5 Ekim 2013 Cumartesi

NRW002 robert lepage'ın kartları



yıllardır robert lepage’ın bir oyununu canlı izlemek istiyordum. nihayet oldu.
lepage’ı istanbul film festivali’nde ödüller alan ilk iki filminden (tavsiye ederim, mutlaka bir yerlerden bulup izleyin), daha zayıf olan sonraki filmlerinden, arte ve mezzo’da yayınlanan opera ve cirque du soleil prodüksiyonu “ka” kayıtlarından biliyordum; ama esas adını yaptığı, ünlendiği, prestijli avrupa tiyatro ödülünü aldığı oyunlarıyla merak ediyordum lepage’ı; yani bir tiyatro adamı olarak. ne şanslıyım ki, vasat bir işine değil de, yüksek beklentilerimi sonuna kadar karşılayan bir çalışmasına denk geldim: lepage’ın kendi topluluğu ex machina’nın yapımı olan “playing cards: HEARTS” (kart oyunları: KUPA).



yarın bitecek olan 1.5 aylık devasa festival ruhrtriennale’nin kapsamında dünya prömiyerini yapan “playing cards: HEARTS” tahmin edileceği gibi bir dörtlemenin parçası.
geçen yıl “playing cards: SPADES”i sahneleyen lepage, bu yıl kendi “ring”inin ikinci halkasını tamamlamış oluyor böylece. aslında geçmiş zaman kullanmak pek doğru değil, çünkü lepage bu dörtleme için her oyunun her oynandığında değişikliklere, dönüşümlere açık olmasını düşünmüş; dün akşam benim essen salzlager’de seyrettiğim 4 saatlik “HEARTS” belki dünyanın başka bir şehrinde sahnelenirken daha uzun veya daha kısa olacak.

dörtlemenin her oyunu kendi içinde bir bütün. dolayısıyla illa da bir önceki oyunu izlemeniz gerekmiyor. her birinde kendi bütünlüğü içinde bir dünya kuruluyor. ama her birinin ortak noktası oyunların, oyun kartlarının anavatanı olan arap kültürüne bağlantılı olmaları.
eskiden “maça” kelimesi yerine “kılıç” kullanıldığı için tema olarak “savaş”ıın seçildiği “SPADES” las vegas ve ırak’ta geçiyormuş mesela. “SPADES” hakkında geçen yıl dikmen gürün hoca’nın cumhuriyet’te bir yazısı çıkmıştı. hakkını teslim etse de son tahlilde oyunu çok da beğenmediğini hissettiğim dikmen hoca’nın (tekniğin içerik ve anlamın çok fazla önüne geçtiğini yazmıştı yanlış hatırlamıyorsam) yazısından beri lepage ve bu dörtlemeyi daha da merak eder olmuştum; muradıma erdim. 



“playing cards: HEARTS” ise, kart oyunlarında ingilizcede eskiden “hearts” yerine inancın ve hurafenin, ama aynı zamanda sihir ve ilüzyonun dünyasını tarif eden “kupa” (kart oyunlarının arap kökenli olmasında dolayı olsa gerek, herhalde türkçeye arapçadan geçmiş olan “kupa” zaman içinde değişime uğramamış) kelimesinin kullanılmasından dolayı “inanç ve ilüzyon” teması etrafında gelişen bir hikayeye sahip.
“HEARTS” yaklaşık 150 yılı aşan bir zaman dilimi içinde, yani 1850’lerden günümüze, tunus’tan kanada’ya cezayir’den fransa’ya uzanan geniş bir coğrafyada, houdini ve melies gibi sihirbaz ve sinemacılar kadar eski kimya mühendisi yeni taksici, konsolosluk ateşesi, sinema profesörü, ev hanımı, göçmen gibi sıradan insanların da hayatlarına dokunarak büyük gibi görünen ama aslında tek bir omurga etrafında dallanıp budaklanan bir aile hikayesi, bir “geçmişini arama hikayesi” anlatıyor.



içerik olarak zamanların, mekanların ve kişilerin bu kadar çeşitli olduğu; biçimsel olarak bunların düz bir çizgide değil de, aralarında bağlantılar, paralellikler kurulacak şekilde atlayarak, sıçrayarak, öne geriye giderek kurgulandığı bir hikayenin tabii ki bütün bu kurguya imkan sağlayacak bir sahneye ihtiyacı var. lepage’ın “HEARTS”ının en önemli özelliği de işte bu: adeta bir oyuncak gibi (houdini’nin otomatlarını ve hatta onun ve melies’in sihirbazlık aletlerini çağrıştıran) bir sahne: her bir santimetrekaresi kullanılan; farklı büyüklüklerdeki bir sürü parçası açılan kapanan; dar uzun kapaklardan çiçek tarhlarının veya yüzyıldönümü sahne önü ışıklarının çıktığı; zeminden koparak yükselip masaya dönüşen parçalara, açılan kapaklardan aşağıya doğru inen merdivenlere sahip; en içteki orta yuvarlağının ayrı, daha geniş ikinci dairenin ayrı ve dar dış çemberinin aynı anda ayrı yönlere dönebildiği; dairenin içindeki kare bir alanın bağımsız olarak yükselip alçalabildiği; yukarıdan eşyaların inip çıktığı; tam bir “harika makina”.

ve tabii ki “HEARTS”ı benzersiz kılan özellik, bütün bunları yani içerik, biçim ve sahne tasarımını birleştiren sahneleme mantığı: sahne tam bir yuvarlak ve seyirciler 360 derece etrafına yerleştirilmişler.
oyuncular giriş çıkışlarını ve sahneler arasında değişimlerde görev alan sahne teknisyenleri işlerini yandan değil, alttan gerçekleştiriyorlar; her şey devasa yuvarlak sahnenin altında olup bitiyor. sahne değişimleri öyle pek de seyirciden saklanarak yapılmıyor.


“HEARTS”ın alameti farikası sadece robert lepage’ın sahneleme mantığı değil. oyunda görev alan oyuncular da en az sahne tasarımı ve sahneleme mantığı kadar “özel”ler.
çoğu kanadalı olan, ama aralarında ispanyol, avustralyalı ve ingiliz oyuncuların da bulunduğu yedi kişilik ekip bu geniş kapsamlı hikayede saniyede değişerek/dönüşerek bir sürü rolü birden canlandırıyorlar.
oyuncuların geçmişine baktığınızda ise nasıl bu kadar iyi ve özel olduklarını daha iyi anlıyorsunuz: örneğin marcello magni theatre de complicite’nin kurucularından; reda guerinik wajdi mouwad’ın “yangılar”ıyla ünlenmiş, cirque du soleil’in şovlarının konseptlerinde çalışmış bir isim; ben grant oyuncu olmasının yanısıra yazar, besteci, ses tasarımcısı; nuria garcia valencia’da başladığı eğitimine moskova sanat tiyatrosu ve oslo odin teatret’te devam etmiş; louis fortier ise paris’te jacques lecoq ile çalışmış; olivier normand oyunculuğunun yanısıra dansçı ve aynı zamanda école de cirque de quebec’de öğretmen.

oyuna dair değinmeden geçmek istemediğim başka bir özellik ise; oyunculardan altısının adı, aynı zamanda oyunun yazar ekibinde de geçiyor olması. robert lepage ve kathryn hunter yazar ekibini diğer iki elemanı. yani aslında hikaye kolektif bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmış.




 bu kadar kompleks bir sahne makinası ve, yedi oyuncu ile dört teknisyenin görev aldığı kompleks bir sahneleme mantığı hiç aksamadan, tıkır tıkır işleyerek ve hiç bir anında tekrara veya zorlamaya düşmeden -yirmi dakikalık ara dışında- dört saat boyunca beni hayranlıkla koltuğuma çivilese de, salonun geneli oyun sonunda başında olduğu kadar dolu değildi maalesef.

 “playing cards: HEARTS”, tam da yuvarlak sahnenin üzerinde asılı olan, birbirine geçmiş dişlileriyle dönüp duran saat çarklarının bize birebir gösterdiği gibi, insanların ve hikayelerinin zaman ve mekanda nasıl birbirleriyle bağlantılı olduğunu anlatan nefes kesici bir oyun. bir otomatı andıran sahneyi 360 derece çevreleyen biz seyirciler de oyunun bir parçasıyız; oyunun anlattığı hikayelere bağlıyız; o hikayelerle bağlantılıyız..


Interview mit/with Robert Lepage: Playing Cards from ruhrtriennale 2012 2013 2014 on Vimeo.

1 yorum:

  1. okuyucularımdan biri "Lepage'ın nasıl ve ne için orta sahne/ yuvarlak mekan tercih ettiğini öğrendik de oyunda ne anlatıyordu öğrenemedik, yazarsanız çok sevinirim." diye bir haber yollayınca bana, belki başkaları da oyunun konusunu daha detaylı öğrenmek istiyordur diye düşünerek:

    1850'lerde geçen hikaye fransa devleti houdini'yi cezayir'e yollayıp orada başkaldıran yerlilere karşı sihir yoluyla etki sağlamaya çalışmasını anlatıyor; houdini gitmek istemiyor, kendi oğlu da orduda olduğu ve savaştığı için karısının ikna etmesiyle gitmek zorunda kalıyor, yerlilerin başındaki şeyhle karşılıklı bir silah düellosu yapıyorlar...
    günümüzde geçen hikayede ise quebec'de taksicilik yapmakta olan bir faslı ile sessiz sinema dönemi dersleri veren bir hanım akademisyen tanışıyorlar, birlikte oluyorlar, evlenmek istiyorlar. kızın ailesi iki dilli, babası ingiliz ve diplomat, annesi fransız. doğal olarak evlenmesini istemiyorlar. sonradan ikili ayrılıyor. kız hamile kalıyor, çocuğunu doğuruyor ve oyunun sonunda islam dinini seçiyor.. taksici ile kızın ayrılma nedeni ise, taksicinin, dedesi vefat ettikten sonra çatı arasından çıkan bir sandıktaki eşyalar yüzünden ninesinin söylemek zorunda kaldığı üzere, öldürüldüğünü öğrendiği babasının geçmişini aramak üzere önce fransa'ya, sonra fas'a ve en sonunda da esas köklerinin olduğunu öğrendiği cezayir'e gitmesi..
    üçüncü hikaye ise bu iki hikayeyi bağlayan bir şekilde taksicinin babasının başına gelenlerden bahsediyor; yani 1950'lerdeki cezayir bağımsızlık savaşı döneminde geçiyor..

    oyunun anlattıklarının kısa özeti böyle :)

    YanıtlaSil