1984 yılından beridir, ezberleri altüst eden sanat-fikir insanlarından efsanevi Gerard Mortier'in fikirbabalığıyla Almanya'nın Ruhr bölgesindeki Bochum, Duisburg ve Essen şehirlerinin etrafındaki atıl endüstri mekanlarını yere-özgü şekilde kullanmaya ve ağırlıklı olarak tiyatro ile müzik disiplinlerinin arakesitinde gösteriler üretmeye odaklanan Ruhrtriennale'nin 2024 edisyonu 16 Ağustos’ta başladı, 15 Eylül’e kadar sürecek.
Triennale terimi festivalin genel sanat yönetmeninin üç yılda bir değişmesini imliyor, yoksa festival üç yılda bir değil, her yıl düzenleniyor. Bu yıl Belçikalı tiyatro yönetmeni İvo van Hove’nin ilk yılı.
Genel sanat yönetmenlerinin festivalin sanatsal programını oluşturma dışında, her yıl kendilerinin de yapıtlarını festivalde sergileme ve yeni bir yapıt sahneleme geleneği var. Van Hove de yeni bir yapıtın dünya prömiyerini festivalde gerçekleştirme geleneğini devam ettirmiş ve iki sıra dışı kadın sanatçıyı; şair, şarkı yazarı ve şarkıcı PJ Harvey ile oyuncu Sandra Hüller'i “I want absolute beauty” adlı yapıtla bir araya getirmiş. Onlara eşlik etmesi için, son yıllarda Fransa'da dinamik, esrik ve seksi koreografileriyle genç seyircileri salonlara çeken (LA)HORDE kolektifini (Marine Brutti, Jonathan Debrouwer, Arthur Harel), başlarında oldukları Ballet national de Marseille'in dansçılarıyla birlikte davet etmiş.
I want absolute beauty'nin başlamasını beklerken
Festivalin açılışını yaptığı gibi, hakkında en çok konuşulan, yazılan ve bileti aranan gösterisine dönüşen “I want absolute beauty”i tiyatral dramaturji içeren bir konser olarak tarif edebilirim. Ama dramaturji ayağının güçlü olmadığını hatta oldukça gevşek olduğunu da söylemeliyim. Van Hove, PJ Harvey'in şimdiye kadarki albümlerinden 26 şarkı seçmiş, bunları bir kadının kendini var etme yolculuğu üzerinden ard arda dizerek kurgulanmış. PJ Harvey'in müzikal dünyası, kişisel hayat hikayesiyle iç içe olduğu için, bu kadın PJ Harvey'den başkası değil tabii ki.
PJ Harvey'in Dorset'ten Londra'ya, oradan New York'a uzanan ruhsal ve politik olarak fırtınalı yaşamında alter-egosunu Sandra Hüller, “çocuğunu veya içindeki çocuğu” minyon bir kadın dansçı, ve Dorset'in beyaz kireçtaşlı kıyılarında içsel huzuru ve olgunluğu bulduğu dişi aile ağacının sürekliliğinde ise anneannesi rolünü Isabelle Huppert temsil ediyorlar. Alter-ego, çocuk ve anneanne aslında hepsi aynı kişi: PJ Harvey.
Kadın gösterinin başında kucağında sarmalayıp sahnenin ortasına getirdiği ve, gösteri boyunca ortaya çıkıp büyüyecek olan ağacın tohumunu toprağa eken çocuğu, en ünlü parçalarından biri olan “Down by the water”ı söylerken su hortumuyla boğuyor. Şarkıda anlatıldığı gibi korku ve çaresizlikten öldürdüğü ve acısını ve yokluğunu çektiği çocuk gerçekten onun çocuğu mudur, yoksa içindeki çocuk mudur? Gösteride kadın ile çocuğun birbirinin aynısı olmasa da renk ve motifleriyle birbirleriyle söyleşen kıyafetler giymeleri de onları bir ve aynı persona olarak yorumlamanın kapısını açıyor ister istemez..
Hüller 95 dakikalık gösterinin her anında sahnede; bütün şarkıları icra etmesinin yanı sıra, onları inanılmaz bir duyarlılık ve derinlikle yorumluyor, öyle ki onları PJ Harvey'in kendisinden daha etkili ve katmanlı icra ettiğini belirtmeliyim. Hüller aynı zamanda Ballet national de Marseille'in dansçılarıyla birlikte dans ediyor. Hüller'in bu kalemde de hüneri göz kamaştırıcı, ancak (LA) HORDE'un koreografisi genel olarak anlamdan yoksun ve sıradan; şarkıların hikayelerini güçlendirmekten çok dekoratif kalıyor.
Van Hove'nin bütün yapıtlarında sahne ve ışık tasarımını emanet ettiği hayat arkadaşı Jan Versweyveld ince bir katman toprak kaplı bir alan hazırlamış, iki yanda bir sıra ayaklı lambalarla alanı tanımlamış, en arkada üstte ise boydan boya devasa bir ekran asılı, bu ekranda gösteri boyunca canlı çekimler, bazen ham bazen üzerinde oynanarak, önceden kaydedilmiş görüntülerle birlikte yansıtılıyor. Tanımlı oyun alanının iki yanındaki sandalyelerde gösteri boyunca dansçılar oturuyorlar veya kostüm değişimlerini yapıyorlar. Gösteri boyunca sahneden ayrılan yok, her şey, bütün tiyatral ilüzyon tipik bir Van Hove sahnelemesinde olduğu gibi saklanmadan, gizlenmeden sahne üzerinde olup bitiyor.
Oyun alanının yan taraflarından birinde, içlerinde aynı ağacın üç farklı yetişkinlikteki hali bulunan büyük kare saksılar gösterinin dört bölümünü tanımlamak için sırasıyla oyun alanına getirilip, sonraki bölüm başlarken diğeriyle yer değiştiriliyorlar.
Gösterinin başında (Grow başlıklı ilk bölümde) Sandra Hüller'in bir yandan “Grow, Grow, Grow” şarkısını söylerken kucağında taşıyarak oyun alanına getirdiği genç kadın dansçı büyük bir tohumu toprağa gömer. “Love and Personal and Political Dissapointments” adlı ikinci bölümün başında, içinde fidan boyutunda ağaç bulunan ilk saksı getirilir tohumun ekildiği noktaya, “Big Exit” başlıklı üçüncü bölümde ilk saksı oyun alanının diğer kenarına taşınırken, yerine içinde biraz daha büyümüş ağaç bulunan diğer saksı konur. Son bölüm “Back Home”da ağaç iyice büyümüştür; kadın anneannesini anar, ekranda beliren kocaman gözlerin, kamera uzaklaştıkça Isabelle Huppert'e ait olduğunu anlarız, Huppert önceden çekilmiş videoda anneanne rolünde “Beautiful Feeling” şarkısında Hüller'e eşlik ederek onu avutur, onunla vedalaşır.
I want absolute beauty'i alkışlarken
Ancak Isabelle Huppert'in festivaldeki rolü bu videoyla sınırlı değildi. Huppert, figüranlar ve sözsüz iki oyuncu bir yana, adeta tek kişilik bir gösteri olarak tarif edilebilecek Bérénice ile Ruhrtriennale'ye konuk oldu.
Berenice'in başlamasını beklerken
Romeo Castellucci Racine'in, hiç bir karakteri diğeriyle doğrudan konuşturmadığı şeklinde yorumladığı Bérénice’inde beş kişilik kadroyu teke indirmiş ve aşk, terk edi(li)ş, feragat, fedakarlık ve yalnızlığın hem nesnesi hem öznesi olan Bérénice'e odaklanmış. Ve Castellucci, Racine'e dair bu radikal yorumunda o büyük yalnızlığı, sahnede cisimleştirmesi, bu "monolog"u icra etmesi için Isabelle Huppert'e emanet etmiş. Belki, başkası da olamazdı zaten; Huppert yaşayan oyuncular arasında diva mertebesinde.
Bérénice'ın konusu kısaca şöyle: Titus ile, Filistin'e yaptığı bir sefer sırasında tanıştığı Yahudi prenses Bérénice birbirlerine aşıktırlar ve beş yıldır birliktedirler. Titus'un tahta geçmesiyle birlikte Senato henüz sekiz günlük imparatorun Romalı olmayan bir kadınla evlenme girişimini protesto eder. Titus Senato'ya teslim olur ve sevgilisini terk eder. Antiochus da Bérénice'i sevmektedir ama Bérénice Titus'a aşıktır, Antiochus'un girişimleri sonuçsuz kalır.
Castellucci yapıtı beş bölümden oluşturmuş: Birinci, üçüncü ve beşinci bölümlerde Bérénice'i, ikinci ve dördüncü bölümde ise Titus, Antiochus ve senatörlerin sözsüz, sadece hareketlerle ve duruşlarla oluşturulmuş törenlerini seyrediyoruz. Birinci bölümde Bérénice'e eşlik eden radyatör, çamaşır makinası onun Titus'la yaşadığı beş yılın huzurunu temsil ediyor sanki. Üçüncü ve dördüncü bölümdeki tepeden mütemadiyen sarkıp kalkan kırmızı ve mavi kurdeleler, Titus'un bunları bağlaması ve Bérénice'in başını bunların kesiştiği yere koyması, senatörlerin yatay olarak taşıdığı devasa haçın bir kolunun mavi diğerinin kırmızı olması, haçın kesişme noktasında Titus'un oturması; erkek egemenliği üzerine kurulu Roma ve onun bir çok açıdan mirasçısı Hıristiyan dünyanın simgeleri sanki..
Castellucci her zamanki şairane yaklaşımıyla sesi, görselliği ve heykelsiliği kullanarak sahnede figürlerin içinde hareket ettikleri ve konuştukları bir enstalasyon tasarlamış. Çoğu yapıtında olduğu gibi ses ve müzik tasarımı emanet ettiği Scott Gibbons yapıtın ses peyzajına önceden kayıt edilmiş sesleri dahil ettiği gibi, yer yer Huppert'in canlı olarak icra ettiği sözlerin sesleriyle de oynamış, onları deforme ederek kullanmış.
Berenice'i alkışlarken
Bérénice, Titus'un, onu seviyor -ve keder gözyaşları döküyor- da olsa, bir erkek ve imparator olarak kendi varoluş sebebi olan Senato'yu onurlandıracağını ve onların koyduğu yasalara boyun eğeyeceğini kesinkes anlaması üzerine, aşk ve terk edilme acısından giderek kekelemeye başlar. Bérénice’in aşk, şefkat, hayat hakkındaki son sözleri ağzından yarım yamalak çıkar, kırık hecelere dönüşür. Bérénice bir yandan da olduğu yerde yavaş yavaş yere yığılmaktadır. Sonunda konuşamaz, tam olarak tıkanmış şekilde yere yığılır.
Bu sırada sahnenin arkasında açılan devasa penceredeki devasa çiçekler -siyah giyinmiş sahne teknisyenleri tarafından- yavaş yavaş yeşil yapraklarını ve taç yapraklarını dökmekte ve solmaktadırlar. İki imgenin süperpoze edildiği bu sekans; görselliği, duyarlılığı ve etkisiyle had safhada şairane.
Ve sahne kararıp, tekrar-arkadaki pencere kapatılmış olarak- tekrar açıldığında Isabelle Huppert'in ayakta ve gözlerini bize dikmiş haliyle önce sakin sakin, sonra giderek sesiyle elektronik olarak oynanarak cehennemden gelen bir haykırışa dönüşmüş şekilde "Ne me regardez pas!" (Bana bakmayın!) diye bağırmasıyla, ve yine bu cümlenin de bir önceki sekanstaki gibi giderek kırık hecelere dönüşüp sonunda tekrarlanan tek bir “tık” (nokta) sesine indirgenmesiyle, şok olmuş bir şekilde kendimize geliriz.
Berenice'ten sonra fuayede Huppert ve Castellucci ile soru-cevap sırasında
[Bu yazı, gösterilerden yayın haklı fotoğraflarla Tiyatro Dergisi'nde yayınlanmıştır. Bu yazıda kullanılan fotoğraflar ve videolar Mehmet Kerem Özel'e aittir; I want absolute beauty 25.08.2024 Jahrhunderthalle Bochum, Berenice 26.08.2024 Landschaftspark Nord Duisburg]