pazar günü sabahın erken saatinde köln’deki duraktan sizinle
aynı trene binenlerden biri sizinle birlikte wuppertal’de inip önünüzden
historische stadthalle’ye doğru yürüyorsa, michel plasson için onca yol gelenin
sadece siz olmadığınızı bilmek ve; sonra, konserin başlamasına 10 dakika kala
binaya doğru aynı yol üzerinde yürürken orkestra üyelerinden birini sırtında
çalgı çantası bisikletle geçtiğini görmek mutlu ediyor insanı.
aynı mekandaki max raabe konserinde, gece olduğu için fark
etmemişim, meğer salonun bir tarafı parka bakıyormuş ve o taraf büyük boyutlu
pencerelerle dışarıya açılıyormuş.
sabah konseri de olduğu için günışığı içeri giriyordu;
pencerelerden dışarıdaki güz renklerine bürünmüş devasa ağaçlar gözüküyordu,
ortam muhteşemdi..
sinfonieorchester wuppertal’in geçtiğimiz pazar-pazartesi
konserlerinin şefi efsanevi michel plasson’du.
kendisini yıllar önce, neredeyse özdeşleştiği orchestre
national du capitol de toulouse ile istanbul’da, o zamanki spor ve sergi
sarayı’ndan dönüştürülen salonda konuk etme şansına ermiştik; bir daha kısmet
olmadı istanbul’a gelmesi ünlü şefin.
ben de wuppertal’de yakalayınca kaçırmamak istedim; çok da
iyi etmişim. plasson historische stadthalle’de sırf fransız bestecilerden
oluşan bir program yönetti: faure, ravel ve franck.
konser; gabriel faure'nin aynı dönemde debussy ve schönberg tarafından da müzikleştirilen maeterlinck'in oyunu için bestelediği dört bölümlü "pelléas et mélisande" ile başladı, soprano dorothea brandt'ın seslendirdiği ravel'in "shéhérazade"ı iel devam etti; brandt o kadar güzel yorumladı ki, plasson dinmeyen alkışlar üzerine son şarkıyı tekrarlattı. konserin ikinci yarısında ise césar frank'ın ölümünden önce bestelediği son eser olan d-moll ikinci senfonisi çalındı. ilk yarısı masalsı diyarlara, ikinci yarısı 19. yüzyıl sonuna götüren bir konserdi.
bu frankofon konserden sonra wuppertal’in, boyundan büyük
sergileri ardı ardına başarıyla gerçekleştiren von-der-heydt müzesi’nde açılalı
daha bir hafta bile olmayan frankofon sergiyi gezmek lazımdı; besançon güzel sanatlar ve arkeoloji müzesi'nde bulunan, 19. yüzyıl
ressamı jean gigoux’un koleksiyonu.
gerçi konserde ağırlıklı olarak izlenimci ve modern
bestecileri dinledik, sergide ise, az çok aynı yıllarda paris salon sergilerine,
izlenimciler dışarıda bırakılırken her yıl düzenli olarak kabul edilen jean gigoux bu sergilerden kazandığı paralarla, yaşadığı şehre bir sanat
müzesi kurmak için biriktirdiği kişisel koleksiyonu sergileniyor; yani o
tabloları biriktiren mantık ile konserde çalınan bestecilerin mantalitesi tamıtamına
zıt kutuplardalar..
bu kadar laf ettim, ama sergiyi o limonata gibi pazar günü
öğlesinde (sıcaklık 19 dereceydi) gezemedim; çünkü düsseldorfer marionetten-theater
(düseldorf kukla tiyatrosu’nun) gösterisini izlemek üzere düsseldorf trenine
binmem gerekiyordu..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder