tavsiye ederim, eğer düsseldorf yakınlarında zaman geçirecek
olursanız ve kukla tiyatrosuna meraklıysanız, düsseldofer marionette-theater’ın
programına bir göz atın, ve uygun zaman ayarlayabilirseniz bir oyunlarını
izleyin, pişman olmazsınız; haftaboyu hem akşamları hem de gündüzleri
gösterileri var.
tiyatronun, aslı 1902 tarihinden kalma jugendstil tarzında
bir kasap dükkanı olan kafeteryasında da kahve içerken yanında ev yapımı tartlarından
yemenizi öneririm.
tiyatro salonunun kendisi maalesef öyle eski değil;
prag’dakininki gibi ahşap bankları ve ahşap duvarları yok.
oyun bileti çok güzel tasarlanmış; üzerinde kukla figürleri
var ve salonun planında nerede oturacağınız işaretli. bileti elime alır almaz
hatıra olarak saklamaya karar vermiştim bile.
topluluktan “krabat” adlı oyunu izledim. otfried preussler
isimli alman yazarın aynı adlı romanından 1983’de sahneye uyarlamışlar ve o
zamandan beri 500’den fazla gösterim yapmışlar.
“karabat”ın konusu kara büyücülükle ilgili; bir un
değirmeninin, bol bol kargaların, rüyaların ve büyücülerin olduğu, folklorik
özellikler taşıyan bir masal.
topluluğun kurucusu anton bachleitner'in ekspresyonist tarzda yontulmuş, sert ve gölgeli çizgilere
sahip, göz çukurlarının boş bırakıldığı ahşap kuklalarıyla ve yine ekspresyonist
çizgilere sahip dekoruyla, bir murnau filmi seyrediyor veya o dönemden bir
tiyatro izliyor zannedebilirsiniz kendinizi.
ahşap kuklaların yanısıra; döner sahne, hareket eden
dekorlar, sis efekti, kar yağdırma, iki boyutlu silüet tekniği ve sahnenin
derinliğini kullanma gibi özellikleriyle göz dolduran, her bir sahnesi ilgiyle
izlenen 90 dakikalık bir kukla oyunu “krabat”.
yalnız, içime sinmeyen tek tarafı konuşmaların ve müziğin
daha önceden kaydedilmiş olması. kuklacıların oynattıkları kuklaları canlı
olarak seslendirmeleri başka bir etki yaratıyor bende. belki bu kadar komplike
bir sahnelemede zor olacağı için böyle yapmış olmalılar.
...
hazır düsseldorf’dan bahsediyorum; her pazar eski kentin
içindeki st.andreas kilisesi’nde dünyaca ünlü orgistler kilisenin 1797 tarihli orgunda birer saatlik konserler
veriyorlar. geçen hafta bonn’dan bir müzisyen vardı, bu hafta finlandiya’dan.
ayrıca düsseldorf'da sekiz yıldır, eylül
sonundan kasım başına kadar, neredeyse 1.5 ay süren bir org
festivalinin de düzenlendiği bilgisini de veriyim..
buralara gelmek bize farz oldu artık :))
YanıtlaSilçok önceliği olmasa da, evet, bir gün mutlaka bu bölgeyi de gezmenizi tavsiye ederim; kentlerin tarihi mimari dokusu 2. dünya savaşı nedeniyle kalmamış, yemek de deseniz ispanya, italya, yunanistan'daki gibi çok özel değil, ama sanatın her dalını dolu dolu yaşayabileceğiniz bir bölge burası; tavsiye ederim..
YanıtlaSildün yazdığıma eklemek isterim: almanya'nın yemekleri değil ama tartları ve pastaları pek lezzetli :)
YanıtlaSil