25 Ekim 2013 Cuma

NRW020 ekspresyonist kukla oyunu: kravat

 


tavsiye ederim, eğer düsseldorf yakınlarında zaman geçirecek olursanız ve kukla tiyatrosuna meraklıysanız, düsseldofer marionette-theater’ın programına bir göz atın, ve uygun zaman ayarlayabilirseniz bir oyunlarını izleyin, pişman olmazsınız; haftaboyu hem akşamları hem de gündüzleri gösterileri var.
tiyatronun, aslı 1902 tarihinden kalma jugendstil tarzında bir kasap dükkanı olan kafeteryasında da kahve içerken yanında ev yapımı tartlarından yemenizi öneririm.
tiyatro salonunun kendisi maalesef öyle eski değil; prag’dakininki gibi ahşap bankları ve ahşap duvarları yok.
oyun bileti çok güzel tasarlanmış; üzerinde kukla figürleri var ve salonun planında nerede oturacağınız işaretli. bileti elime alır almaz hatıra olarak saklamaya karar vermiştim bile.

topluluktan “krabat” adlı oyunu izledim. otfried preussler isimli alman yazarın aynı adlı romanından 1983’de sahneye uyarlamışlar ve o zamandan beri 500’den fazla gösterim yapmışlar.
“karabat”ın konusu kara büyücülükle ilgili; bir un değirmeninin, bol bol kargaların, rüyaların ve büyücülerin olduğu, folklorik özellikler taşıyan bir masal.






topluluğun kurucusu anton bachleitner'in ekspresyonist tarzda yontulmuş, sert ve gölgeli çizgilere sahip, göz çukurlarının boş bırakıldığı ahşap kuklalarıyla ve yine ekspresyonist çizgilere sahip dekoruyla, bir murnau filmi seyrediyor veya o dönemden bir tiyatro izliyor zannedebilirsiniz kendinizi.
ahşap kuklaların yanısıra; döner sahne, hareket eden dekorlar, sis efekti, kar yağdırma, iki boyutlu silüet tekniği ve sahnenin derinliğini kullanma gibi özellikleriyle göz dolduran, her bir sahnesi ilgiyle izlenen 90 dakikalık bir kukla oyunu “krabat”.
yalnız, içime sinmeyen tek tarafı konuşmaların ve müziğin daha önceden kaydedilmiş olması. kuklacıların oynattıkları kuklaları canlı olarak seslendirmeleri başka bir etki yaratıyor bende. belki bu kadar komplike bir sahnelemede zor olacağı için böyle yapmış olmalılar.

...



hazır düsseldorf’dan bahsediyorum; her pazar eski kentin içindeki st.andreas kilisesi’nde dünyaca ünlü orgistler kilisenin 1797 tarihli orgunda birer saatlik konserler veriyorlar. geçen hafta bonn’dan bir müzisyen vardı, bu hafta finlandiya’dan.
st. andreas'da dinletiler ücretsiz, isteyen çıkışta rahibin tuttuğu çanağa gönlünden ne koparsa bırakıyor. almanya’da bu aralar, aşırı harcamalarıyla şimşekleri üzerine çeken limburg piskoposu had safhada gündemde olduğu için özellikle alman dinleyiciler bağış yapmaya pek istekli görünmüyorlar, takip edebildiğim kadarıyla..

ayrıca düsseldorf'da sekiz yıldır, eylül sonundan kasım başına kadar, neredeyse 1.5 ay süren bir org festivalinin de düzenlendiği bilgisini de veriyim..
 

3 yorum:

  1. buralara gelmek bize farz oldu artık :))

    YanıtlaSil
  2. çok önceliği olmasa da, evet, bir gün mutlaka bu bölgeyi de gezmenizi tavsiye ederim; kentlerin tarihi mimari dokusu 2. dünya savaşı nedeniyle kalmamış, yemek de deseniz ispanya, italya, yunanistan'daki gibi çok özel değil, ama sanatın her dalını dolu dolu yaşayabileceğiniz bir bölge burası; tavsiye ederim..

    YanıtlaSil
  3. dün yazdığıma eklemek isterim: almanya'nın yemekleri değil ama tartları ve pastaları pek lezzetli :)

    YanıtlaSil