29 Ekim 2013 Salı

NRW025 “nuova musica”dan “neue musik”e




bilgilere göre, ilk defa 17. yüzyılın başında venedik san marco bazilikası’nda karşılıklı konumlanmış olan org podyumlarından ilham alarak adrian williaert, giovanni gabrieli ve claudio monteverdi gibi besteciler koral yapıtlarını, koro ve orkestrayı ikiye ayırıp mekanının iki ucuna, orgun etrafına ve tam karşısına yerleştirerek icra ettirmişler. yani müziğin icrasında mekanın bilinçli olarak kullanımı –ve dolayısıyla rolü- 400 yıllık bir tarihe sahip.
benim gibi klasik ve çağdaş müziğe biraz merakı olanlarımız arasındaki genel kanı, müzik-mekan ilişkisinde özellikle xenakis, stockhausen, ives gibi 20. yüzyıl bestecilerinin öncü olduklarıdır. ben bu kanımı “NOW!” festivali kapsamında essen katedralinde düzenlenen konsere gidince edindiğim bilgilerle yeniledim.

[ne tesadüf; akşam trende köln’e dönerken göz gezdirdiğim, klasik müzik albümleri promosyonuna yönelik ücretsiz dağıtılan “crescendo” dergisinde, bach’ın aziz matta pasyonu’nun yeni bir kaydı hakkında orkestra-koronun düzeniyle ilgili bir yazıya rastladım.
şimdiye kadar yüzlercesi kaydedilmiş bu yapıtta, bach’ın öngördüğü biri küçük diğeri büyük orkestra-koro her zaman şefin sağı ve soluna yerleştirilir, stereo kayıtlarda da bu ağırlıklı olarak hissedilirmiş; ancak yapıtta iki orkestra-koro’nun aynı anda söyledikleri bölümler çok az olduğu için dinleyici uzun süre ya sağ hoparlörden ya da sol hoparlörden gelen sesi duyarmış, dolayısıyla stereo etki aslında çok da hissedilmezmiş. [bendeki karajan kaydında bu duruma çok dikkat etmemiştim, istanbul’a dönünce bu bilgiyle tekrar dinleyeceğim]
harmonia mundi’den çıkan ve eski müzik konusunda uzmanlar müzisyenlerden rené jacobs yönetimindeki akademie für alte musik berlin’in bu yeni albümde ise, jacobs ile kaydın ses teknisyeni martin sauer’in –ki bu adamcağız ve sahip olduğu 450m2’lik teldex kayıt stüdyosu dünya çapında çok ünlüymüş– araştırmaları ortaya çıkarmış ki, bilinenin aksine, yapıtın ilk seslendirilişinin gerçekleştiği leipzig thomas kilisesi’nde bach büyük orkestra-koroyu öndeki büyük org podyumuna, küçük orkestra-koroyu da yaklaşık 30 metre arkadaki küçük org podyumuna yerleştirmişmiş.
bu yeni bilgiden hareketle jacobs ile sauer bu kaydı, benzer bir düzeni kayıt stüdyosunda kurarak yapmışlar; sonuç dendiğine göre mükemmel olmuş.
sanırım bu kaydı edinmek lazım.]

bu küçük parantezden sonra, essen katedrali’ndeki konsere dönersem;
essen katedralin’deki konser aslında biraz hayalkırıklığı oldu benim için, çünkü hafızamda yıllar önce jan garbarek’in hilliard ensemble ile aya irini’de verdiği konserin başlangıç anları hala dipdiriyken, burada da benzer düzenlemeler olabilir diye hayal etmiştim; garbarek ve hilliard’ın dört şancısı bir yandan müzik yaparken bir yandan da aya irini’nin farklı noktalarından hareket ederek konsere başlamışlar ve yaklaşık on dakika süren bir sekans sonunda eşzamanlı olarak sahneye ulaşmışlardı.

essen’deki konserde 17. yüzyıldan heinrich schütz’ün, schütz’ün bizzat eğitime gittiği venedik san marco kilisesi’nde o dönemde “nuova musica” (yeni müzik) olarak anılan eserleri yaratmış giovanni gabrieli, claudio monteverdi ve gregorio allegri’nin yapıtları çalındı.
ayrıca essen’de yaşayan, 1976 doğumlu gordon kampe adlı bestecinin “mondbeschreibungen” (ay betimlemeleri) adlı yapıtının ilk seslendirilişi gerçekleşti.





17. yüzyıl yapıtlarından sadece birinde katedral mekanı tüyler ürpertecek güzellikte kullanıldı.
kendi başına zaten muhteşem bir yapıt olan -ve oldukça da tanınan- allegri’nin “miserere mei, deus”unda koro arka üstteki orgun önünde, ortada katedralin transeptinde ve en geride apsisde olmak üzere üçe bölünmüştü; sopranoların cennetsi sesi arka yukardan, bağışlanmak için yalvaran basların sesi önden aşağıdan geldi.
kampe’nin “mondbescreibungen”i ise, transeptte ve yan neflerde konumlanan orkestra ve koroyla icra edildi; ay’ın gizemini, sessizliklerde belli belirsiz duyulan seslerle beytimleyen ilginç bir yapıttı; ancak beni ay’a uçurmadı.



bir akşam önceki üç orkestralı konseri kaçırmış olmanın havliyle, o gün, katedraldekinden sonraki konsere de gittim: “hybride music für mensch und maschine” (insan ve makina için hibrid müzik) başlıklı konser essen philarmonie’nin alfred krupp salonu’ndaydı.
bütünüyle çağdaş bestecilerin (essen ve çevresinde yaşayan dirk reith, thomas neuhaus, günter steinke ve roland pfrengle, ve ayrıca tom johnson ve masahiro miwa’nın) yapıtlarından oluşan ve üç yapıtın ilk seslendirilişinin gerçekleştiği konserin en ilginç yanı, bütün yapıtlarda martin riches adlı ressam-heykeltraşın müzik makinalarının kullanılmasıydı. 

talking machine

 singing machine

“talking machine”, “24 piece percussion installation”, “singing machine”, “flute playing machine” riches’ın 1979 yılından beridir ürettiği ve genellikle sergi mekanlarında “çalışan”; 18. yüzyıl otomatları mantığında “mekanik” olarak çalışması için üretilmiş ve aynı zamanda bilgisayar programlama sistemlerine de uyumlu makinalarmış. bunlardan ikisi bu konser için berlinischen galerie – landesmuseum für modern kunst, fotografie und architektur’dan ödünç alınmış.
riches’in makinaları gerçekten çok ilginçtiler. riches’in kendisi de sahneye çıktı; inanılmaz alçakgönüllüydü.

konserde çalınan yapıtları, japon besteci masahiro miwa’nın “hitonokiesari (people vanish)” (yiten insanlar)’ı dışında, genel olarak pek etkileyici bulmadım; çağdaş denemeler olarak takdiri hak ediyorlardı tabii ki.
miwa’nın yapıtı ise bir ayin gibi meditatif bir niteliğe sahipti ve müzisyenlerin çaldığı enstrümanlarla makinadan çıkan seslerin kombinasyonu titiz ve sakin bir düzene sahipti. miwa kullandığı, fazıl say’ın üçüncü senfonisi “universe/evren”de de rastladığımız consonant pipes’lar yapıta ayrıca doğaüstü bir atmosfer kazandırdılar ve aşkın etkisini güçlendirdiler. 

...


16 konser ve bir sempozyumun düzenlendiği ve bu yılki versiyonu “sound surround” alt başlığıyla müzik-mekan ilişkisine yoğunlaşan “NOW! das festival für neue musik” kapsamında 27 ekim pazar günkü “in sync” başlıklı konserde türkiyeli bir bestecinin yapıtının da çalınacağını duyurmuş olayım. 1979 istanbul doğumlu ataç sezer’in “infinitimal” adlı yapıtı, studio musikFabrik adlı topluluk için kunststiftung NRW tarafından sezer’e ısmarlanmış. fagot, trombon ve topluluk için olan “infinitimal” 2012/13 tarihli.

 

5 yorum:

  1. Vay canına sayın seyirciler! Danzon, neler yapıyorsunuz siz:)

    YanıtlaSil
  2. Yani... Ne bileyim? Nasıl söyleyeyim:)

    İyisi mi öncelikle şu yorum sütununu değiştirmenizi rica edeyim.

    Kayıtlar
    Ayarlar
    Yayınlar ve yorumlar'a geliniz ve lütfen yerleşiği seçiniz.

    Bi de kelime doğrulamayı göster'e hayır deyiniz.

    Böylece ne olacak biliyor musunuz?
    - Yorum yazarken hangi yazıya yorum
    yaptığımı görebileceğim.
    - Yorum yazdıktan sonra robot olduğumu kanıtlamaktan kurtulacağım.

    Rica edeceğim. Zaten yazılarınız oldukça zorluyor. Bari yorum yazarken işi kolaylaştırınız:)

    YanıtlaSil
  3. valla hiç fark etmemiştim böyle seçeneklerin de olduğunu. haklsınız tabii ki. benim de en sevmediğim şeylerden biri şu kelime doğrulama :)

    akıcı yazdığımı zannediyordum :(
    demek ki yayınlamadan önce iki kere daha okumam gerekecek, tabii vakit bulabilirsem..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hey! Şahane olmuş Danzon. Oh ya:)

      Yooo. Sizin yazdıklarınızda sorun yok. Gayet akıcı anlatıyorsunuz.
      Sorun bende. Yazdıklarınız kültür olarak bana yabancı:)
      Öğreniyorum ama fena mı?

      Sil