Düşünceleri nedeniyle vatandaşı olduğu Rusya hükümeti tarafından baskı altına alınan ve bir süre hapiste tutulan Serebrennikov'un sanatındaki temel mesele, sanatçı ile devlet arasındaki çatışmada güzellik mücadelesi bağlamında sanatçının ifade ve düşünce özgürlüğü olageldi. Dolayısıyla Serebrennikov'un, yolunu Parajanov'la kesiştirmesi, kendi güzergahı bağlamında düşünüldüğünde kaçınılmaz bir durak, çünkü çalkantılı bir hayatı olan Parajanov da gerek eşcinsel kimliği gerekse gerçekliği kanıtlanmamış tarihi eser kaçakçılığı kılıf olarak kullanılarak, ama esas, güzelliği arayan kalıpların dışındaki sanatsal üretimiyle Sovyetler Birliği’nde baskıya uğramış, sindirilmiş, film çekmesi yasaklanmış ve Gulag mahkumu olmuş bir sanatçıydı. Parajanov, 15 yıllık cezasını bitirmeye dört sene kala, uluslararası sanat camiasının büyük uğraşlarından sonra, Louis Aragon'un Lenin nişanı almak üzere Moskova'ya gittiğinde Brejnev'den ricada bulunması üzerine hapisten çıkarılmıştı.
Parajanov'un sineması masalları, efsaneleri anlatıyordu, ama Svetlana Shcherbatyuk'un dediği gibi Parajanov günlük hayatın ne kadar monoton, gri renkli olduğunu çok iyi biliyordu ve sanki dünyadaki misyonu günlük hayatı hiç sonu olmayan bir şölene/kutlamaya çevirmekti. İşte Parajanov’un tam da bu özgür ve queer yaklaşımı, özgürlüğün olmadığı asık suratlı Sovyetler Birliği için bir tehditti, çünkü Parajanov’un özgürlük ve cesaretle harmanlanmış estetiği, her şeyi kapsayan korku üzerine inşa edilmiş Sovyet sistemini değersizleştiriyordu.
LEGENDE Serebrennikov’un, Ruhrtriennale’nin üç yıllık genel sanat yönetmeni İvo van Hove’nin ona iki yıl önce festivalde bir gösteri sahneleme teklifine cevaben “Sergey Parajanov hakkında bir yapıt olabilir” dediğinde, van Hove’nin Parajanov’u tanımıyor olduğunu fark etmesiyle Parajanov’un dönemdaşı olduğu, örneğin Andrey Tarkovski gibi yönetmenlere nazaran Avrupa’da daha az tanınıyor olduğunu idrak etmesi üzerine kıvılcımı yakılmış bir yapıt. Filmleri, bit pazarlarından çöplüklerden atık kutularından topladığı binbir türlü malzemeyi kullanarak bir araya getirdiği kolajları ve karakalem ya da çini mürekkebiyle yaptığı çizimleriyle kendine has bir dünyaya sahip Parajanov Avrupa’da az tanınıyor olsa da, İstanbul seyircisi onun sanatını; “Unutulmuş Ataların Gölgeleri”, “Narın Rengi”, “Suram Kalesi Efsanesi” ve “Âşık Garip” gibi filmleriyle Sinema Günleri'ne konuk olduğu ve ödül aldığı, sergilerinin açıldığı İstanbul'da yakından tanıma imkanı bulmuştu. Ben de o seyircilerden biri ve ayrıca onun sanatına hayran birisi olarak, LEGENDE'yi heyecan ve merakla bekliyordum.
Benim “Kafkas ozan” olarak tanımladığım Parajanov bir Ermeni olarak 1924 yılında Tiflis’te doğmuş ve uzun yıllar Kiev'de yaşamış. 1990 yılında Yerevan'da vefat eden Parajanov’un filmleri üç dilli: Gürcüce, Ermenice ve Azerice. Sadece çok dilli olması değil bence Parajanov'u “Kafkas” yapan. O, tam da doğup büyüdüğü toprakların insanı; temperamanı yüksek, çoşkulu, taşkın, çılgın, bol renkli, yaratıcı, cesur ve özgür! Ve bütün bu özellikler onun sanatında da mevcut. Aynı zamanda, müthiş bir naifliğe de sahip Parajanov’un sineması, gücünü Kafkas folkloründen alıyor. Ama sadece o da değil; İran minyatürleri, ilkel duvar resimleri, antik tragedyalar, Çin tiyatrosu, ortaoyunu, etnografik objeler, taş oyuntular, figüratif tablolar da Parajanov'un dünyasının ilham perileri.
Serebrennikov, ara dahil dört saat süren bu devasa gösteriyi on bölümden oluşturmuş, her bölümü bir EFSANE olarak tanımlamış; örneğin ilk bölüm “Ölülerin Efsanesi”, ikinci bölüm “Infanta Margerita’nın Efsanesi” (Velasquez'in, Ukrayna’daki Chanenko Müzesi’nde bulunan, aynı adlı tablosuna gönderme), son bölüm “Buzları Kıran Yaşlı Adamın Efsanesi”. Efsanelerin biri Kral Lear hakkında ve o bölümde Kral Lear’den fırtına sahnesi canlandırılıyor, “Lanetli Şair Efsanesi” adlı başka biri ise Walt Whitman’ı konu ediniyor.
Efsanelerde; huzur içindeki ölüleri rahatsız edilen bir mezarlık da resmediliyor, hem ressamların hem de resimlerinin kendilerinin geceleri uyandığı bir sanat müzesi de, ölümsüzlüğü ve sonsuz yaşamı satın alabileceğine inanan bir tüccar da kendine yer buluyor, New York'un sokaklarında dolaşan eksantrik bir şair de, dünyayı harabeye çevirdikten sonra insanı insan yapan şeyin ne olduğunu ancak bir soytarının sayesinde anlayan yaşlı bir hükümdar da konu ediliyor, zararsız arzuları açgözlülüğe dönüşerek cinayet işlemeye kadar varan oldukça sıradan başka insanlar da…
Serebrennikov bölümlerin her birinde Parajanov’un dünyasından bir temayı ele alıyor, ve böylece genel olarak seyirciyle sanat üzerinden özgürlük ve onun için verilen güzellik mücadelesi, yaşamın ölüm karşısındaki zaferi gibi başlıklarda söyleşmek için fırsat yaratıyor. Gösterinin sonunda, 10 parçalık yapboz tamamlandığında, doğrudan sanatsal ve biyografik referanslarla Parajanov’a karşılık gelen bir portreden çok; bir insan, bir çocuk, bir sanatçı, bir şair, bir gezgin, bir savaşçı, bir isyancı olarak Parajanov’a dair bir fikir ortaya çıkıyor.
Serebrennikov Parajanov’un sanatsal dünyasını oluşturan Doğu Avrupa nakışları, İran minyatürleri, Pompei mozaikleri, siyah beyaz sessiz filmler, antikalar, halılar gibi zengin malzemenin de hiçbirini birebir sahneye taşımıyor, veya sinemasından herhangi bir imgeyi sahnede birebir tekrar kurmuyor, ama; sahne, kostüm ve ışık tasarımları ve propların kullanımıyla Parajanov’un dünyasının duygusunu seyirciye geçirmeyi başarıyor.
Serebrennikov’un, gösterinin yazarı ve yönetmeni olmasının yanı sıra sahne ve kostüm tasarımlarının da ona ait olduğunu belirtmekte fayda var. Yani bir “gesamtkunstwerk” (bütünsel sanat yapıtı) ile karşı karşıyayız ve bu açıdan da LEGENDE Parajanov’un izinden gidiyor, çünkü onun sinemasının ve dünyasının temelinde de bu kavram var: Parajanov hayatın her yerinde ve her an güzelliği arayan ve, sanatının ve yaşamının bütün öğelerinde onu ortaya çıkarmaya çalışan bir sanatçıydı.
