12 Ekim 2013 Cumartesi

istanbul tiyatro festivali'nin mekansızlık sorunu

 



 open'er rock festivalinde warlikowski'nin "kabaret warszawski" oyunu için hazırlanmış çadır ve gösterim öncesi kuyruğa girmiş genç festival takipçileri

son 10-15 yılda, ama özellikle de atatürk kültür merkezi’nin bir türlü yenilenip açılmak istenmediği son dört yılda, istanbul’a mekansızlıktan dolayı getirilememiş tiyatro ve dans etkinliklerinden başlıbaşına muhteşem bir festival olurdu.
oyunların listesini yapmak isteyen dikmen gürün hoca’nın cumhuriyet’teki yazılarını tarasın..

atina’da hellenic festival’in mekanlarından biri olan, eski bir fabrikadan önce iki sonra üç salonlu bir merkeze dönüştürülmüş peiraios 260’dan artık çoğumuzun haberi var. dikmen hoca da 2010 avrupa kültür başkenti “harcamaları” kapsamında istanbul’a böyle eski endüstri yapısından dönüşme bir sahne sanatları mekanı kazandırmak için çok uğraştı. maalesef idarecilerimiz o kadar geniş görüşlü değil; kısa günün karına bakıyorlar sadece. uluslararası seviyede kültür ve sanata yatırım yapmanın aynı zamanda turizme de faydası olacağının ayırdında değiller daha. neyse…

dünyanın bir çok yerinde eski fabrikalardan, askeri depolardan, kışlalardan dönüştürülmüş kültür-sanat merkezleri var. hatta bazı tiyatro toplulukları bunların içinde barınıyorlar; theatre du soleil, ex machina gibi..
dünyada çok özel bir festival de var ki, sadece eski endüstri yapılarını mekan olarak kullanıyor: ruhr/triennale. ne yapsınlar, adamların elinde antik yunan anfi tiyatrosu veya roma kolezyumu olsaydı, onları kullanırlardı; yok. onlar da ellerinde olanı değerlendiriyorlar; hem de nasıl!
insan bu noktada sayın aydın gün’ü anmadan edemiyor; ege’nin antik anfi tiyatrolarını kapsayan bir festival hayali vardı hocanın..

ruhr/triennali gerçekten de nefeskesici yapılara/mekanlara sahip. ve gösteriler özellikle bu mekanlara hiç müdahele etmeden, “içine yerleştirilerek” sahneleniyor; yani bina içine geçici ikinci bir yapı inşa ediliyor. eskisini, her şeyiyle birlikte görüyorsunuz, yaşıyorsunuz. herhalde “korumacılık” böyle bir şey olsa gerek; yalapşap “–miş gibi” restore etmek, hatta günümüze izi bile kalmamış yapıları rekonstitüe edip, “olmadıkları” yerlere yeniden yerleştirmek değil. neyse…

hadi diyelim yıllarca istanbul’da dönüştürülecek bir fabrika, dönüştürme masraflarını karşılayacak bir devlet kurumu, bu vizyonun çapına vakıf idareciler bulunamadı.
peki neden geçici çadır sistemiyle istanbul tiyatro festivali’nin mekansızlık sorunu bir nebze de olsa giderilmiyor?

düsseldorf festival!'in çadırı kurulurken

 çadırın girişi

anlı şanlı krzyzstof warlikowski ve diğer polonyalı tiyatro toplulukları bir rock festivali kapsamında kurulan devasa çadırlarda en yeni yapımlarının gösterimlerini yapabiliyorlarsa; onlarca tiyatro salonu bulunan düsseldorf’da dünyaca ünlü çağdaş sirk ve dans toplulukları kentin rıhtım kenarındaki meydanına kurulan devasa çadıra sığabiliyorlarsa, istanbul’da da böyle bir çözüme neden gidilmesin?
en azından biraz daha “popüler” olabilecek gösteriler veya sahne tasarımı müsait oyunlar buraya kaydırılabilir (warlikowski “krum” adlı oyunu da atina’daki bahsettiğim mekana girebilmişti; zaten eski fabrika yapısı ile geçici çadır aynı mantığın varyasyonları).
istanbulluların iki yılda bir gerçekleşen bir tiyatro festivali var. bu demek oluyor ki: istanbullu tiyatro izleyicisi ancak iki yılda bir yurtdışında neler oldup bittiğine dair fikir sahibi olabiliyor. dolayısıyla, geçici çadır çözümü yurtdışından davet edilecek topluluk sayısını arttırmada önemli bir rol oynayabilir. 

hızımı alamadım, çadırın yerini de söyliyim:
eylül ayında gerçekleştirilen güney kore kültür expo etkinlikleri kapsamında devasa bir çadırın kurulduğu tahtakale mısır çarşısı yanındaki boş kocaman meydan.
hem bahaneyle halka da inilmiş olunur!..


dikmen gürün hocayı maalesef şahsen tanımıyorum, ama yıllardır takip ettiğim cumhuriyet’teki köşesinden edindiğim izlenim; çok gayret etmiş ve girişimlerde bulunmuş olmasına rağmen istanbul tiyatro festivali’ne kalıcı bir mekan kazandıramamış olması.
şimdi kanımca; dikmen hocanın eski sağ kolu, istanbul tiyatro festivali’nin genç yeni direktörü leman yılmaz’a festivalin çıtasını düşürmemek kadar -ki bundan eminim-, başka bir görev de düşüyor: dikmen hoca’nın gayretini sürdürüp, özelde istanbul tiyatro festivali’ne genelde istanbul tiyatro camiasına yurtdışından toplulukların rahatlıkla misafir edileceği bir mekan kazandırmak.


[örneğin eski festviallerden birine davet edilen ama mekansızlıktan getirilemeyen heiner goebbels’in “stifters dinge”sini istanbul’da izleme imkanımız lojistik açıdan artık mümkün; tabii, hasköy’deki iplik fabrikası hala yerinde duruyorsa, sahibi hala mekanını kültür-sanat etkinliklerine açmaya devam ediyorsa ve yerine toki toplu konut veya alışveriş merkezi yapmaya karar vermediyse!]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder