nurkan erpulat almanya’nın önde gelen genç tiyatro
yönetmenlerinden biri. 2010’da dramaturg jens hillje ile birlikte yazdığı ve
ballhaus nauynstrasse berlin’de sahneye koyduğu “verrücktes blut” (deli kan)
ile parlamış; 2011’de hem oyun ünlü alman tiyatro dergisi “theater heute”nin
verdiği ve eleştirmenlerin belirlediği “en iyi almanca oyun” ödülünü almış hem
de erpulat “yılın genç yönetmeni” olarak taçlandırılmış.
üç yıl önce “beyond belonging III - almancı!"
festivali kapsamında ballhaus naunynstrasse berlin’in istanbul çıkarmasını
heyecanla takip etmiştim. acaba her yıl, hadi olmadı, iki yılda bir istanbul
seferlerini tekrarlarlar mı diye de ümitlenmiştim; maalesef gerçekleşmedi.
o yıl nurkan erpulat’ın tunçay kulaoğlu ile birlikte, berlin'de
yaşayan 12 türk eşcinselle yaptıkları söyleşilerden yola çıkarak oluşturdukları
ve o zaman bloguma yazdığım gibi “almanya'ya, eşcinselliğe, türklüğe, yabancıolma durumuna, dine, maçoluğa ve daha bir çok şeye değinen, satıraraları dopdolu”
"jenseits:
bist du schwul oder bist du türke?” (öte taraf: gey misin yoksa türk mü?) adlı cesur
işini de izleme imkanımız olmuştu.
erpulat o zamandan beri gerek berlin, viyana gibi almancanın
hüküm sürdüğü metropollerde gerekse de 2011/12 sezonundan itibaren, o zamanki
genel sanat yönetmeni staffan valdemar holm’un davetiyle kurum-yönetmeni olduğu
almanya’nın önde gelen tiyatro topluluklarından düsseldorfer schauspielhaus’da
oyunlar sahneye koyuyor. yakın zamanda shermin langhoff’un genel sanat yönetmenliğine
getirildiği berlin maksim gorki tiyatrosu’nun da kurum-yönetmenlerinden biri
olmuş erpulat.
merak etmeden olamıyorum; acaba erpulat oyun yönetmesi için
türkiye’den hiç davet alıyor mu? ya da; türkiye’den herhangi bir festival erpulat’ın
herhangi bir yapımını davet etti mi? hadi bunları bir kenara koydum; “deli kan”
türkçeye çevrildi mi; türkiye’de oynandı mı?
anadili almanca olanların ağırlıklı olarak hükmettiği bir
kültür-sanat çemberine sahip almanya’da bu çemberi çatlatarak içine girebilmiş
ender türk sanatçılardan biri erpulat; anavatanında da ilgiyi hak etmiyor mu!
…
nurkan erpulat 2012’de dpa’dan canan sevil’e verdiği –ve düsseldorfer schauspielhaus’un sitesinde de yayında olan– röportajda almanya’da
türk oyunculara ve yönetmenlere reva görülen muameleyi zehirzemberek
eleştiriyor.
başarısını almanya tiyatro camiasında görülen önyargılara
borçlu olduğunu söyleyen erpulat almanya’nın en iyi tiyatro okulu hochschule
ernst busch’da yönetmenlik okurken, shakespeare yönetmesi için ona güvenmeyip
“berlin-neukölln’lü gençler hakkında bir şeyler yap sen” diyen hocaları
sayesinde “verrücktes blut” ve “clash” gibi oyunlarının çıktığını; almanya
toplumunun yüzde 25’inin göçmen kökenli olmasına rağmen alman tiyatro
kurumlarında göçmen kökenli oyuncu, dramaturg, genel sanat yönetmeni sayısının
yüzde 1’den bile az olduğunu, idil üner gibi sağlam tiyatro eğitimi almış
oyuncunun bile kendisini ancak sinemada kanıtlayabildiğini, tiyatroda buna izin
verilmediğini; almanya’nın en popüler ödülü bambi’lerden “integrationspreis”
(entegrasyon ödülü)’nü alırsa “onunla arkasını sileceğini” söylüyor.
erpulat çoğu söylediğinde haksız değil, gerçekten de alman
tiyatrolarında türkiye kökenli oyuncu görmek çok zor (düsseldorfer schauspielhaus’da yıllardır bir tane var: taner şahintürk. shermin langhoff'un maksim gorki tiyatrosu’na ise şu anda 5’i
misafir olmak üzere 9 türkiye kökenli oyuncu gelmiş (üç-dört yıl önce berlin'de bu topluluğun oyunlarını izlerken hiç türkiye kökenli oyuncusu yoktu); şu anda maksim gorki'nin yönetmenlerinden 5’i türkiye kökenli;
dramaturjide ve idarede yine tek tük türkiye kökenliler var ama sahne veya kostüm
tasarımcısı hiç yok).
tamam; sadece alman tiyatro kurumlarında türkiye kökenli oyunculara
karşı bir önyargı değil, almanya genelinde merkel’in öncülüğünde türkiye’ye
karşı bir yargı olduğu kesin ama bir de madalyonun diğer tarafına baksak ya: sahi, kaç türkiye kökenli tiyatro izleyicisi var almanya’da!
daha önce de almanya’ya defalarca geldim, gösterilere
gittim, ama bu sefer biraz daha uzun süreli olmak üzere buradayım, şimdilik iki
haftayı geçti, neredeyse her akşam bir oyuna, konsere, dans etkinliğine gittim.
sokaklarda, üniversitede, mağazalarda, trenlerde neredeyse kendimi türkiye’de
zannedecek kadar türkçe konuşanları duyarken, 2009’dan beri almanya’da 100’ün
üzerinde cami yapılmışken, almanların
pritzker ödüllü mimarı gottfried böhm ve oğlu paul böhm köln’de anlı şanlı bir cami inşa
ederlerken; yani türkiye kökenliler almanya'nın kamusal alanında ciddi bir şekilde varoluyor ve kendilerini gösteriyorlarken; ne bir konserde ne bir tiyatroda tek bir türkçe konuşan izleyiciye rastladım.
ama bir sefer mecburen gittiğim, kaldığım evin yakınındaki alışveriş merkezi
türk kaynıyordu!
şimdi merakım, berlin maksim gorki tiyatrosu’ndaki radikal
değişimin tiyatronun seyirci profiline de yansıyıp yansımayacağı..
Konserlerde ve Tiyatrolarda çok Türk kökenli dinleyici ve seyirci var aslında... Kendi aralarında Türkçe değil de Almanca konuştukları için farkında değilsiniz sanırım ne kadar Türk kökenli seyirci olduğunun...
YanıtlaSilyorumunuza çok teşekkür ederim; izleniminiz ayrıca sevindirdi beni.
YanıtlaSiltabii siz de kabul edersiniz ki, etraftakilerin türkiye kökenli olup olmadığını anlamak için konuştukları dili duymaya ihtiyacımız yok genellikle..
ve anlamadığım bir şey var: sokakta, trende, üniversite koridorlarında, hatta üniversite kütüphanesinde yüksek sesle türkçe konuşanlar konser-tiyatro fuayelerine girince neden almancaya dönüyorlar..