Serebrennikov biçim olarak da Parajanov’un yaratma tarzına benzer bir şekilde; aşırı renkli ve farklı tatların bir arada olduğu bir kokteyl, parçaların üst üste, yan yana yığılı olduğu bir kolaj oluşturmuş. Her bölüm kendi içinde bir kısa oyun ve her bir oyun renkle, dokuyla, ışıkla, sesle ve ek olarak tekstle aşırı yüklü. Bunlar arka arkaya gelip, dört saatlik bir toplama ulaşınca, yedinci EFSANE’den sonra bu aşırı yüklü hal ister istemez sarkmaya ve fazlalığa dönüşmeye başlıyor. Belki tam da burada Serebrennikov Parajanov’dan ayrılıyor, çünkü Parajanov seyirci ile daha çok, konvansiyonel anlamda bir konu ve onun anlatımı yoluyla değil, güçlü ve duygu dolu imgelere ve gerçeği dolaylı yoldan yorumlayan gerçeküstü motiflere dayanan şiirsel sineması yoluyla iletişim kuran bir sanatçıydı. O kadar ki, hapisten eşine yazdığı mektuplarda bile Parajanov'a sadece yazmanın, harflerin yetmediğini görmek mümkün. Parajanov mektuplarında bazen sayfanın bir köşesine, bazen tümüne yayılan, serbestçe, yazıların üzerine gelmesinden çekinmeyerek çizimler yapmış.
Serebrennikov ise LEGENDE’de ağırlıklı olarak söze yaslanmış, sahnede yarattığı dünya ve imgeler ile seyirci arasına yoğun bir metin yerleştirmiş. Bu da gösterinin son çeyreğinde seyirciyi her anlamda yormasına neden oluyor.
Almanya’nın prestijli tiyatro topluluklarından Thalia Theater Hamburg, Kirill & Friends Company ve Ruhrtriennale’nin ortak yapımı olan LEGENDE’nin 10 kişilik kadrosunun beşi Thalia Theater oyuncusu, beşi Kirill & Friends Company’den. Oyuncu kadrosu bütünüyle danstan şarkı söylemeye, fiziksel hareketten enstrüman çalmaya üst düzey yapabilirlikleriyle göz kamaştırıyor. Ancak aralarından, gerek Parajanov’un hapishanedeki yaşlılığını canlandırdığı 10. EFSANE’deki derinliğiyle, gerekse de bir diva’dan Parajanov’un annesine diğer EFSANE’lerde canlandırdığı rollere kattığı benzersiz nitelikle Karin Neuhaeuser ayrı bir yerde duruyor.
Gösterinin müziklerini besteleyen Daniil Orlov’un da bizzat sahnede yer aldığı Ruhrtriennale’deki gösterimlere, sadece erkeklerden kurulu 40 kişilik Gürcistan Devlet Oda Korosu (Kutsal Üçlü Katedrali Korosu) eşlik ediyordu. Koro LEGENDE’nin sezon içinde Hamburg’da ve turnedeki gösterimlerinde yer almayacak.
İşlevini yitirmiş endüstri bölgesinden parka dönüştürülmüş Kuzey-Duisburg Peyzaj Parkı’nın (Landschaftspark, Duisburg-Nord) bir parçası olan Güç Merkezi (Kraftzentrale) yapısının, bütün strüktürel sistemi ve duvarları olduğu gibi çıplak bırakılmış iç mekanında sıfırdan inşa edilmiş sahneyi dört saatliğine görkemli, coşkulu ve karnavalvari bir atmosferde renge, figüre, söze ve sese boğan ve sonunda “Bütün siyasi mahkumlara özgürlük!” yazısıyla selama çıkan LEGENDE gösterisi bu sezonun hitlerinden olmaya aday.
[Bu yazı, gösterilerden yayın haklı fotoğraflarla Tiyatro Dergisi'nde yayınlanmıştır.
Bu yazıda kullanılan fotoğraflar Mehmet Kerem Özel'e aittir; 23.08.2024 Landschaftspark Nord Duisburg]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder