27 Ekim 2013 Pazar

NRW022 pires, fischer, beethoven, brahms, schönberg



maria joao pires, ivan fischer yönetimindeki budapeşte festival orkestrası’yla kölner philarmonie’de verdiği konserde çalacağı yapıtı chopin 2’den beethoven 4’e çevirince; bu yapıtı on gün içinde ikinci kere dinlemiş oldum; diğeri de, diğer bir piyano ustası nelson freire’dendi; marin alsop yönetimindeki orquestra sinfonica do estado de sao paulo eşlik etmişti.
doğrusu hangisi daha iyiydi diye hiç düşünmedim; çünkü iki piyanist de birbirinden ustadırlar; sanki freire gününde değildi. ve belki pires’inkini daha fazla sevmiş olabilirim; temposu biraz yavaştı, piyano partisyonunun en karmaşık ve dolu yerinde bile bütün notalar teker teker duyuluyordu.
şimdiye kadar karşılaşmadığım şekilde, konçerto biter bitmez seyircilerden bir çoğu ayağa kalkarak pires'i alkışladı. seyircinin icraya ve tecrübeye ne kadar değer verdiğinin göstergesiydi. keşke pires de bu dinmeyen alkışlara bir bis ile karşılık verseydi.




orkestra konsere bir macar besteci ile başladı; sándor veress’in béla bartók’un ölümü üzerine 1945’te bestelediği “threnos in memoriam béla bartók adlı hipnotik, ritmik ve etkileyici bir yapıttı bu.
konserin ikinci yarısında ise herhalde müzik tarihinin ilginç hikayelerinden birine sahip bir yapıt vardı. brahms’ın 1 numaralı piyanolu dörtlü'sünün schönberg tarafından 1937'de orkestraya uyarlanmış versiyonu.
malum, brahms’ın yapıtı muhteşemdir; bilen bilir, bilmeyen varsa hemen youtube’dan girip dinlemesini öneririm; her bir dakikası olağanüstüdür.


[youtube'dan, efsanevi beaux arts trio'nun icrasıyla yapıtın "rondo alla zingarese" isimli son bölümü:]



arnold schönberg, hani şu atonal müziğin ve 12 ton tekniğinin yaratıcısı "ikinci viyana okulu"nun sıkı temsilcilerinden, gençliğinde brahms’ın bu eserinde keman partisyonunu çalmış ve hep üzülürmüş, piyanistler hep yaylı çalgıların önüne geçiyor diye; tutmuş, müzikte en klasik damarlardan biri olan brahms’ın bu yapıtını, sırf bu yüzden orkestra versiyonunu yapmış, ve tabii ki brahms’ı besteci olarak da oldukça önemsermiş, hakkında kitap yazmışmış.
19. yüzyılda senfonilerin piyano ve hatta iki el piyano versiyonları yapılırmış, orkestraların olmadığı şehirlerde, evlerde çalınsın diye, oda müziğinin orkestraya uyarlanmış versiyonunu ben ilk defa duydum; eminim başka örnekleri de vardır..

brahms’ın yapıtının özgün halini bir kenarda tutarsanız; schönberg’in yaptığı gerçekten muhteşem bir şey olmuş. ilk iki bölüm sanki  bir brahms senfonisi tadında; kendisi yazsa belki 5. senfonisi olurdu. üçüncü bölümde ise vurmalı çalgı ve bakır üflemelilerin kullanımı şostakoviç’in caz süitlerini andırıyor; çılgın, beklenmedik çıkışlar var. zaten başlıbaşına harika olan “rondo alla zingarese” adlı son bölüm ise mükemmel bir yoruma kavuşmuş; artık neler duyarsanız, çok geniş bir yelpazeye sahip; keman ve klarinetin öne çıktığı bir ara, klezmer havası bile hissediliyor.


[bu yapıtı youtube'dan ivan fischer yönetimindeki royal concertgebouw orkestrası'ndan dinleyebilirsiniz:]




...


günümüzün önemli şeflerinden ivan fischer’i, kendisinin kurduğu ve başarıya ulaştırdığı budapeşte festival orkestrası ile istanbul’da izlemiştik, ama o zaman fark etmemişim, fischer sahnede çalgıları hiç alışık olunmayan bir düzende oturtuyor; bu da, eğer yeriniz şefle tam aynı eksende ise, inanılmaz stereo bir etki yaratıyor. nasıl mı; fischer soluna birinci kemanları ve viyolonselleri, onların arkasına kornoları ve en geriye vurmalı çalgıların bir kısmını; sağına ikinci kemanlar ve viyolalar, onların arkasına trompet, tuba, trombonlar, onların arkasına da timpaniyi; kam karşısına da ilk flüt ve obua, ikinci sıra tahta üflemeliler ve en geriye de basları yerleştirmiş.

peki ben nasıl en ucuz biletimle şefin eksenindeki bu "dolby stereo" etkiyi yakalayabilecek yere oturabildim.
şöyle ki, kölner philarmoni’de eğer salon çok dolu değilse [ki misafir yabancı orkestraların biletleri daha pahalı olduğu ve zaten kölnlüler az çok her sezon bu orkestraları dinleyebildikleri için salon böyle konserlerde eğer orkestra, şef veya solist aşırı “yıldız”lı değilse tıklım tıklım dolmuyor], sadece sahneyi bütünüyle görememe sorunu olan x ve u, yani en ucuz iki kategoriden bilet alanların yanına konser başlamadan 10 dakika önce nazik bir yer gösterici genç hanım veya delikanlı gelip, salonun çok dolu olmadığını, dilersek aşağıda istediğimiz yere oturabileceğimizi söylüyor. doğrusu, 10 avroluk biletle 65 avroluk koltukta konser izlemek de katmerli keyifli oluyor.
bu durumu yaşadığım ilk konser nelson freire’inkiydi; çekinip yanda bir kanada oturmuştum. bu sefer biraz da kaşarlanmış ve mekanı sahiplenmiş olarak gittim, orkestranın aksında ve anfi çanağının ortalarında bir boş koltuğa gömüldüm. yine gözlerimi kapadım, ama orada müzik daha bir güzel tınladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder