aurélien bory ile phil soltanoff’un cie 111 topluluğunu ilk defa beş yıl önce pina bausch festivali kapsamında düsseldorf’da izlemiştim. sadece çubukların (pole) kullanıldığı “plus ou moins l’infini” ikilinin zekası ve yaratıcılığıyla salonu dolduran pina bausch dansçılarını, festivalin diğer sanatçılarını ve seyircileri kahkahaya boğduğu gibi büyülemişti de. hatta bausch dansçısı daphnis kokkinos sahnede olan bitene o kadar yüksek sesle ve sıklıkla gülmüş ve tepki vermişti ki önündeki yaşlı hanım dönüp onu uyarmıştı yaptığı “gürültü” yüzünden.
"plus ou moins l'infini"
bu haftasonu bitecek olan 23. düsseldorf altstadt festivali kapsamında cie 111 tekrar şehrin konuğuydular. beş yıl önce adlarını bir kenara yazmıştım; tekrar karşılaşınca kaçırmadım.
bory ile soltanoff bu sefer ilk defa 2002’de sahneledikleri ve tiyatro kurumlarından gelen ısrar üzerine 2013’te tekrar ele aldıkları “plan b” ile düsseldorf’taydılar. 2013-14 sezonunda paris’in prestijli kurumu theatre de la ville’de de aynı gösteriyi sunacaklar.
geçtiğimiz haziran başında paris’te izlediğim bir-iki gösteriyi hangi kategoriye koyacağımı bilememiştim; dans, tiyatro, sirk, akrobasi, sihirbazlık, hepsinden biraz biraz olan işlerdi bunlar, ama tek bir kategoriyle de sınırlandırılamıyorlardı.
düsseldorf altstadt festivali’nin kitapçığı aradığım “kategori”yi tanımlamış: bu tarz gösterilere “cirque contemporain” (çağdaş sirk) adı veriliyormuş. peki nedir “çağdaş sirk”? bir kere adında “sirk” tabiri geçiyor ama bu tarz gösterilerde hayvanlar kullanılmıyor; sirklerde sadece insanların yaptığı ilüzyon, akrobasi, jonglörlük, ip cambazlığı, pole (direk) dansçılığı, palyaçoluk gibi gösteriler bu kapsama giriyor.
ancak asıl önemli olan, bunların geleneksel bir sirk gösterisinde olduğu gibi “numaraların” sadece zorluklarının üstesinden gelerek “yapabilirlik”in önemsenmesi ve öne çıkartılması değil, gösterinin aynı zamanda belli bir hikaye anlatması, dramaturjisinin olması, karakterlere sahip olması; koreografiyle, tiyatral olanla, performansla arasındaki sınırların -tümüyle kalkmasa da- belirsizleşmesi. hatta sahne mekanının, sahneleme tekniğinin de sorgulanması, yenilenmesi (örneğin paris’te izlediğim circ’ombelico’nun “da/fort” adlı gösterisi sanatçılarla seyircilerin içiçe, tıkış kıkış bir arada oldukları bir kamyonun içinde geçiyordu).
“çağdaş sirk" hakkında belki kısaca şöyle de denebilir: sadece bedensel zanaatten ibaret olmayıp, kendini sanatın bir türü olarak var eden bir sahne etkinliğine evrilmesi.
özellikle 70’lerin başından itibaren fransa’da önemsenerek ortaya çıkan bu yeni sirk kültürü o dönemden günümüze ülke genelinde açılan ünlü sirk okullarıyla da desteklenmiş.
bu tarzın en önemli temsilcilerinden philippe genty’yi ne mutlu ki istanbul’da defalarca izleme şansına erdik. son tiyatro festivalimize “hans ya da heiri” ile konuk olan zimmermann & de perrot da yine “çağdaş sirk” yapan sanatçıların önde gelenlerinden. fransa’dan jérome savary, charlie chaplin’in kızı ve damadı victoria chaplin ile jean-baptiste thierrée, torunu james thierrée, almanya’dan andré heller, bernhard paul gibi isimler ve circus cirkör, les doigts de la main gibi topluluklar bu tarzın önemli temsilcilerinden. ilk kurulduğunda sanatsal yanı güçlü olan küçük bir toplulukken günümüzde 5000 çalışanı ile hollywoodvari bir endüstriye dönüşmüş olan ünlü cirque du soleil ve istanbul’a bu sezon konuk olacak cirque éloize gibi topluluklar ise “çağdaş sirk” yelpazesinin en popüler ucunda duran isimler.
işte bory ile soltanoff’un “plan b”si tam da çağdaş sirk’e bir örnek. hepsi siyah takım elbise içinde, beyaz gömlekli ve kravatlı dört erkek sanatçı akrobasiden, hareket tasarımına, ilüzyondan, jonglörlüğe uzanan geniş bir yelpazede 80 dakika boyunca sahnede harikalar yarattılar. ilerleyen dakikalarda dimdik bir duvara dönüşecek olan eğimli bir zemin üzerinde akla hayale gelmeyecek yaratıcılıkta ve tıkır tıkır işleyen bir koreografiyle izlediğimiz dört adam sadece zoru “çok kolaymış” gibi başarmıyorlar; çağımıza dair kabusvari bir atmosferi de betimliyorlardı.
siyah takım elbiseleri, durmadan kravatlarını ve üstbaşlarını düzeltmeleri; kaygan bir zeminde varolmaya, tutunmaya çalışan; birbirini ezerek, birbirinin başına basarak yükselen, en yukarıya tırmanan dört adam günümüzün acımasız, insan öğütücü finans sektörünün piyonları da olabilirler, kafkaesk bir girdabın parçaları da.
kaçınılamayan bir kabus gibi durmadan tekrar eden bir sıklıkta duvarın arkasından yükselerek beliren ve önlerindeki eğimli zeminde kayıp, sahnenin yanından kaybolup arkada tekrar beliren adamların yüzeydeki deliklerden bir anda kaybolmaları, ya da yine bazı zemin parçalarının beklenmedik anlarda dışarı fırlayarak gerilimi arttırmasıyla yaratılan tekinsiz atmsofer ne kadar “dava” ise; başka bir sahnede yapışkan malzemeden yapılmış bir kıyafet giyen adamın mesafe alıp kendini fırtlattığı duvardaki bez yüzeye yapışarak sanki bir karafatma veya sinek gibi yapıştığı yüzeyden kıyafetinin fermuarını açıp içinden sıyrılması da o kadar “dönüşüm”ü anımsattı bana.
80 dakikalık yapıtın ikinci yarısında projeksiyonun da ustaca kullanılarak bory ile soltanoff düzlem mefhumuyla iyice oynayıp bulanıklaştırarak tam bir keyifli seyirlik ortaya koydular. sahnede yatayda hareket eden dansçıların üstten çekilen canlı görüntülerinin arkadaki perdeye yansıtılmasıyla sanki düşeyde hareket ediyorlarmış “gibi” bir ilüzyonun yaratılması insanın normalde düşeyde yapamayacağı hareketlerin yapılıyor “gibi” sunulmasını sağldı; bu fikrin sunduğu olanaklardan sonuna kadar faydanılması da seyirciyi gittikçe yükselen bir hayret ve beğeni seviyesine çıkardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder