17 Ekim 2013 Perşembe

NRW011 martin schläpfer'den b.16


 (fotoğraflar: gert weigelt)

bir neoklasik baleyi bu kadar sevebileceğimi düşünmezdim. isviçreli koreograf martin schläpfer’in bach’ın, mozart’ın müziklerine yaptığı, içlerinde çok da bir fevkaladelik bulmadığım ballettmainz dönemi işlerini kayıtlardan biliyordum; tabii bu işler onun eski dönemine aitler.

schläpfer dört sezondur ballet am rhein düsseldorf duisburg’un (tam çevirisi: ren kıyısındaki bale düseldorf duisburg’un) genel sanat yönetmenliğini yapıyor. hazırladığı programlara ve topluluğun performansına (2012 mayısında topluluktan b.11 numaralı programı da izlemiştim) bakınca, ballett am rhein’ın almanya’nın opera kurumu bünyesindeki en iyi bale topluluğu olduğu rahatlıkla söylenebilir.
berlin staatsoper unter den linden rus balet malakhov’un yönetmenliğinde iyice neoklasik bir hal aldı; münih bavyera operası’nın balesi ise zaten öyleydi; hamburg balesi de sadece genel sanat yönetmeni john neumeier’in aşırı derecede nazik ve narin işlerini sergiliyor. almanya’nın bu üç büyük kültür kentinin dışında kalan ikincillerde ise ya ağırlıklı olarak genel sanat yönetmeninin veya kurum koreografının işleri sergileniyor, ya da topluluk topluluk gezen “gezici” koreografların işleri. işte bu toplam içinde schläpfer’in yönetimindeki ballett am rhein bir yandan schläpfer’in gittikçe daha da ilginçleşen kendi işlerinin dünya prömiyerlerini gerçekleştirirken, diğer yandan da hans von manen’den, jiri kylian’a, nils christie’den, merce cunningham’a, balanchine’den robbins’e geniş bir yelpazede dünya modern dans/bale tarihine mal olmuş koreografileri ve yeni/genç koreografların dünya prömiyeri işlerini sergiliyor.
tevekkeli değil, 2013 eylülünde hem schläpfer hem de topluluk önemli ödüller aldılar: tanz dergisinin uluslararası eleştirmenler tarafından belirlenen “2013 yılın dans topluluğu” ödülü ve schläpfer’e isviçre dans ödülü.

topluluğun şu sıralar gösterimdeki b.16 numaralı programı jerome robbins, hans von manen ve martin schläpfer’in birer işinden oluşuyor.
bu arada, schläpfer’in hoşuma giden bir uygulamasından da bahsetmek isterim: topluluğun başına geldiğinden beri, her bir farklı programa ballett’in b.’si kısaltmasını ve bir numara vermiş. farklı koreografların işlerinden oluşan bir akşama her işin adının yanyana yazıldığı uzun bir isim değil, kısaca bir numara vererek hem pratik davranmış hem de genel sanat yönetmeni olduğundan beri kaç farklı program hazırlamış ilk anda görülebiliyor.

b.16’ya gelirsem:
doğrusu ilk iki yapıt hakkında yazarak çok da vakit kaybetmek istemem. ikisi de bilinen işler. kısaca:
robbins’inki, geçmişinde nijinski’nin skandal yaratan 1912 koreografisine sahip, debussy’in ünlü müziği üzerine neoklasik bir deneme: “afternoon of a faun” (bir orman perisinin öğleden sonrası).
van manen’in “without words” (sözsüz’ü) ise, 160 koreografisi bulunan sanatçının şimdilik sondan ikinci işiymiş; yani çok yeni, 2010 tarihli. van manen hugo wolf'ün dört şarkısının sözsüz versiyonunu kullanmış.
bu iki yapıtın ilki iki, ikincisi dört kişilikti; bir nevi “oda balesi” olarak da adlandırılabilirler.
eli yüzü düzgün sahneye koyulmuşlardı; ama bana kalırsa ikisinin de çarpıcı bir özellikleri yoktu.

esas bahsetmek istediğim schläpfer’in muhteşem işi ise;..

ama ona geçmeden bir parantez daha açmak isterim: b.16 tam 2.5 saat süren müthiş cömert bir program. robbins ve van manen’inkiler yaklaşık 40 dakika sürüyor, 20 dakikalık aradan sonra schläpfer’inki ise tam 90 dakika. yani “genel sanat yönetmeni” sadece kendi işini bile sunabilirmiş. bunun yerine, biraz uzaktan akraba da olsa bir temada birleşen üç işi arka arkaya koyarak hoş ve dramaturjik bir bütünlük yaratan bir program hazırlamış. her üç iş de bir ucundan ya uykuyla, ya rüyalarla/kabuslarla ya da geceyle ilişkili; ve tabii ki kadın-erkek ilişkisiyle.

schläpfer’in koreografisinin adı “nacht umstellt” (gecenin kuşattığı).
yapıt müzik olarak schubert’in 16 alman dansı, bitmemiş senfonisi ve “die nacht” (gece) adlı şarkısı ile çağdaş italyan besteci salvatore sciarrino’nun “il suono e il tocere” ve “shadows of sound” (sesin gölgeleri) adlı besteleri içeriyor. hem de ilginç bir şekilde: merkezde bitmemiş senfoni var, onun başında ve sonunda sciarrino’nun yapıtları. yani, schläpfer schubert’in “bitmemiş senfonisi”ni sciarrino’nun ve schubert’in diğer yapıtlarıyla kuşatmış; yapıtın ismi de buradan geliyor.
“bitmemiş” ve sciarrino’nun yapıtları orkestra tarafından canlı çalınıyor; wen-pen chien’in şefliğindeki icra çok çok iyi.
yapıtı başlatan 16 alman dansı ile sonlandıran “nacht” şarkısı ise banttan veriliyor; danslarda alfred brendel’in kaydı kullanılmış.





prolog niteliğindeki 16 alman dansında dansçılar için zorluk derecesi iyice arttırılmış ve yaratıcı fikilerle bezenmiş neoklasik bir koreografi izliyoruz.
sahnenin en gerisinde devasa, simsiyah iki kapı kanadı var, altından ve yanlarından ışık sızıyor; beyaz bir ışık; sanki gündüz gibi.
schubert’in piyanoyla çalınan neşeli, günlük güneşlik alman danslarından sonra ilk şoku sciarrino’nun müziği ile yaşıyoruz; sanki cehennemden çıkıp gelmiş; iç kıyıcı, rahatsız edici ama dinamik bir ses dünyası.
tekinsiz bir atmosfere girdiğimiz kesin. koreografi ve ışık da müziğin izinden gidiyor: neoklasik hareketlerden eser kalmıyor, kapı kanatlarının aralarında sızan ışığın rengi maviye dönüyor; gece ve uyku bütün tekinsizliğiyle üzerimize iniyor.
erkek dansçıların ayaklarında kadın dansçıların giydiği bale pabuçları, zemine sertçe vurarak geçip gidiyorlar. dansçıların kolları, gövdeleri, bacakları kırılıyor, bir kabusun içindeymişlercesine sanki bedenler ters dönüyor. triolar, duolar müthiş bir hızla birbirini takip ediyor; sahnede mekan kullanımı asimetrikleşiyor; tahmin edilmeyen giriş-çıkışlar oluyor.
ardından gelen schubert’in “bitmemiş senfoni”si koreografideki sert ve yırtıcı durumu değiştirmiyor. meğer “bitmemiş senfoni”ye müthiş bir melankoli ve yalnızlık hakimmiş; schubert’in eserini daha önce hiç böyle duyumsamamıştım; koreografi ve ışık etkiliyor olsa gerek, tabii ki icra da.
iki bölümlü senfoninin ilk bölümünde neredeyse sadece tek bir kadın dansçı sahnede. sonradan gösteri kitapçığından öğrendiğime göre schläpfer’in gözde ilham perilerinden yuko kato’ymuş bu dansçı; kırılgan, minion bir beden, ama kararlı, mücadeleci.
senfoninin ikinci bölümünde ise 30 kişilik topluluğu bütün gücüyle ve etkisiyle sahnede hissediyoruz; bir kabus mu içindeyiz, yoksa cehennemde mi; belirsiz, ama ikisi de az çok aynı kapıya çıkıyor zaten. yalnız ve savunmasız olduğumuz kesin. 
ardından gelen tekrar bir sciarrino sekansı gerilimi iyice arttırıyor. ve bir nevi epilog gibi, schubert’in dört erkek sesi için “die nacht” şarkısı yapıtı sonlandırıyor.
“die nacht”ta bütün sahne kararıyor, sadece kapı kanatlarının altından masmavi bir ışık boyuyor sahneyi. prolog’da gördüğümüz iki erkek bir kadından oluşan üçlü tekrar sahnedeler; kabusları onlar görmüşler, yaşamışlar; üçlünün arasındaki çetrefil ilişkiler kabusun kendisi olmuş sanki. şimdiyse, “die nacht”ın dingin etkisiyle durulmuşlar, kabuslar geride kalmış, bulutlar açılmış, berrak ve sakin bir gökyüzünün altındalar sanki; fırtınalar atlatmış ve sonunda huzuru bulmuş gibiler..
90 dakikalık “nacht umstellt”de hiç bir fazlalık, hiç bir tekrar yok; schläpfer hiç bir koreografik kelimesini veya cümlesini yapıt içinde tekrar etmiyor; oldukça dolu bir iş! bu kadar doluluk bana fazla gelmedi, aksine çok yoğun bir duygu bıraktı üzerimde.
 


schläpfer’in becerisi ve başarısı, sadece tasarladığı koreografiyle değil, müzik seçimiyle de kendisini gösteriyor kanımca; koreografi ile müzik bütünleşmiş, etle tırnak olmuşlar.
sciarrino bestelerini “sessizlikte, boşlukta, yoklukta kendimizle karşılaşırız; ve hatta, kaybolup gitmiş rüyalarımız gibi geceleri ortaya çıkan korkularımızla” diye açıklarken; schubert’in “die nacht”ının evangelist teolog friedrich adolf krummacher imzalı dizeleri ise “ne güzelsin/mutlu sessizlik, göksel istirahat!/görüyor musun, parlak yıldızlar nasıl/göğün yaylalarfında dolaşıyorlar/ve aşağıya, bize bakıyorlar/uzak diyarların masmaviliğinden sessizce” diye fısıldamakta bizlere. schläpfer’in koreografisi de; gecenin hüküm sürdüğü kabusların dünyasından geçirerek huzura ulaştırırken bizleri, araç olarak bedenin peyzajını kullanıyor..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder