geçtiğimiz haftasonu hamburg elbphilarmonie ile kölner
philarmonie eşzamanlı bir festival düzenlediler: “new sounds of iran” (iran’ın
yeni sesleri). cuma iki, cumartesi-pazar üçer olmak üzere sekiz konser,
fotoğraf sergisi, film gösterimleri ve sufi-dans atölyesi.
ben bu mini festivalin cuma akşamki açılış
konserini/gösterisini izledim: barbad project adlı altı kişilik müzik
topluluğunun eşlik ettiği shahrokh moshkin ghalam’ın dans gösterisi.
ghalam’ın yaptığı dansın tarzına en yakın örnek ziya azazi’ninki.
aslında, az çok aynı sonuca varmışlar, biri türk ve yolu viyana’dan geçmiş,
diğeri iranlı ve yolu paris’ten…
ghalam theatre du soleil’de sahneye çıkmış; ariane
mnouchkine’ın tezgahında pişmiş; mnouchkine ghalam’a kültürel kimliğini en iyi
şekilde ifade etmesi için içindekilerin akıp gitmesine izin vermesini
öğütlemiş.
sahnede endamı, boyu posu, özellikle saçları ve kollarıyla çok
etkileyici bir varlık ghalam.
broşürde flamenko’dan hint danslarına ve sufizm'in dans ritüeline
ghalam’ın bütün bu tarzlara hakim olduğu yazıyor. seyrettiğim gösterisine dayanarak ben ghalam’ın daha çok, tam
da mnouchkine’ın ona öğütlediği gibi, kendisine has bir dansı ortaya
çıkardığını düşünüyorum. flamenko veya hint dansının değil ama özellikle sema'nın etkisi kuvvetli olarak görülüyor. ancak ghalam, bütün bunlardan ötede, içindeki
dişil enerjiyi keşfetmiş olmanın özgüveni ve rahatlığıyla daha özel bir hareket vokabüleri yaratmış sanki..
işte ghalam'ın dansını anlatan güzel bir örnek:
işte ghalam'ın dansını anlatan güzel bir örnek:
ghalam ve barbar project'in kölner philarmonie'de sundukları çok uzun olmayan, bir saatlik bir gösteriydi; daha uzun olsa belki tekrarlara düşüp, kolaylıkla sıkıcılaşabilirdi.
ancak hakkını vermek lazım; özellikle baş hareketleri ve muhteşem güzellikteki saçlarını kullanışı çok etkileyiciydi; pina bausch hayatta olsa ve ghalam’ın sırf saçlarıyla yaptığı final dansını seyretse herhalde “nefes”i kesilerek ona hayran kalırdı.
…
iran gibi kapı komşumuz olan bir kültüre bu kadar uzak
durmak; ona coğrafi olarak çok daha uzak olanların merakını, keşfetme
heyecanını ve isteğini görmek biraz acıttı içimi.
böyle etkinlikler esas istanbul’a yakışmaz mıydı; tam da
çoğu politikacının ağzına sakız olduğu üzere “medeniyetlerin köprü” kurduğu bir
kente.
mesela, hayal buya; cemal reşit rey konser salonu, bıraksa
klasik müzik konserlerini, sadece dünya müziği örneklerine yoğunlaşsa, zaten
son iki yıldır klasik müzik iyice azaldı salonda, seyircisi de daha “in” diye
işsanatı tercih ediyor, crr’de en iyi oda müziği konserleri, resitaller bile
“fazıl say” çıkmıyorsa dolmuyor; iyisi
mi tümden bıraksalar klasik müziği, dünya müziğinin binbir tonuna
yoğunlaşsalar; ama öyle böyle değil, paris’teki theatre de la ville’ın yaptığı
gibi en iyi örneklerini çıkararak, sezon boyu küçük festivaller düzenleyerek…
ne güzel olurdu, cemal reşit rey konser salonu adını
ortadoğu coğrafyasında dünya müziğinin kalesi olarak duyursa; hayal bu ya…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder