geri dönüp bakmak korkularımı anlamamı sağlıyor. Seyirci için sanat zihinle değil kalple öğretme gücüne sahip.

Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinizde etkisi olur mu?
Süreçlerimde en çok müzikten ilham alıyorum. Ses ve beden arasındaki bağlantı beni en çok heyecanlandıran şey. Bu bir metin de olabilir. İnsanların seslerini ilginç buluyorum. Birisi konuştuğunda çok fazla hareket gerçekleşiyor. Bu hareket derin bir yerden geliyor ve dans ettiğimde o yerle bağ kurmayı seviyorum.

Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?
Başlığın bana belirmesini sağlamaya çalışıyorum. Onun her zaman orada olduğunu düşünüyorum, benim görevim başlığı ortaya çıkarmak. Tıpkı eserin yapımı gibi, bir yerlerde önceden var olduğunu ve onu bulmam gerektiğini düşünüyorum. HHH, Patti Smith ile yapılan bir röportajın kaydından sonra bana belirdi.

Sanatınızı etkilediğini düşündüğünüz biri veya bir sanatçı var mı, varsa kim?
Bu eser özelinde Patti Smith beni çok etkiledi. Sanatın kendi kendine gerçekleşen bir süreç ve neredeyse asil bir eylem olduğu, halktan ve şöhretten uzak olduğu yönündeki tutumu benim için bugün eskide kalmış bir geleneğin izi. Punklar ve beatnikler, insanların Instagram şöhreti için değil aciliyet duygusuyla sanat yaptığı 60'lar ve 70'ler hareketi. Smith’in sanatına, isyana ve özgürlüğe olan inancı.

[söyleşinin tamamını okumak için tıklayın.]

28 EYLÜL




1984 krzysztof penderecki'nin bir leh ağıtı'nın ilk versiyonunun dünya prömiyeri, mstislav rostropovich'in şefliğinde stuttgart radyo senfonisi tarafından gerçekleştirildi

1990 yurtdışında gittiğim ilk konser: londra'da royal albert salonu'nda opera spectacular





27 Eylül 2024 Cuma

27 EYLÜL

fotoğraf: mustafa emre gügen

1822 jean-françois champollion, rosetta taşı'nı kullanarak mısır hiyerogliflerini çözmüş

1905 fizik dergisi annalen der physik, albert einstein'ın, içinde E=mc² denklemini de ortaya koyduğu bir cismin eylemsizliği enerji içeriğine bağlı mıdır? başlıklı makalesini yayımlamış

1973 barbra streisand the way we were adlı şarkısının bulunduğu single'ı yayınladı

2012 berliner philharmoniker'i ilk defa istanbul'da canlı dinledim; sütlüce haliç kongre merkezi'ndeki konseri sir simon rattle yönetiyordu, solistler efe ile fora baltacıgil kardeşlerdi

2015 milano'nun en güzel tiyatro mekanlarından biri olan teatro franco parenti'de matinede fabio cherstich'in yönettiği brecht oyunu terrore e miseria del terzo reich'ı seyrettim

2015 aynı akşam daniel harding yönetimindeki la scala filarmoni orkestrası'nı teatro alla scala'daki konserde mahler'in 5. senfoni'sini icra ederken dinledim

2022 paris'te la villette'ın içindeki espace chapeau'da l'ecole de sable yapımı, afrikalı genç dansçların rol aldıkları pina bausch'un le sacre du printemps adlı işini emre ve burcu ile seyrettik, öncesinde malou airaudo ile germain acogny'nin ortaklaşa sahneleyip dans ettikleri common ground[s] adlı işi seyrettik. gösteriden sonra emre ile la villette'in karşısındaki bir et lokantasına yemeğe gittik, bir zaman geçtikten sonra malou airaudo, yanında brigitte lefevbre ve arkadaşlarıyla kapıdan içeri girdi; dayanamadım gittim, tebrik ettim, çok ender yaptığım bir şey yaptım birlikte fotoğraf çektirdim

26 Eylül 2024 Perşembe

26 EYLÜL


1982 knigth rider (kara şimsek) dizisi yayınlanmaya başladı

1990 londra'da matinede adelphi theatre'da the leicester haymarket yapımı noel gay - l.arthur rose & douglas furber müzikali me and my girl'ü, suarede the old vic'de sam mendes'in yönettiği jean-paul sartre'ın kean oyununu seyrettim, başrolde benzersiz derek jacobi oynuyordu

2010 downton abbey dizisi yayınlanmaya başladı

2014 bu ve ertesi akşam pina bausch'un ölmeden bir ay önce prömiyerini gerçekleştirdiği son yapıtı, şili'den esinlenen como el mosquito en la piedra, ay si si si...'yi wuppertal'de barmen operası'nda seyrettim 

2022 paris'teki hastanelerden birinin şapeli olan chapelle saint-louis de la salpetriere'de peeping tom yapımı gabriela carrizo'nun sahnelediği yere-özgü ve sarmalayan gösteri la visita'yı burcu'nun kızı ada ve emre ile birlikte deneyimledik



25 Eylül 2024 Çarşamba

25 EYLÜL

fotoğraf: mehmet kerem özel, 15 mart 2018

1988 alvar aalto'nun tasarladığı essen'deki opera binası aalto-theater açıldı; ben bu binayı ilk defa 2008 yılında deneyimledim, sonra bir çok kere burada opera ve dans gösterileri seyrettim

1990 matinede andrew llyod webber'in starlight express müzikalini, suarede ise karaborsa bilet bularak babamla theatre royal drury lane'de nicholas hytner'in yönettiği alain boublil - claude-michel schönberg müzikali miss saigon'u seyrettim; başrollerde lea salonga ve simon bowman oynuyorlardı

2015 milano teatro elfo puccini'de radhouane el meddeb'in au temps ou les arabes dansaient adlı dans gösterisini seyrettim

2022 paris'te tuilliers bahçeleri'nde öğlenleyin yoann bourgeois'nın bizzat dans ettiği kısa işi fugue/tramboline'i emre, hang ve ben seyrettik



24 Eylül 2024 Salı

24 EYLÜL



1959 günter grass'ın teneke trampet adlı romanı yayınlanmış

1977 aşk gemisi yayınlanmaya başlamış

1990 londra'da lyric theatre'da robert allan ackerman'ın yönettiği lanford wilson'un burn this oyununu seyrettim; başrollerde john malkovich ve juliet stevenson oynuyorlardı

2007 the big bang theory yayınlanmaya başlamış

2015 pina bausch'un ölümünün ardından tanztheater wuppertal'in repertuvarına giren ilk yabancı yapıtlardan oluşan akşamı seyretmek için bir günlüğüne/geceliğine milano'dan wuppertal'e geldim. neue stücke 2015 başlıklı akşamdaki yapıtlar theo clinkard'ın somewhat still when seen from above, cecilia bengolea & françois chaignaud'nun the lighters, dancehall polyphony ve tim etchells'in in terms of time idi 

2016 istanbul cemal reşit rey konser salonu'nda natasha atlas konserine gittim

2020 david attenborough, instagram'da bir milyon takipçiye ulaşan en hızlı kişi olarak jennifer aniston'ın rekorunu kırdı

2022 çok merak ettiğim (la) horde & ballet national de marseille yapımı room with a view'u emre ile theatre du chatelet'de seyrettik, rone canlı müzik yapıyordu



23 Eylül 2024 Pazartesi

23 EYLÜL



1962 hanna-barbera'nı jetgiller çizgi filmi yayınlanmaya başlamış

1990 londra'da wyndham's theatre'da luigi pirandello'nun henry IV oyununu seyrettim; başrolde richard harris oynuyordu

1993 istanbul beşiktaş inönü stadyumunda michael jackson konserine gittim

1997 dünyanın en iyi baritonlarından, erken aramızdan ayrılan dmitri hvorostovsky'i ilk defa canlı dinledim, konser istanbul atatürk kültür merkezi büyük salondaydı

2007 lütfi kırdar kongre merkezi'nde aydın teker'in akabı adlı işini seyrettim

2009 modern family adlı sitcom dizisi yayınlanmaya başladı

2022 yıllardan beridir bir gösterilerini canlı seyretmek istediğim iki koreografın işlerini aynı akşam ard arda seanslarda bir salondan çıkıp diğerine koşturarak paris'te theatre national de chaillot'da seyrettim: oona doherty'nin navy blue ve sharon eyal - gai behar'ın chapter 3: the brutal journey of the heart

2023 hans werner henze'nin das floss der medusa adlı operasını berlin'de tempelhof hangar 1'de tobias kratzer rejisiyle deneyimledim; operanın tamamı dize kadar su dolu, devasa boyutlarda bir havuzun içinde sahnelendi; 100'ün üzerinde sanatçı görev aldı



22 Eylül 2024 Pazar

22 EYLÜL



1869 richard wagner'in das rheingold operasının dünya prömiyeri münih'te gerçekleştirilmiş

1888 national geographic magazine yayınlanmaya başlamış

1905 richard strauss'un salome operasının dünya prömiyeri viyana'da gerçekleştirilmiş

1964 jeryy bocks'un anatevka - damdaki kemancı müzikalinin dünya prömiyeri new york'ta gerçekleştirilmiş
 
1968 abu simbel'deki iki tapınağın taşınma işlemi tamamlanmış

1976 charlie'nin melekleri yayınlanmaya başladı

1986 alf yayınlanmaya başladı

1994 friends yayınlanmaya başladı

1990 londra'da st martin's theatre'da agahta christie'nin ünlü the mousetrap oyununu seyrettim

1998 bach'ın viyolonsel sonatları'nın bütününü ilk defa canlı dinledim; alexander rudin bugün iki, yarın bir konser olmak üzere üç konserde aya irini müzesi'nde yorumladı

2007 garajistanbul'da pichet klunchun'un i am a demon adlı gösterisini seyrettim

2014 ikinci kat karaköy'de firuze engin'in yazdığı berfin zenderlioğlu'nun yönettiği ibrahim halaçoğlu ile tolga iskit'in parladıkları cambazın cenazesi'ni seyrettim

2023 ilk defa kornel mundruzco'nun bir yapıtını canlı seyrettim: varşova'da tr warszawa yapımı kata weber'in yazdığı nietoperz



21 Eylül 2024 Cumartesi

21 EYLÜL


1990 her majesty's theatre'da the phantom of the opera'yı seyrettim; bilet bulamamıştım, ama her gün o akşam için kuyruğa girildiğinde bilet bulunduğunu biliyordum, kuyruğa 9:30'da girmiştim, önümde bir kişi vardı, amerikalı bir çocuk. bütün gün kuyruktan bekledik, sohbet ettik, bileti aldıktan sonra gidip bir yerde hızlıca yemek yiyip oyuna girdim. hayalimdeki müzikali birinci balkonun en ön sırasından, enfes bir yerden seyrettim

2007 garajistanbul'da adva zakai'nin for a few seconds you may be really were yourself ve when i laugh it looks like this adlı performanslarını seyrettim

2015 milano'da conservatorio sala verdi'de rene jacobs yönetimindeki akademie für alte musik berlin orkestrası'ndan bach'ın matthaeus passion yorumunu dinledim, solistler sunhae kim, kristina hammarström, werner güra, sebastian kohlhepp, konstantin wolff ve andre schuen idi



20 Eylül 2024 Cuma

20 EYLÜL


1946 cannes film festivali'nin ilki başlamış

1989 claude-michel schönberg ve alain boublil tarafından yazıp bestelenen, lea salonga ve jonathan price'ın başrollerinde oynadıkları miss saigon müzikalinin londra'da dünya prömiyeri gerçekleştirildi

1990 londra'da the palace theatre'da alain boublil - claude-michel schönberg'in, trevor nunn'un sahneye koyduğu les miserables müzikalini seyrettim

2014 woodkid'i küçükçiftlik park'ta canlı dinledim

2015 mikhail baryshnikov'un başrolünde oynadığı, robert wilson'ın yönettiği christian dumais-lvowski'nin yazdığı nijinsky'i anlatan letter to a man adlı oyunu milano'da teatro dell'arte'de seyrettim



19 Eylül 2024 Perşembe

19 EYLÜL



1893 kadınlara oy hakkı veren ilk ülke yeni zelanda olmuş 

1908 gustav mahler'in 7. senfoni'sinin dünay prömiyeri prag'da gerçekleştirilmiş

1990 londra'da les liaisons dangereuses'ü seyrettim

2010 cemal reşit ey konser salonu'nda bale gala gösterisini seyrettim; dansçılar arasında polina semionova, drew jacoby, jose martinez ve marco agostino vardı

2011 paris'te la ménagerie de verre'de claude regy'nin yönettiği tarjei vesaas'ın brume de dieux oyununu seyrettim

2015 sasha waltz'in impromptus adlı gösterisini torino'daki etkileyici opera binası teatro regio'da seyrettim



18 Eylül 2024 Çarşamba

18 EYLÜL



1968 william wyler'ın yönettiği, başrollerinde barbra streisand ve omar sharif'in yer aldıkları funny girl gösterime girmiş

1990 matinede new london theatre, drury lane'de cats'i, suarede prince of wales theatre'da aspects of love'ı seyrettim; ikisinin de bestecisi andrew llyod webber'di, ikisini de trevor nunn sahneye koymuştu, ikisi de the really useful theatre company yapımıydı

1997 nigel kennedy'i ilk defa canlı dinledim, konser istanbul harbiye açıkhava tiyatrosundaydı

2005 ilk defa kardeş türküler konserine gittim; konser istanbul harbiye açıkhava tiyatrosundaydı

2008 lütfi kırdar kongre merkezi'nde alvin alley american dance theater'ın gösterisini seyrettim

2011 ilk defa yıllardır merak ettiğim paris festival d'automne'da bir gösteri ve ilk defa bir christopher marthaler gösterisi seyrettim; theatre de la ville'de sahnelenen oyunun adı +-0 idi



17 Eylül 2024 Salı

Aynadaki yansımalarımız ve ayna nöronlar


Berlin Radialsystem'in salonunda, seyirci tribününde yerlerimizi alıyoruz. Işıklar sönüyor, perde açılıyor. Işıklar yavaş yavaş yandıkça hemen perdenin arkasında sahne ağzını bütünüyle kaplayan bir ayna olduğu fark ediyoruz. Işık, oditoryumu aydınlattıkça biz seyirciler de aynanın üzerinde gittikçe daha net görünür oluyoruz. Zaten 75 dakikalık bu gösteri bütünüyle bizimle ilgili; çevremizdekileri ne kadar taklit ettiğimiz, ne kadar onlarla iş birliği yaptığımız veya bir şeyi yapmayı reddedip reddetmediğimizle ve bunlardan sorumlu olan beynimizdeki sinir hücreleriyle. Bu hücrelerin adları ayna nöronlar. Rimini Protokoll ile Sasha Waltz & Guests ortak yapımı, Stefan Kaegi’nin konsepti oluşturup sahneye koyduğu gösteri de adını doğrudan onlardan alıyor: Spiegelneuronen (ayna nöronlar).
Kaegi'nin seyirciyi performansçıya dönüştüren işlerine İstanbul seyircisi yabancı değil. Beykoz Kundura sayesinde İstanbul'da da deneyimleme şansına erdiğimiz Remote İstanbul, kulaklıklarımızdan aldığımız direktiflerle bizi Kadıköy sokaklarında gezdiriyor; bedenimizin, çevremizin ve toplumsallığımızın eğlenceli bir şekilde farkına vardırıyordu. Kaegi, gösteriye bizleri katmak için bu sefer ise, sözleri değil, aramıza serpiştirdiği dansçıları kullanıyor. Ama

[Ama... 
... Bir yandan]

Bir yandan Tobias Koch’un bazen arka plan oluşturan bazen ritimleriyle yerimizde durdurmayan atmosferik müziği eşliğinde ve Martin Hauk’un gösterideki her fikrin altını sakince çizen ışığı altında eğleniyoruz. Bir anda nerden çıktıklarını anlamadığımız sarı balonları şişirip birbirimize atıyoruz, ortalık kindergarten’a yani bir çocuk yuvasına dönüyor, bir yandan da -belki daha önce bilmediğimiz veya üzerinde etraflıca düşünmeden icra ettiğimiz- gündelik davranış tercihlerimiz hakkında bilgileniyoruz. Örneğin; birinin bize yaklaşmasına ne kadar izin vereceğimiz konusunda her zaman bedenlerimizle pazarlık yapıyor olmamız. Üst ses sonraki sekansta tam da buradan yürüyor. Az önce aramızda ortak hareketlere katılmayıp öylece kollarını kavuşturmuş oturan insanların da olabilme olasılığını bile tahmin ederek dillendirmiş olmaktan çekinmeyip, çıtayı Orta Avrupa seyircisi için bir derece daha yükseltiyor ve yanımızdakinin omuzuna dokunmamızı, biraz sonra da etrafımızdakilerle el ele tutuşmamızı öneriyor. Berlin’in her şeye açık ve teşne seyircisi ikiletmiyor, bir anda seyirci tribününde koltuk sıralarını aşan bağlar oluşuyor. Sonlara doğru Sasha Waltz’in dansçıları da anonimliklerinden iyice sıyrılıp, çok da bir parıltısı olmayan bir koreografi eşliğinde bulundukları farklı noktalardan birbirleriyle bağlar kurmak üzere yavaş çekim hareketlerle bir araya gelecekler.
Yalnızlık mı, grup dinamiği mi? Kitle içinde mi olmak, birey mi kalmak? Kitle içinde aykırı olunabilir mi, eleştiri yapılabilir mi? Şüphecilik sağlıklı mıdır? “Normal” mi, yoksa “farklı” mı davranılırsa hayatta kalınır? Gösterinin dert edindiği, hakkında bu ve benzer soruları sorduğu mesele 70 dakika sonra gelip Radiohead’in eskimeyen kült şarkısı Creep’e dayanıyor. Zaten

[Zaten...]


Bu yazıyı, gösteriyi aynı seansta birlikte ama farklı koltuklarda oturarak seyrettiğim arkadaşım Ayşe Draz ile birlikte kaleme aldık. Gösterinin fikrinden esinlenerek, birimizin bitirdiği paragraftaki son kelimeyi diğerimiz aynaladı ve devam etti. Yukarıda, yazıya benim katkımın olduğu paragraflar var. Ayşe'ninkileri merak ederseniz, ya da yazıyı bütünsel haliyle ve gösterinin yayın haklı görselleriyle birlikte okumak isterseniz tıklayın.

Yukarıdaki fotoğraflar bana ait; 01 Eylül 2024'te Berlin Radialsystem'de gerçekleşen gösteri başlamadan önce ve alkış sırasında çekildiler.

17 EYLÜL


1954 william golding'in sineklerin tanrısı romanı yayınlanmış

1961 samuel beckett'in mutlu günler oyununun dünya prömiyeri new york'ta gerçekleştirilmiş

1964 tatlı cadı dizisi yayınlanmaya başlamış 

1990 the london palladium'da the royal shakespeare company ile opera north'un ortaklaşa sahneledikleri the show boat müzikalini seyrettim

2011 paris theatre national de chaillot'da başrolünde mikhail barişnikov'un oynadığı dimitri krimov'un yönettiği ivan bunin'in oyunu in paris'i seyrettim; o gün orly havalimanına inip bavulumla doğrudan oyuna gelip, bir dakika kala salona girerek yetiştim

2017 paris'in banliyölerinden les gemeaux'da simon mcburney'nin yönettiği schaubühne yapımı stefan zweig uyarlaması ungeduld des herzens'i seyrettim

2019 istanbul fringe festival'in ilk edisyonu sabancı müzesi fıstıklı teras'ta sahnelenen pietro marullo'nun wreck adlı işiyle başladı; annemle oradaydık

2022 bread and puppet theater'ı ilk defa deneyimledim, istanbul müze gazhane'deki gösterinin yazar ve yönetmenleri john bell, clare dolan, adam cook, adı demons of society idi

2023 berlin'de theater am schiffbauerdamm'da berliner ensemble yapımı barrie kosky'nin yönettiği brecht ile weill'ın die dreigroschenoper müzikli tiyatro yapıtını seyrettim





16 Eylül 2024 Pazartesi

16 EYLÜL

fotoğraf: mehmet kerem özel, 16 eylül 2023 wolfsburg

1953 ilk sinemaskop film olan, henry koster'in yönettiği the robe gösterime girmiş

1966 new york'taki lincoln center'da metropolitan opera binası, kleopatra rolünde leontyne price'ın oynadığı samuel barber'ın antony ve kleopatra adlı eseri ile açılmış 1984 miami vice yayınlanmaya başladı 

 2023 en sevdiğim mimarların başında gelen hans scharoun'un yıllardır gezmek istediğim wolfsburg'daki tiyatro binasında ersan montag'ın yönettiği berliner ensemble yapımı woyzeck'i seyrettim





15 Eylül 2024 Pazar

15 EYLÜL


1968 mies van der rohe'nin tasarladığı neue nationalgalerie berlin'de açılmış

1990 hayatımda ilk defa yurtdışında bir opera seyrettim: londra covent garden'da kraliyet operası'nda puccini'nin turandot'unu; ghena dimitrova, vladimir popov, lucia mazzaria-scandiuzzi ve robert lloyd başroldeydiler. bir gün önce öğleden sonra londra'ya varmıştım, ertesi sabah ilk işim merkeze inip dolaşmaktı, kraliyet operası gişesinde akşamki turandot için bilet olup olmadığını umutsuzca sordum, vardı, çok sevindim, ama kısıtlı görüşlü bir koltuktu, yine de aldım. akşam önümde bir kolon vardı, görmek için yana doğru eğilmem gerekiyordu, yanımdaki yaşlıca bey anlayış gösterdi. arada fuayede dolaşırken türkçe konuşanları da duydum

1995 david fincher'ın yönettiği ve morgan freeman, brad pitt ve kevin spacey'nin başrollerinde oynadıkları se7en gösterime girdi

2000 dulce pontes'i ilk defa canlı dinledim; istanbul harbiye açıkhava tiyatrosunda

2017 jan fabre'ın 24 saat süren mount olympus adlı ayinini paris grande halle de la villette'de parisli arkadaşım hang ile birlikte deneyimledik; seyirciler arasında ilk üç saatte isabelle huppert'de vardı

2023 mimar olarak en çok sevdiğim ve etkilendiğim binaların başında gelen, gottfried böhm'ün tasarladığı neviges'deki haç kilisesi wallfahrtskirche mariendom'da tanztheater wuppertal'in yeni artistik yönetmeni boris charmatz'ın sahnelediği libérte cathédrale'i seyrettim



14 Eylül 2024 Cumartesi

14 EYLÜL


1985 golden girls yayınlanmaya başladı

2009 cemal reşit rey konser salonu'nda david helfgott konserine gittim

2015 yıllardır merak ettiğim avustralyalı yeni sirk topluluğu strange fruit istanbul'a geldi ve ortaköy sahilinde bir gösteri sundu: swoon! çok güzeldi

2019 dimitris papaioannou'nun tanztheater wuppertal ile sahnelediği seit sie adlı yapıtını bu ve ertesi akşam iki kere daha seyretmek için istanbul'dan catanzaro'ya gittim; aynı zamanda papaioannou ile söyleşi de yapacaktım, ancak basın görevlisi ile iletişimsizlik olunca, söyleşi aralık ayındaki atina seyahatime kaldı



13 Eylül 2024 Cuma

13 EYLÜL


2017 bu ve ertesi akşam maison de la danse de lyon'da peeping tom yapımı gabriela carrizo'nun sahneye koyduğu moeder'i seyrettim; bugün gündüz carrizo ile buluşup röportaj yaptım, sırf bu gösteriyi seyretmek için istanbul'dan lyon'a geldiğimi öğrenince çok şaşırdı



12 Eylül 2024 Perşembe

12 EYLÜL


1910 gustav mahler 8. senfoni (binler senfonisi)'sinin dünya prömiyerini münih'te 1028 müzisyeni yöneterek gerçekleştirmiş

1959 bonanza televizyonda yayınlanmaya başlamış

1964 spaghetti western türünü başlatan, sergio leone'nin yönettiği bir avuç dolar filmi gösterime girmiş 

1981 hanna-barbera'nın şirinler çizgi filmi yayınlanmaya başladı

1986 david lynch'in blue velvet filmi gösterime girdi

2010 varşova'da teatr wielki'de daisuke yashimoto'nun ruins of the body adlı butoh gösterisini seyrettim 

2017 opera garnier'de şimdiye kadar seyrettiğim en etkileyici cosi fan tutte sahnelemelerinden birini seyrettim; sahneye koyan koreograf anne teresa de keersmaeker idi



11 Eylül 2024 Çarşamba

Ruhrtriennale 2024'te Serebrennikov’dan Parajanov’a Saygı Duruşu


Ruhrtriennale'nin 2024 edisyonunun heyecanla beklenen ve biletleri tükenen gösterilerinden biri, açılış haftasında sahnelenmeye başlanan, Rus tiyatro ve sinema yönetmeni Kirill Serebrennikov'un LEGENDE (EFSANE) adlı yapıtıydı. Serebrennikov bu yapıtını, özellikle kendine özgü sinemasıyla tanınan Tiflis doğumlu Ermeni sanatçı Sergey Parajanov'un hayatından ve sanatından esinlenerek, ayrıksı ve direnişçi bir sanatçıya bir “hommage” olarak tasarlamış.

Düşünceleri nedeniyle vatandaşı olduğu Rusya hükümeti tarafından baskı altına alınan ve bir süre hapiste tutulan Serebrennikov'un sanatındaki temel mesele, sanatçı ile devlet arasındaki çatışmada güzellik mücadelesi bağlamında sanatçının ifade ve düşünce özgürlüğü olageldi. Dolayısıyla Serebrennikov'un, yolunu Parajanov'la kesiştirmesi, kendi güzergahı bağlamında düşünüldüğünde kaçınılmaz bir durak, çünkü çalkantılı bir hayatı olan Parajanov da gerek eşcinsel kimliği gerekse gerçekliği kanıtlanmamış tarihi eser kaçakçılığı kılıf olarak kullanılarak, ama esas, güzelliği arayan kalıpların dışındaki sanatsal üretimiyle Sovyetler Birliği’nde baskıya uğramış, sindirilmiş, film çekmesi yasaklanmış ve Gulag mahkumu olmuş bir sanatçıydı. Parajanov, 15 yıllık cezasını bitirmeye dört sene kala, uluslararası sanat camiasının büyük uğraşlarından sonra, Louis Aragon'un Lenin nişanı almak üzere Moskova'ya gittiğinde Brejnev'den ricada bulunması üzerine hapisten çıkarılmıştı.

Parajanov'un sineması masalları, efsaneleri anlatıyordu, ama Svetlana Shcherbatyuk'un dediği gibi Parajanov günlük hayatın ne kadar monoton, gri renkli olduğunu çok iyi biliyordu ve sanki dünyadaki misyonu günlük hayatı hiç sonu olmayan bir şölene/kutlamaya çevirmekti. İşte Parajanov’un tam da bu özgür ve queer yaklaşımı, özgürlüğün olmadığı asık suratlı Sovyetler Birliği için bir tehditti, çünkü Parajanov’un özgürlük ve cesaretle harmanlanmış estetiği, her şeyi kapsayan korku üzerine inşa edilmiş Sovyet sistemini değersizleştiriyordu.

LEGENDE Serebrennikov’un, Ruhrtriennale’nin üç yıllık genel sanat yönetmeni İvo van Hove’nin ona iki yıl önce festivalde bir gösteri sahneleme teklifine cevaben “Sergey Parajanov hakkında bir yapıt olabilir” dediğinde, van Hove’nin Parajanov’u tanımıyor olduğunu fark etmesiyle Parajanov’un dönemdaşı olduğu, örneğin Andrey Tarkovski gibi yönetmenlere nazaran Avrupa’da daha az tanınıyor olduğunu idrak etmesi üzerine kıvılcımı yakılmış bir yapıt. Filmleri, bit pazarlarından çöplüklerden atık kutularından topladığı binbir türlü malzemeyi kullanarak bir araya getirdiği kolajları ve karakalem ya da çini mürekkebiyle yaptığı çizimleriyle kendine has bir dünyaya sahip Parajanov Avrupa’da az tanınıyor olsa da, İstanbul seyircisi onun sanatını; “Unutulmuş Ataların Gölgeleri”, “Narın Rengi”, “Suram Kalesi Efsanesi” ve “Âşık Garip” gibi filmleriyle Sinema Günleri'ne konuk olduğu ve ödül aldığı, sergilerinin açıldığı İstanbul'da yakından tanıma imkanı bulmuştu. Ben de o seyircilerden biri ve ayrıca onun sanatına hayran birisi olarak, LEGENDE'yi heyecan ve merakla bekliyordum.

Benim “Kafkas ozan” olarak tanımladığım Parajanov bir Ermeni olarak 1924 yılında Tiflis’te doğmuş ve uzun yıllar Kiev'de yaşamış. 1990 yılında Yerevan'da vefat eden Parajanov’un filmleri üç dilli: Gürcüce, Ermenice ve Azerice. Sadece çok dilli olması değil bence Parajanov'u “Kafkas” yapan. O, tam da doğup büyüdüğü toprakların insanı; temperamanı yüksek, çoşkulu, taşkın, çılgın, bol renkli, yaratıcı, cesur ve özgür! Ve bütün bu özellikler onun sanatında da mevcut. Aynı zamanda, müthiş bir naifliğe de sahip Parajanov’un sineması, gücünü Kafkas folkloründen alıyor. Ama sadece o da değil; İran minyatürleri, ilkel duvar resimleri, antik tragedyalar, Çin tiyatrosu, ortaoyunu, etnografik objeler, taş oyuntular, figüratif tablolar da Parajanov'un dünyasının ilham perileri.

Serebrennikov, ara dahil dört saat süren bu devasa gösteriyi on bölümden oluşturmuş, her bölümü bir EFSANE olarak tanımlamış; örneğin ilk bölüm “Ölülerin Efsanesi”, ikinci bölüm “Infanta Margerita’nın Efsanesi” (Velasquez'in, Ukrayna’daki Chanenko Müzesi’nde bulunan, aynı adlı tablosuna gönderme), son bölüm “Buzları Kıran Yaşlı Adamın Efsanesi”. Efsanelerin biri Kral Lear hakkında ve o bölümde Kral Lear’den fırtına sahnesi canlandırılıyor, “Lanetli Şair Efsanesi” adlı başka biri ise Walt Whitman’ı konu ediniyor.
Efsanelerde; huzur içindeki ölüleri rahatsız edilen bir mezarlık da resmediliyor, hem ressamların hem de resimlerinin kendilerinin geceleri uyandığı bir sanat müzesi de, ölümsüzlüğü ve sonsuz yaşamı satın alabileceğine inanan bir tüccar da kendine yer buluyor, New York'un sokaklarında dolaşan eksantrik bir şair de, dünyayı harabeye çevirdikten sonra insanı insan yapan şeyin ne olduğunu ancak bir soytarının sayesinde anlayan yaşlı bir hükümdar da konu ediliyor, zararsız arzuları açgözlülüğe dönüşerek cinayet işlemeye kadar varan oldukça sıradan başka insanlar da…

Serebrennikov bölümlerin her birinde Parajanov’un dünyasından bir temayı ele alıyor, ve böylece genel olarak seyirciyle sanat üzerinden özgürlük ve onun için verilen güzellik mücadelesi, yaşamın ölüm karşısındaki zaferi gibi başlıklarda söyleşmek için fırsat yaratıyor. Gösterinin sonunda, 10 parçalık yapboz tamamlandığında, doğrudan sanatsal ve biyografik referanslarla Parajanov’a karşılık gelen bir portreden çok; bir insan, bir çocuk, bir sanatçı, bir şair, bir gezgin, bir savaşçı, bir isyancı olarak Parajanov’a dair bir fikir ortaya çıkıyor. Serebrennikov Parajanov’un sanatsal dünyasını oluşturan Doğu Avrupa nakışları, İran minyatürleri, Pompei mozaikleri, siyah beyaz sessiz filmler, antikalar, halılar gibi zengin malzemenin de hiçbirini birebir sahneye taşımıyor, veya sinemasından herhangi bir imgeyi sahnede birebir tekrar kurmuyor, ama; sahne, kostüm ve ışık tasarımları ve propların kullanımıyla Parajanov’un dünyasının duygusunu seyirciye geçirmeyi başarıyor.


Serebrennikov’un, gösterinin yazarı ve yönetmeni olmasının yanı sıra sahne ve kostüm tasarımlarının da ona ait olduğunu belirtmekte fayda var. Yani bir “gesamtkunstwerk” (bütünsel sanat yapıtı) ile karşı karşıyayız ve bu açıdan da LEGENDE Parajanov’un izinden gidiyor, çünkü onun sinemasının ve dünyasının temelinde de bu kavram var: Parajanov hayatın her yerinde ve her an güzelliği arayan ve, sanatının ve yaşamının bütün öğelerinde onu ortaya çıkarmaya çalışan bir sanatçıydı.
Serebrennikov biçim olarak da Parajanov’un yaratma tarzına benzer bir şekilde; aşırı renkli ve farklı tatların bir arada olduğu bir kokteyl, parçaların üst üste, yan yana yığılı olduğu bir kolaj oluşturmuş. Her bölüm kendi içinde bir kısa oyun ve her bir oyun renkle, dokuyla, ışıkla, sesle ve ek olarak tekstle aşırı yüklü. Bunlar arka arkaya gelip, dört saatlik bir toplama ulaşınca, yedinci EFSANE’den sonra bu aşırı yüklü hal ister istemez sarkmaya ve fazlalığa dönüşmeye başlıyor. Belki tam da burada Serebrennikov Parajanov’dan ayrılıyor, çünkü Parajanov seyirci ile daha çok, konvansiyonel anlamda bir konu ve onun anlatımı yoluyla değil, güçlü ve duygu dolu imgelere ve gerçeği dolaylı yoldan yorumlayan gerçeküstü motiflere dayanan şiirsel sineması yoluyla iletişim kuran bir sanatçıydı. O kadar ki, hapisten eşine yazdığı mektuplarda bile Parajanov'a sadece yazmanın, harflerin yetmediğini görmek mümkün. Parajanov mektuplarında bazen sayfanın bir köşesine, bazen tümüne yayılan, serbestçe, yazıların üzerine gelmesinden çekinmeyerek çizimler yapmış.
Serebrennikov ise LEGENDE’de ağırlıklı olarak söze yaslanmış, sahnede yarattığı dünya ve imgeler ile seyirci arasına yoğun bir metin yerleştirmiş. Bu da gösterinin son çeyreğinde seyirciyi her anlamda yormasına neden oluyor.

Almanya’nın prestijli tiyatro topluluklarından Thalia Theater Hamburg, Kirill & Friends Company ve Ruhrtriennale’nin ortak yapımı olan LEGENDE’nin 10 kişilik kadrosunun beşi Thalia Theater oyuncusu, beşi Kirill & Friends Company’den. Oyuncu kadrosu bütünüyle danstan şarkı söylemeye, fiziksel hareketten enstrüman çalmaya üst düzey yapabilirlikleriyle göz kamaştırıyor. Ancak aralarından, gerek Parajanov’un hapishanedeki yaşlılığını canlandırdığı 10. EFSANE’deki derinliğiyle, gerekse de bir diva’dan Parajanov’un annesine diğer EFSANE’lerde canlandırdığı rollere kattığı benzersiz nitelikle Karin Neuhaeuser ayrı bir yerde duruyor.
Gösterinin müziklerini besteleyen Daniil Orlov’un da bizzat sahnede yer aldığı Ruhrtriennale’deki gösterimlere, sadece erkeklerden kurulu 40 kişilik Gürcistan Devlet Oda Korosu (Kutsal Üçlü Katedrali Korosu) eşlik ediyordu. Koro LEGENDE’nin sezon içinde Hamburg’da ve turnedeki gösterimlerinde yer almayacak.


İşlevini yitirmiş endüstri bölgesinden parka dönüştürülmüş Kuzey-Duisburg Peyzaj Parkı’nın (Landschaftspark, Duisburg-Nord) bir parçası olan Güç Merkezi (Kraftzentrale) yapısının, bütün strüktürel sistemi ve duvarları olduğu gibi çıplak bırakılmış iç mekanında sıfırdan inşa edilmiş sahneyi dört saatliğine görkemli, coşkulu ve karnavalvari bir atmosferde renge, figüre, söze ve sese boğan ve sonunda “Bütün siyasi mahkumlara özgürlük!” yazısıyla selama çıkan LEGENDE gösterisi bu sezonun hitlerinden olmaya aday.

[Bu yazı, gösterilerden yayın haklı fotoğraflarla Tiyatro Dergisi'nde yayınlanmıştır. 
Bu yazıda kullanılan fotoğraflar Mehmet Kerem Özel'e aittir; 23.08.2024 Landschaftspark Nord Duisburg]

11 EYLÜL


1951 igor stravinski'nin the rake's progress adlı operasının dünya prömiyeri venedik'te la fenice operası'nda gerçekleştirilmiş

1995 1. leyla gencer uluslararası şan yarışmasının finali istanbul cemal reşit rey konser salonunda gerçekleştirildi, annem ile ben de seyirciler arasındaydık

2001 kayahan ağabey (türkantoz) ile okuldaydık, kürsüde herkes çıkmıştı, biz kürsünün yanındaki atölyede o sırada girdiğimiz yarışma için çalışıyorduk; kayahan ağabey'in annesi aradı ve hemen eve gelin dedi, new york'ta ikiz kulelere saldırı olmuştu. evlerimize gittik ve bu feci olayı hollywood filmi gibi televizyonlarımızdan izledik

2022 gent'te kalırken trenle günübirliğine antwerp'e gidip matinede opera vlaanderen yapımı ivo van hove'nin sahnelediği brecht & weill müzikli tiyatrosu aufstieg und fall der stadt mahagonny'i seyrettim 

2022 pandeminin hafiflemeye başladığı dönemde iki kere yakalamaya çalışıp, birinde covid kuralları gereği yurtdışına çıkamadığım, diğerinde vpn ile kendimi yurtdışında göstererek sadece hollanda sınırlarında çevrim içi olan yayını alamadığımdan seyredemediğim fc bergman'ın the sheep song adlı işini nihayet canlı seyrettim, suarede gent'te



10 Eylül 2024 Salı

10 EYLÜL




1981 pablo picasso'nun guernica adlı tablosu ispanya'ya nakledildi; ressam bunun ancak ispanya'da demokrasi yeniden tesis edildikten sonra gerçekleşebileceği kararını vermişti

1993 david duchovny ile gillian anderson'ın başrollerinde oynadıkları x-files dizisi yayınlanmaya başladı

1998 ilk defa bir zarzuela müziği dinledim; istanbul harbiye açıkhava tiyatrosu'nda compania lirica la zarzuela konserinde



9 Eylül 2024 Pazartesi

09 EYLÜL


1668 moliere'in cimri adlı oyunu ilk defa sahnelenmiş

1943 bertolt brecht'in galile'nin yaşamı oyunun dünya prömiyeri zürih'te gerçekleştirilmiş

1957 paul anka'nın diana şarkısı bir numaraya çıkmış

2011 ikinci kat'ta eyüp emre uçaray yönettiği alper kul ile özgür özgülgün'ün yazdıkları aut'u seyrettim 

2022 ilk defa het theater festival'e katıldım, gent'te grip ile dance on ensemble'ın ortak yapımı jan martens sahnelemesi any attempt will end in crushed bodies and shattered bodies'i seyrettim





8 Eylül 2024 Pazar

08 EYLÜL


1504 michelangelo, floransa'daki piazza della signoria'da dört metreden yüksek efsanevi davut heykelini açmış

1960 alfred hitchcook'un sapık filmi gösterime girmiş

1966 star trek televizyonda yayınlanmaya başlamış

1999 sam mendes'in yönettiği american beauty filmi gösterime girdi

2007 bu ve ertesi akşam café müller ve das frühlingsopfer'i ilk defa canlı seyrettim; wuppertal'de schauspielhaus'ta. pina bausch café müller'de bizzat dans ediyordu. budapeşte'de türk sanatları kongresi'ndeydim, kongre bitip herkesi memleketlerine yolladıktan sonra, gece treniyle münih aktarmalı düsseldorf'a geldim, tabii ki o zor tren yolculuğuna değdi, daha zoruna da değerdi. pina bausch'u café müller'de dans ederken bir kez daha, 2008 kasım'ında düsseldorf operası'nda seyredeceğim...



7 Eylül 2024 Cumartesi

Ruhrtriennale 2024'te iki diva: Hüller ve Huppert



1984 yılından beridir, ezberleri altüst eden sanat-fikir insanlarından efsanevi Gerard Mortier'in fikirbabalığıyla Almanya'nın Ruhr bölgesindeki Bochum, Duisburg ve Essen şehirlerinin etrafındaki atıl endüstri mekanlarını yere-özgü şekilde kullanmaya ve ağırlıklı olarak tiyatro ile müzik disiplinlerinin arakesitinde gösteriler üretmeye odaklanan Ruhrtriennale'nin 2024 edisyonu 16 Ağustos’ta başladı, 15 Eylül’e kadar sürecek.

Triennale terimi festivalin genel sanat yönetmeninin üç yılda bir değişmesini imliyor, yoksa festival üç yılda bir değil, her yıl düzenleniyor. Bu yıl Belçikalı tiyatro yönetmeni İvo van Hove’nin ilk yılı. 
Genel sanat yönetmenlerinin festivalin sanatsal programını oluşturma dışında, her yıl kendilerinin de yapıtlarını festivalde sergileme ve yeni bir yapıt sahneleme geleneği var. Van Hove de yeni bir yapıtın dünya prömiyerini festivalde gerçekleştirme geleneğini devam ettirmiş ve iki sıra dışı kadın sanatçıyı; şair, şarkı yazarı ve şarkıcı PJ Harvey ile oyuncu Sandra Hüller'i “I want absolute beauty” adlı yapıtla bir araya getirmiş. Onlara eşlik etmesi için, son yıllarda Fransa'da dinamik, esrik ve seksi koreografileriyle genç seyircileri salonlara çeken (LA)HORDE kolektifini (Marine Brutti, Jonathan Debrouwer, Arthur Harel), başlarında oldukları Ballet national de Marseille'in dansçılarıyla birlikte davet etmiş.

I want absolute beauty'nin başlamasını beklerken

Festivalin açılışını yaptığı gibi, hakkında en çok konuşulan, yazılan ve bileti aranan gösterisine dönüşen “I want absolute beauty”i tiyatral dramaturji içeren bir konser olarak tarif edebilirim. Ama dramaturji ayağının güçlü olmadığını hatta oldukça gevşek olduğunu da söylemeliyim. Van Hove, PJ Harvey'in şimdiye kadarki albümlerinden 26 şarkı seçmiş, bunları bir kadının kendini var etme yolculuğu üzerinden ard arda dizerek kurgulanmış. PJ Harvey'in müzikal dünyası, kişisel hayat hikayesiyle iç içe olduğu için, bu kadın PJ Harvey'den başkası değil tabii ki.
PJ Harvey'in Dorset'ten Londra'ya, oradan New York'a uzanan ruhsal ve politik olarak fırtınalı yaşamında alter-egosunu Sandra Hüller, “çocuğunu veya içindeki çocuğu” minyon bir kadın dansçı, ve Dorset'in beyaz kireçtaşlı kıyılarında içsel huzuru ve olgunluğu bulduğu dişi aile ağacının sürekliliğinde ise anneannesi rolünü Isabelle Huppert temsil ediyorlar. Alter-ego, çocuk ve anneanne aslında hepsi aynı kişi: PJ Harvey.
Kadın gösterinin başında kucağında sarmalayıp sahnenin ortasına getirdiği ve, gösteri boyunca ortaya çıkıp büyüyecek olan ağacın tohumunu toprağa eken çocuğu, en ünlü parçalarından biri olan “Down by the water”ı söylerken su hortumuyla boğuyor. Şarkıda anlatıldığı gibi korku ve çaresizlikten öldürdüğü ve acısını ve yokluğunu çektiği çocuk gerçekten onun çocuğu mudur, yoksa içindeki çocuk mudur? Gösteride kadın ile çocuğun birbirinin aynısı olmasa da renk ve motifleriyle birbirleriyle söyleşen kıyafetler giymeleri de onları bir ve aynı persona olarak yorumlamanın kapısını açıyor ister istemez..

Hüller 95 dakikalık gösterinin her anında sahnede; bütün şarkıları icra etmesinin yanı sıra, onları inanılmaz bir duyarlılık ve derinlikle yorumluyor, öyle ki onları PJ Harvey'in kendisinden daha etkili ve katmanlı icra ettiğini belirtmeliyim. Hüller aynı zamanda Ballet national de Marseille'in dansçılarıyla birlikte dans ediyor. Hüller'in bu kalemde de hüneri göz kamaştırıcı, ancak (LA) HORDE'un koreografisi genel olarak anlamdan yoksun ve sıradan; şarkıların hikayelerini güçlendirmekten çok dekoratif kalıyor. 

Van Hove'nin bütün yapıtlarında sahne ve ışık tasarımını emanet ettiği hayat arkadaşı Jan Versweyveld ince bir katman toprak kaplı bir alan hazırlamış, iki yanda bir sıra ayaklı lambalarla alanı tanımlamış, en arkada üstte ise boydan boya devasa bir ekran asılı, bu ekranda gösteri boyunca canlı çekimler, bazen ham bazen üzerinde oynanarak, önceden kaydedilmiş görüntülerle birlikte yansıtılıyor. Tanımlı oyun alanının iki yanındaki sandalyelerde gösteri boyunca dansçılar oturuyorlar veya kostüm değişimlerini yapıyorlar. Gösteri boyunca sahneden ayrılan yok, her şey, bütün tiyatral ilüzyon tipik bir Van Hove sahnelemesinde olduğu gibi saklanmadan, gizlenmeden sahne üzerinde olup bitiyor.

Oyun alanının yan taraflarından birinde, içlerinde aynı ağacın üç farklı yetişkinlikteki hali bulunan büyük kare saksılar gösterinin dört bölümünü tanımlamak için sırasıyla oyun alanına getirilip, sonraki bölüm başlarken diğeriyle yer değiştiriliyorlar.
Gösterinin başında (Grow başlıklı ilk bölümde) Sandra Hüller'in bir yandan “Grow, Grow, Grow” şarkısını söylerken kucağında taşıyarak oyun alanına getirdiği genç kadın dansçı büyük bir tohumu toprağa gömer. “Love and Personal and Political Dissapointments” adlı ikinci bölümün başında, içinde fidan boyutunda ağaç bulunan ilk saksı getirilir tohumun ekildiği noktaya, “Big Exit” başlıklı üçüncü bölümde ilk saksı oyun alanının diğer kenarına taşınırken, yerine içinde biraz daha büyümüş ağaç bulunan diğer saksı konur. Son bölüm “Back Home”da ağaç iyice büyümüştür; kadın anneannesini anar, ekranda beliren kocaman gözlerin, kamera uzaklaştıkça Isabelle Huppert'e ait olduğunu anlarız, Huppert önceden çekilmiş videoda anneanne rolünde “Beautiful Feeling” şarkısında Hüller'e eşlik ederek onu avutur, onunla vedalaşır.



I want absolute beauty'i alkışlarken

Ancak Isabelle Huppert'in festivaldeki rolü bu videoyla sınırlı değildi. Huppert, figüranlar ve sözsüz iki oyuncu bir yana, adeta tek kişilik bir gösteri olarak tarif edilebilecek Bérénice ile Ruhrtriennale'ye konuk oldu.

Berenice'in başlamasını beklerken

Romeo Castellucci Racine'in, hiç bir karakteri diğeriyle doğrudan konuşturmadığı şeklinde yorumladığı Bérénice’inde beş kişilik kadroyu teke indirmiş ve aşk, terk edi(li)ş, feragat, fedakarlık ve yalnızlığın hem nesnesi hem öznesi olan Bérénice'e odaklanmış. Ve Castellucci, Racine'e dair bu radikal yorumunda o büyük yalnızlığı, sahnede cisimleştirmesi, bu "monolog"u icra etmesi için Isabelle Huppert'e emanet etmiş. Belki, başkası da olamazdı zaten; Huppert yaşayan oyuncular arasında diva mertebesinde.

Bérénice'ın konusu kısaca şöyle: Titus ile, Filistin'e yaptığı bir sefer sırasında tanıştığı Yahudi prenses Bérénice birbirlerine aşıktırlar ve beş yıldır birliktedirler. Titus'un tahta geçmesiyle birlikte Senato henüz sekiz günlük imparatorun Romalı olmayan bir kadınla evlenme girişimini protesto eder. Titus Senato'ya teslim olur ve sevgilisini terk eder. Antiochus da Bérénice'i sevmektedir ama Bérénice Titus'a aşıktır, Antiochus'un girişimleri sonuçsuz kalır.

Castellucci yapıtı beş bölümden oluşturmuş: Birinci, üçüncü ve beşinci bölümlerde Bérénice'i, ikinci ve dördüncü bölümde ise Titus, Antiochus ve senatörlerin sözsüz, sadece hareketlerle ve duruşlarla oluşturulmuş törenlerini seyrediyoruz. Birinci bölümde Bérénice'e eşlik eden radyatör, çamaşır makinası onun Titus'la yaşadığı beş yılın huzurunu temsil ediyor sanki. Üçüncü ve dördüncü bölümdeki tepeden mütemadiyen sarkıp kalkan kırmızı ve mavi kurdeleler, Titus'un bunları bağlaması ve Bérénice'in başını bunların kesiştiği yere koyması, senatörlerin yatay olarak taşıdığı devasa haçın bir kolunun mavi diğerinin kırmızı olması, haçın kesişme noktasında Titus'un oturması; erkek egemenliği üzerine kurulu Roma ve onun bir çok açıdan mirasçısı Hıristiyan dünyanın simgeleri sanki..

Castellucci her zamanki şairane yaklaşımıyla sesi, görselliği ve heykelsiliği kullanarak sahnede figürlerin içinde hareket ettikleri ve konuştukları bir enstalasyon tasarlamış. Çoğu yapıtında olduğu gibi ses ve müzik tasarımı emanet ettiği Scott Gibbons yapıtın ses peyzajına önceden kayıt edilmiş sesleri dahil ettiği gibi, yer yer Huppert'in canlı olarak icra ettiği sözlerin sesleriyle de oynamış, onları deforme ederek kullanmış.

Berenice'i alkışlarken 

Bérénice, Titus'un, onu seviyor -ve keder gözyaşları döküyor- da olsa, bir erkek ve imparator olarak kendi varoluş sebebi olan Senato'yu onurlandıracağını ve onların koyduğu yasalara boyun eğeyeceğini kesinkes anlaması üzerine, aşk ve terk edilme acısından giderek kekelemeye başlar. Bérénice’in aşk, şefkat, hayat hakkındaki son sözleri ağzından yarım yamalak çıkar, kırık hecelere dönüşür. Bérénice bir yandan da olduğu yerde yavaş yavaş yere yığılmaktadır. Sonunda konuşamaz, tam olarak tıkanmış şekilde yere yığılır. Bu sırada sahnenin arkasında açılan devasa penceredeki devasa çiçekler -siyah giyinmiş sahne teknisyenleri tarafından- yavaş yavaş yeşil yapraklarını ve taç yapraklarını dökmekte ve solmaktadırlar. İki imgenin süperpoze edildiği bu sekans; görselliği, duyarlılığı ve etkisiyle had safhada şairane.

Ve sahne kararıp, tekrar-arkadaki pencere kapatılmış olarak- tekrar açıldığında Isabelle Huppert'in ayakta ve gözlerini bize dikmiş haliyle önce sakin sakin, sonra giderek sesiyle elektronik olarak oynanarak cehennemden gelen bir haykırışa dönüşmüş şekilde "Ne me regardez pas!" (Bana bakmayın!) diye bağırmasıyla, ve yine bu cümlenin de bir önceki sekanstaki gibi giderek kırık hecelere dönüşüp sonunda tekrarlanan tek bir “tık” (nokta) sesine indirgenmesiyle, şok olmuş bir şekilde kendimize geliriz.


Berenice'i alkışlarken 

Berenice'ten sonra fuayede Huppert ve Castellucci ile soru-cevap sırasında

[Bu yazı, gösterilerden yayın haklı fotoğraflarla Tiyatro Dergisi'nde yayınlanmıştır. 
Bu yazıda kullanılan fotoğraflar ve videolar Mehmet Kerem Özel'e aittir; I want absolute beauty 25.08.2024 Jahrhunderthalle Bochum, Berenice 26.08.2024 Landschaftspark Nord Duisburg]