çoğu yabancıya istanbul’da ezan sesi duymak ne kadar ilginç
ve farklı geliyorsa, bana da almanya’da sokakta yürürken çan sesleri duymak
aynı hisleri uyandırıyor. ortadoğu ve kuzey afrika’da ezan sesi duyan
yabancıların oryantalist damarları kabarıyor olmalı (bknz: “the sheltering
sky”daki ezan sahnesi), çan sesleri de bana masal diyarlarını anımsatıyor; ve
almanya gibi bu kadar düzenli, çalışmaya endeksli, soğuk ve katı bir toplumsal
ve tabii ki mimari dokuda çan seslerini duyunca ilk anda bayağı bir yadırgıyorum;
ve bu his çok hoşuma gidiyor..
gerçi bazı almanlar, çan seslerinin şehirlerinin kamusal ve
dinsel hayatında eski önemini yitirmiş olmasından bayağı şikayetçiler; ancak
öyle bütünüyle de silinmiş değil; düsseldorf’da, köln’de veya wuppertal’de
sokaktayken, hiç beklemediğiniz bir anda çan sesilerini duymak (hangi gün ve
saatlerde çalınacağının kuralını da bilmediğim için, bana iyice sürpriz oluyor)
içimi çocuksu bir heyecanla kaplatıyor; hansel ile gretel’in diyarına
ışınlanıyorum bir an..
çan seslerini bir klasik müzik konserinde duymak ise ayrı
bir keyif. geçen hafta pazar sabahı düsseldorfer symphoniker’in abonman
konserinin başlığı “çanlar” idi.
rahmaninof’un “çanlar” adında üç solist, koro ve orchestra
için yazdığı bir yapıtı varmış meğerse. ben onu daha çok piyano eserleri ile
tanıyordum; bu yapıtı da canlı dinlemek sürpriz oldu benim için.
konserden önce orkestranın sanat yönetmeni sahneye geldi ve
küçük bir açıklama yaptı: rahmaninof’un “çanlar”ı düsseldorf’da ilk defa
çalınacakmış, orkestranın bünyesinde bestecinin öngördüğü çanlar olmadığı için
kiralamışlar, lojistik ve ekomonik şartlardan dolayı zaten bu çanlara sahip
olamazlarmış.
“çanlar” dört bölümlü bir yapıt. edgar allan poe’nun
şiirlerinden konstantin balmont’un serbestçe uyarladığı metni kullanmış
rahmaninof.
her bir bölüm, insanın bir evresini anlatıyor: gümüş
çanların kullanıldığı ilk bölüm neşeli düğün evresini, altın çanların çalındığı
ikinci bölüm şans ve uyum evresini, bronz yangın çanları hastalık evresini,
ölüm çanlarının başrolde olduğu son bölüm ise malum ölümü betimliyordu.
yapıtı ilk defa dinlediğim için icranın kalitesini değerlendiremeyeceğim, ancak yapıttan çok etkilendiğimi söylemeliyim.
istanbul’da bu yapıtın cd kaydı bile bulunabilir mi, emin değilim, belki lale plakta.
youtube’da bir sürü farklı icracıdan yorumlar dinlemek mümkün. bunlardan birinde yapıtın, en çok beğendiğim son bölümü:
istanbul’da bu yapıtın cd kaydı bile bulunabilir mi, emin değilim, belki lale plakta.
youtube’da bir sürü farklı icracıdan yorumlar dinlemek mümkün. bunlardan birinde yapıtın, en çok beğendiğim son bölümü:
düsseldorf’un büyülü konser salonu tonhalle’de fin şef ari rasilainen’in yönettiği düsseldorfer symphoniker’in konserinin diğer yapıtları neydi derseniz, bu ülkede bir konser programı hazırlamanın müthiş inceliklerine tanık olursunuz:
paganini’nin “la campanella” (yani “küçük çanlar”) isimli
iki numaralı keman konçertosu (solist ingiliz kemancı matthew trusler idi) ve 20.
yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan, benim adını ilk defa duyduğum, 350 filme
müzik yazmış olan victor young’ın aynı adlı film için bestelediği “for whom the
bell tolls” (çanlar kimin için çalıyor) adlı 9 dakikalık orkestra eseri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder