(fotoğraflar: sebastian hoppe)
çek yönetmen dušan david pařízek’in nora’larından
sonra, geçen sezon sahneye koyduğu ve sahnelenmeye devam eden “der zerbroche
krug” (kırık testi) adlı yapıtını da düsseldorfer schauspielhaus’un büyük
salonunda izleme imkanım oldu.
heinrich von kleist’ın adalet ve namusu tartıştığı bu
“eğlencelik”ini (“lustspiel”) beş yıl önce berlin’de peter stein’ın rejisiyle ve
başrolünde klaus maria brandauer’in döktürdüğü berliner ensemble yapımı olarak
izlemiştim. klasik bir sahnelemeydi, çok iyiydi, bayağı keyif almıştım; ama bu,
pařízek’inki bambaşkaydı. şimdi anladım ki,
stein’ınki suya sabuna dokunmayan bir işmiş.
pařízek “nora3”den
sonra seyrettiğim ikinci rejisiyle de beni kalbimden vurdu.
pařízek oyunu mükemmel
muhabbetli bir “lustspiel” olarak sahneye koyarken, oyunun özünde varolan
öğeleri de kullanarak (yani zorlamaya gitmeden) sonunda boğazımıza yumruğu
tıkamayı da ihmal etmemiş.
von kleist “kırık testi” hollanda’nın bir köyünde kırılan
bir testi yüzünden yapılan bir mahkemeyi konu eder. köyün kadısı adam, köye dışardan
gelen müfettişin gözetiminde yönettiği mahkemede binbir entrika ve söz
oyunuyla, aslında suçlusu kendisi olduğu kırılan testi olayından yırtmaya, suçu
testinin sahibinin kızı eve’in nişanlısı ruprecht’in üzerine atmaya çalışır;
eve’nin annesi de namus uğruna bu oyuna gelir.
soruşturma devam ettikçe gerçekler yavaş yavaş ortaya çıkar.
adam dışında testiyi kimin kırdığını bilen tek tanık, eve’dir; çünkü adam ile
eve onlara yasaklanmış bir “suç”u paylaşmışlardır. adam, eve’nin nişanlısını
askere gitmekten kurtaracak kağıdı eve’ye verme bahanesiyle geceleyin pencereden
odasına girmiş ve eve’yi taciz (ve belki de tecavüz) etmiştir; eve de
nişanlısının uğruna karşı koymamıştır.
oyun adam’ın, mübaşir licht (almanca: ışık) tarafından
uyandırılmasıyla başlar; pařízek bu sahnede adam’ı
çırılçıplak bırakır ve adam oyunun ilk 10 dakikasında da “utanmaz ve umursamaz”
bir halde çırılçıplaktır.
pařízek oyunun finalinde ise; eve’yi
seyircilere en yakın yerde, birinci sıranın önündeki boşlukta tek başına
konumlandırır. sahnenin en arkasındaki duvara video projeksiyonundan adam’ın
eve’nin odasına geldiğinde yaşananlarının görüntüsü yansıtılırken, bu sefer eve
sırasıyla içindeki külotu, üzerindeki elbiseyi ve sütyenini çıkarır ve çırılçıplak
kalır.
çember kapanır: “adam” ile “eve”; adem ile havva. ilk günahı
paylaşanlar; çırılçıplaktırlar!
adam kaçmıştır, ama eve toplumun baskısıyla yaşamak zorunda
kalacaktır; ön sahnenin ucuna çırılçıplak kıvrılıp yatar…
pařízek “nora3”de de
olduğu gibi yine sahne-seyirci arasındaki duvarı kaldırmış; hatta bu sefer oyun
bütünüyle ön sahnede, birinci sıranın önündeki boşlukta ve salonun yan
koridorlarında oynanıyor.
ayrıca; oyuncular seyircilerle diyalog içindeler; koltuk
aralarından geçip onalrı rahatsız ediyorlar; kadı gördüğü bir iki seyirci ile
tokalaşıyor; mübaşir duruşma sırasında not tutmak için seyircilerden kalem istiyor, bir ara başka bir iş için
yazmayı bırakınca ön sıradan bir seyirciye not tutmaya devam etmesini rica
ediyor; uygun bir sahnede salona kadehler ve şaraplar geliyor ve seyircilere
dağıtılıyor; bir kelimenin telaffuzu için seyircilerden yardım isteniyor;
duruşmaya ara verildiği söylenip seyircilere de “siz de çıkın bir hava alın”
dedikten ve çabuk davranan 1-2 seyirci tam dışarı çıkmış, diğerleri yerlerinden
kalkmışken müfettiş hışımla sahneye dönüp “hayır ara vermeyeceğim, devam edeceğiz”
deyip herkesi yerine oturtuyor.
pařízek, lepage gibi yuvarlak
sahne kullanmıyor ama, seyirciyi avucunun içine almasını, dördüncü duvarı
yıkmayı çok iyi beceriyor; ve bu da oyunun “lustspiel” karakterine mükemmel bir
şekilde hizmet ediyor.
düsseldorfer schauspielhaus’un oyuncuları da pařízek’in
kendilerine sağladığı alanda döktürüyorlar; adam’da frank seppeler ve eve’de “nora3”de
de başrolde olan stefanie reinsperger çok iyiler.
sahne tasarımı da pařízek’e ait; “nora3”de
de olduğu gibi yine hiç bir mobilya yok sahnede; bir tek sandalye dışında;
otoritenin, hükümranın simgesi.
sahnenin, ön sahne dışındaki arka kısımları sanki inşaat
halindeymiş gibi iskelelerle kaplı; arada sırada yukardan toz akıyor, bütün
oyun boyunca sahnenin tam ortasındaki bir kovaya su damlıyor; ve sahnenin üst
kısmında oyun boyunca yoğun bir sis bulutu asılı kalıyor.
ben bu inşaat halini biraz babil kulesi ile özdeşleştirdim.
hikayeye göre tanrının dünyaya farklı diller yollayıp insanların birbirleriyle
anlaşmasını engelleyerek inşaat halinde, yarım kalmasını sağladığı babil
kulesi; tam da dorukları bulutları delecek kadar yükselmişken..
sıkı temalar ve toplumsal eleştiriler barındıran “eğlencelik”
bir oyunu, eğlencesinden bir nebze azaltmadan; sıkı bir düşünsel arkaplanla
döşeyerek, yumuşak-sert dengesini bıçak sırtında tutarak sahnelemek her
yönetmenin harcı olmasa gerek. pařízek’i gözdelerim arasına
aldım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder