20 Ocak 2019 Pazar

ressamlarım - 1: adolf dietrich

yeni bir seriye başlıyorum. ne kadar götürebilirim emin değilim, ama uzun zamandır aklımda vardı böyle bir yazı dizisi yapmak. vakitsizlikten dolayı düzenli olma ihtimali pek olmasa da, bir yerden başlamak istedim.

yurtdışı seyahatlerinde müze gezmeyi sevenlerdenim; çünkü tanıdığım, sevdiğim ressamların, heykeltraşların, görsel sanatçıların bildiğim ve bilmediğim yapıtlarını canlı gözlerle seyretmeyi severim. ve renk ayarı en iyi yapılmış baskılar bile orijinalinin yerini tutamaz çünkü. tabii ki orijinal boyutların yerini de. ayrıca; müzede yapıtla kurulan mekansal ilişki, içinde bulunulan mekanın özellikleri, mekandaki diğer insanlar ve diğer yapıtlar da deneyimin bir parçasıdır. bir bütün olarak bu deneyim önemlidir benim için.

müze gezmeyi sevmemin diğer bir nedeni ise, sürprizlerdir! plastik sanatların tarihini ve temsilcilerini öyle çok iyi bildiğimi söyleyemem, dolayısıyla tanımadığım bir çok geçmiş ve günümüz sanatçısıyla karşılaşmamı sağlar müze gezmek. bu karşılaşmalardan bazısı aşk ilişkisine evrilir; o şehre gidip o müzeyi gezene kadar tanımadığım bir sanatçı hayatımın bir parçasına dönüşüverir. işte bu seride bu sanatçıları paylaşmak istiyorum.

zamansal olarak sondan başlayıp geriye doğru gideceğim sanırım, daha pratik. dolayısıyla "ressamlarım" serimin ilk sanatçısı, 2018 yılının ağustos ayındaki isviçre seyahatim sayesinde yapıtlarıyla tanıştığım adolf dietrich.
onun yapıtlarından ilk vurulduğumu koyarak başlıyım yazıma:


resmin adı: regen über dem see (göldeki yağmur), yılı: 1941. boyutları öyle devasa, hatta büyük bile değil, yanlış hatırlamıyorsam 40x60 cm gibiydi.
içerik olarak; yalnızlık, kimsesizlik, inziva, ama aynı zamanda sonsuzluğa uzanan bir genişliğe hakim olma, her ne kadar o genişlik bütünüyle soğuk bir dünya tarif etse de.
biçim olarak; hakim renk, kadraj, ilüstratif beceri, zerafet.
bu resim bütünüyle çarptı beni ve bırakmadı. kalakaldım, önünden ayrılmak istemedim.

adolf friedrich isviçreli bir ressam. 1877'de doğmuş, 1957'de ölmüş. hayatı boyunca isviçre-almanya-avusturya'nın paylaştığı konstanze gölü'nün bir parçası olan untersee (aşağı göl)'ün isviçre kıyısındaki berlingen'de yaşamış.
sonradan araştırınca özellikle çiçekleri ve kuşları resmettiği işlerinin ağırlıkta olduğunu gördüm.

zürih kunsthaus'ta asılı olan beş tablosundan dördü kış resmiydi; buz, kar ve çıplak ağaç dalları... dietrich'de vurulduğum tablolarındaki bu atmosferdi. ilk önce çiçeklerini veya kuşlarını görseydim, onu bu kadar sever miydim, sanmıyorum.
hazır bahsetmişken, canlı gözlerle seyrettiğim diğer üç kış resmini koyuyorum buraya:

seegfrörni bei berlingen (berlingen'de donmuş göl), 1929

winter am untersee (aşağı göl'de kış), 1941

eisbild (buz resmi), 1931 [ingilizce ve fransızcaya "donmuş göl" olarak çevrilmiş]

her ne kadar son üçünde evler, ikincisinde ise uzakta kara lekeler gibi insanlar olsa da bu dört resmin atmosferleri aynı bence; yalnızlık ve üşüme, ruh üşümesi.

ikinci tablodaki boş bank, daldaki tek kuş; üçüncü tablodaki yalnız geyik ve birer ağaçta yalnız birer kuş; ilk ve son tablodaki insansızlık; var olan evlerden duman bile çıkmıyor oluşu. hüzünlü ve etkili!





ikinci tablodaki yalnız kuş, uzaktaki insan lekeleriyle aynı hat üzerine yerleştirilmiş. insan lekeleri ile kuşunki rahatlıkla birbirine karıştırılabilir; acaba kuş insanların arasına mı karışmak istiyor.


adolf friedrich hayatı boyunca sadece berlingen'de yaşamakla kalmamış, hayatı boyunca aynı evde yaşamış. 
genç yaşta resme olan kabiliyeti fark edilmiş, ancak kırsal isviçre'nin köyündeki yoksul aile yedi çocuğundan birini bile herhangi bir eğitim için salıverecek durumda değilmiş. dolayısıyla köy öğretmeninin litograf olması için yakındaki konstanz kasabasına yollamayı önerdiği dietrich çiftlikte kalmış ve köydeki tekstil atölyesinde çalışmış. 
dietrich bu dönemde sadece pazar günleri resim yapabiliyormuş; öğretmeni veya örnek olarak aldığı bir sanatçı yokmuş; yoksulluktan uzun yıllar tuval ve yağlı boya da kullanamamış, levhaların önüne ve arkasına resim yaparmış.

dietrich genç hanımlarla bir çok buluşma denemesine, hatta bir buluşma servisine yazılmış olmasına  ve tablolarından bir çok genç kadını resmetmiş olmasına rağmen, hiç evlenememiş, hep yalnız yaşamış. tablolarında resmettiği yerlerin onun favori buluşma mekanları olduğu sanılıyormuş.  

dietrich'in sanatı neue sachlichkeit (yeni nesnellik) akımına dahil edilmiş. 1913'ten itibaren yapıtları isviçre ve almanya'daki galeri ve sergilerde yer almış. yaptığı peyzajlar nazi almanyası'nda önce kabul görmüş ve "yeni alman romantik" akımının bir parçası olarak romantik hissiyatı övülmüş, ancak ne zamanki bitki ve hayvanlarla doldurduğu resimlerindeki bazı bitkilerin avrupa ekolojik sisteminde olmadığı fark edilmiş, naziler tarafından dejenere kabul edilerek dışlanmış. bu anekdot faşizm denen illetin ne kadar gözüdönmüş ve aptalca olduğunu bir kere daha kanıtlıyor!
almanya piyasası kesildikten sonra, her ne kadar 1937-38'de paris ve new york'taki "naif sanat" karma sergileriyle isim yapsa da dietrich hayatının geri kalan döneminde ağırlıklı olarak isviçreli koleksiyonerlere çalışmış. bu konuda da bayağı akıllı olduğu söyleniyor. bir tablosunu yaptıktan sonra, kopyalarını çıkarır onları da satarmış. sattığı tabloları kopyasını çıkarmak üzere geri istediği de olurmuş.

zürih'teki müzede dietrich'in tablolarının olduğu mekanda henri rousseau'nun da bir-iki yapıtı sergileniyordu. naiflik ve ince-zarif ilüstratif çizim tekniği açılarından benzerliklerini görmemek imkansızdı. sonradan hakkında araştırınca dietrich'e zaten "alman rousseau" denildiğini öğrendim.
dietrich'in tablolarını, özellikle aşağıda son olarak koyduğum ve duygusuyla diğerlerinden biraz ayrılan tablosunu, yine zürih'teki müzede çokça sergilenen ünlü isviçreli ressam felix vallotton'un tarzına yakın buldum; sanat tarihçileri bu konuda herhangi bir ilişki kurmamış olsalar da. 
bu arada; 2005'te bern'de keşfettiğim felix vallotton'a da bu serimde bir bölüm ayıracağım umarım. 

gelbrote abendwolken über dem see (gölün üzerindeki sarı-kırmızı akşam bulutları), 1926

adolf dietrich'in berlingen'deki evi-atölyesi ziyaret ediliyormuş. umarım bir gün yolum oraya düşer, hele de bir kış vakti..