open'er rock festivalinde warlikowski'nin "kabaret warszawski" oyunu için hazırlanmış çadır ve gösterim öncesi kuyruğa girmiş genç festival takipçileri
son 10-15 yılda, ama özellikle de atatürk kültür merkezi’nin
bir türlü yenilenip açılmak istenmediği son dört yılda, istanbul’a
mekansızlıktan dolayı getirilememiş tiyatro ve dans etkinliklerinden
başlıbaşına muhteşem bir festival olurdu.
oyunların listesini yapmak isteyen dikmen gürün hoca’nın
cumhuriyet’teki yazılarını tarasın..
atina’da hellenic festival’in mekanlarından biri olan, eski
bir fabrikadan önce iki sonra üç salonlu bir merkeze dönüştürülmüş peiraios
260’dan artık çoğumuzun haberi var. dikmen hoca da 2010 avrupa kültür başkenti “harcamaları”
kapsamında istanbul’a böyle eski endüstri yapısından dönüşme bir sahne
sanatları mekanı kazandırmak için çok uğraştı. maalesef idarecilerimiz o kadar
geniş görüşlü değil; kısa günün karına bakıyorlar sadece. uluslararası seviyede
kültür ve sanata yatırım yapmanın aynı zamanda turizme de faydası olacağının
ayırdında değiller daha. neyse…
dünyanın bir çok yerinde eski fabrikalardan, askeri
depolardan, kışlalardan dönüştürülmüş kültür-sanat merkezleri var. hatta bazı tiyatro
toplulukları bunların içinde barınıyorlar; theatre du soleil, ex machina gibi..
dünyada çok özel bir festival de var ki, sadece eski
endüstri yapılarını mekan olarak kullanıyor: ruhr/triennale. ne yapsınlar, adamların
elinde antik yunan anfi tiyatrosu veya roma kolezyumu olsaydı, onları
kullanırlardı; yok. onlar da ellerinde olanı değerlendiriyorlar; hem de nasıl!
insan bu noktada sayın aydın gün’ü anmadan edemiyor; ege’nin
antik anfi tiyatrolarını kapsayan bir festival hayali vardı hocanın..
ruhr/triennali gerçekten de nefeskesici yapılara/mekanlara
sahip. ve gösteriler özellikle bu mekanlara hiç müdahele etmeden, “içine
yerleştirilerek” sahneleniyor; yani bina içine geçici ikinci bir yapı inşa
ediliyor. eskisini, her şeyiyle birlikte görüyorsunuz, yaşıyorsunuz. herhalde “korumacılık”
böyle bir şey olsa gerek; yalapşap “–miş gibi” restore etmek, hatta günümüze
izi bile kalmamış yapıları rekonstitüe edip, “olmadıkları” yerlere yeniden
yerleştirmek değil. neyse…
hadi diyelim yıllarca istanbul’da dönüştürülecek bir
fabrika, dönüştürme masraflarını karşılayacak bir devlet kurumu, bu vizyonun
çapına vakıf idareciler bulunamadı.
peki neden geçici çadır sistemiyle istanbul tiyatro
festivali’nin mekansızlık sorunu bir nebze de olsa giderilmiyor?
düsseldorf festival!'in çadırı kurulurken
çadırın girişi
anlı şanlı krzyzstof warlikowski ve diğer polonyalı tiyatro
toplulukları bir rock festivali kapsamında kurulan devasa çadırlarda en yeni
yapımlarının gösterimlerini yapabiliyorlarsa; onlarca tiyatro salonu bulunan
düsseldorf’da dünyaca ünlü çağdaş sirk ve dans toplulukları kentin rıhtım
kenarındaki meydanına kurulan devasa çadıra sığabiliyorlarsa, istanbul’da da
böyle bir çözüme neden gidilmesin?
en azından biraz daha “popüler” olabilecek gösteriler veya
sahne tasarımı müsait oyunlar buraya kaydırılabilir (warlikowski “krum” adlı oyunu da
atina’daki bahsettiğim mekana girebilmişti; zaten eski fabrika yapısı ile geçici
çadır aynı mantığın varyasyonları).
istanbulluların iki yılda bir gerçekleşen bir tiyatro
festivali var. bu demek oluyor ki: istanbullu tiyatro izleyicisi ancak iki yılda
bir yurtdışında neler oldup bittiğine dair fikir sahibi olabiliyor. dolayısıyla, geçici çadır çözümü yurtdışından davet edilecek topluluk sayısını arttırmada önemli bir rol oynayabilir.
hızımı alamadım, çadırın yerini de söyliyim:
eylül ayında gerçekleştirilen güney kore kültür expo
etkinlikleri kapsamında devasa bir çadırın kurulduğu tahtakale mısır çarşısı
yanındaki boş kocaman meydan.
hem bahaneyle halka da inilmiş olunur!..
dikmen gürün hocayı maalesef şahsen tanımıyorum, ama yıllardır takip ettiğim cumhuriyet’teki köşesinden edindiğim izlenim; çok gayret etmiş ve girişimlerde bulunmuş olmasına rağmen istanbul tiyatro festivali’ne kalıcı bir mekan kazandıramamış olması.
şimdi kanımca; dikmen hocanın eski sağ kolu, istanbul tiyatro
festivali’nin genç yeni direktörü leman yılmaz’a festivalin çıtasını düşürmemek
kadar -ki bundan eminim-, başka bir görev de düşüyor: dikmen hoca’nın gayretini sürdürüp, özelde
istanbul tiyatro festivali’ne genelde istanbul tiyatro camiasına yurtdışından
toplulukların rahatlıkla misafir edileceği bir mekan kazandırmak.
[örneğin eski festviallerden birine davet edilen ama mekansızlıktan getirilemeyen heiner goebbels’in “stifters dinge”sini istanbul’da izleme
imkanımız lojistik açıdan artık mümkün; tabii, hasköy’deki iplik fabrikası
hala yerinde duruyorsa, sahibi hala mekanını kültür-sanat etkinliklerine açmaya
devam ediyorsa ve yerine toki toplu konut veya alışveriş merkezi yapmaya karar
vermediyse!]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder