(fotoğraflar: sebastian hoppe)
düsseldorfer schauspielhaus’un 2013/14 sezonunu açan “der
parasit oder die kunst sein glück zu machen” (parazit veya şansını yaratmanın
sanatı) nurkan erpulat’ın rejisiyle topluluğun küçük sahnesi’nde eylül
ortasında prömiyer yaptı. ben de bu hafta başında oyunu seyretme imkanı buldum.
“der parasit oder…” ünlü alman yazar friedrich schiller’e
ait bir komedi, ancak özgün bir schiller olarak kabul edilmiyor; hatta bazı
metinlerde bu oyunun yazarı olarak picard gösteriliyor. çünkü; o dönemde
almanya’da komedi hiç yokmuş, fransa’da ise bolmuş; dramatik oyunlarıyla
bilinen schiller de 1803’de bu oyunu louis-benoit picard’ın 1787’de yazdığı “mediocre
et rampant” (vasat ve dalkavuk) adlı oyunundan uyarlamış.
şimdilerde fransa’da moliere ve beaumarchais yanında
picard’ın adı pek anılmıyor olsa da, schiller’in oyunu almanca konuşulan
ülkelerde hala belli bir ilgiye mazhar oluyor; “der parasit oder…” son yıllarda
ünlü yönetmenler tarafından dresden’de, bochum’da ve zürih’te sahnelenmiş.
düsseldorfer schauspielhaus’a da oyunu sahnelemeyi öneren erpulat’ın
kendisiymiş.
oyun öncesi tanıtımda; daha ciddi konularla ilgilenen genç alman
yönetmenlerin aksine nurkan erpulat’ın bilinçli bir şekilde komedileri tercih
ettiği söylendi. nitekim iki sene önce düsseldorf’daki ilk sahneye koyduğu oyun
da bir komediymiş: david gieselmann’ın “herr kolpert” (bay kolpert)’i.
“der parasit oder…” her türlü entrika çevirerek yükselme
amacında olan düzenbaz ve işbilir memur selicour hakkında.
erpulat ise oyunu, carl schmitt’in güç ile gücü elinden
tutanlar arasındaki ilişkileri irdelediği “Gespräch über die Macht und den Zugang zum Machthaber” adlı kitabındaki
“gücü elinde tutanlar baştakiler değil,
onların kulaklarına fısıldayabilenler, onların en yakınında olanlardır” ve “direkt güce sahip her mekanın öncesinde
indirekt etkileri ve kudreti olan ön mekanlar oluşur; güç sahibinin kulağına
bir yol, ruhuna bir koridordur buraları” gibi fikirlerden yakalayıp sahneye
taşımış. nitekim erpulat zaman zaman oyunu kesip selicour’u sahnenin ön
tarafına getirerek schmitt’in metninden bu bölümleri seyirciye aktartıyor.
oyun temelde bir güç-öç ilişkisi anlatıyor. la roche, yeni
bakan narbonne’un başa gelmesiyle bakanlıktaki memuriyetinden olur; bunun sorumlusu
la roche’un çocukluk arkadaşı ve aynı köyden gelme, bakanın sağkolu
selicour’dur.
la roche, işinden olmasa derdinin olmayacağı selicour’dan öç
almak için onun kirli çamaşırlarını pazara çıkarmaya karar verir ve selicour’un
kellesini diyotine götürecek kadar da ileri gider.
diyotin erpulat’ın oyununda, sahne tasarımcısı kathryn
frosch’un tasarladığı, tadao ando’nun mimari mekanlarını andıran çıplak, gri,
devasa beton bir çerçeve duvar. o duvar ki “gücü elinde tutanın” temsilidir;
zamanında selicour’un bir parmak şıklatmasıyla kendi kendine inip kalkan duvar,
sonunda onun kellesini götüren araca dönüşmüştür.
erpulat oyunu günümüze taşımış; ancak ben örneğin bakanlığın
başına geçen yeni politikacı narbonne’un angela merkel’in tipik parmak hareketlerini
yapıyor olmasını garipsedim, çünkü uzaktan da olsa takip ettiğim kadarıyla merkel
narbonne gibi beceriksiz, saf ve kukla bir politikacı değil.
oyun öncesi tanıtımda dendiğine göre oyunda topluluğun en
iyi oyuncuları rol alıyorlarmış; gerçekten de iyiydiler; özellikle başroldeki selicour’da florian jahr göz
kamaştırdı.
toparlarsam;
matematiği iyi çözülmüş sahnelemesine (karakterlerin
birbiriyle olan alt-üst ve güç ilişkileri üzerinden sahnede konumlarının
belirlenmesi çok iyiydi örneğin) ve çok iyi oynanmasına rağmen “der parasit
oder…“ son kertede çok da etkilemeyen; diyotin sahnesinin bile üzerimden şöyle
bir geçip gittiği; oyunun dekorunda da andırılarak kullanılan jeff koons’un
abartılı büyüklükte ve canlı renklerdeki şekerimsi heykellerinin hoşça
gülümseten etkisini yaratmaktan öteye geçmeyen bir yapımdı.
tabii bunda schiller'in suya sabuna pek dokunmayan ve saf
bir “komedi” olmasını istediği metninin zayıflığı da etkili. eh o zaman keşke
erpulat yakaladığı güzel ipin, carl schmitt’in “güç koridorları” fikrinin
üzerine daha da gitseymiş; ama o da belli ki schiller gibi eli yüzü düzgün bir
“komedi” çıkarmayı yeğlemiş.
nurkan erpulat’ın düsseldorfer schauspielhaus’da geçen sezon
sahneye koyduğu ve hala sahnelenmeye devam eden ödon von horvath’ın “kasimir
und karoline” adlı oyununu da önümüzdeki hafta izleyeceğim bir aksilik olmazsa.
izlenimlerimi paylaşmak dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder