elfriede jelinek “sekundärdrama” diye bir tür yaratmış
kendine; dert edindiği tiyatro metinlerinden yola çıkarak yazdığı oyunlar
bunlar, ancak kendi başlarına sahnelenmelerine izin vermiyor, çıkış noktası
olan oyun sahnelenirken yanında, üstünde, “altında” sahnelenmesini şart koşuyor
“ikincil drama”lar bunlar.
jelinek ilk olarak lessing’in “nathan der weise” (bilge
nathan)’ı için yazmış böyle bir ikincildrama. birbuçuk yıl önce çek yönetmen dušan
david pařízek’in zürich schauspielhaus’ta sahneleyeceği “faust” için de
“faustIn und out” çıkmış ortaya. [faust’a eklenen “in” ve out” eklerinin malum
anlamları dışında, almancada “in” eki eril bir kelimeye eklendiğinde o kelimeyi
dişil hale getirir; örneğin arbeiter: erkek işçi, arbeiterin: kadın işçi]
bu sezon düsseldorf schauspielhaus’da seyrettiğim iki
oyunundan hayranlıkla bahsettiğim çek yönetmen pařízek, ilk defa zürih’te
sahnelediği “faust 1-3” adlı projesini, ekim sonunda aynı oyuncu kadrosu ve
sahne tasarımıyla düsseldorf’a taşıdı.
“faust” büyük salonda oynanırken, jelinek’in metni “faustIn
und out” tiyatro binasının bodrumundaki küçük prova salonunda oynanıyor. sadece
50 seyirci sığıyor buraya, üç de kadın oyuncu: gretIn, faustIn ve geistIn.
yaklaşık 70-75 dakika sonra bu oyun bitince, seyirciler
oyuncularla birlikte yukarıdaki oyuna dahil oluyorlar. eğer baştan itibaren
büyük salondaki “faust”u izlemek istiyorsanız, bir kere daha gelmelisiniz.
bunun bir goethe oyunundan ziyade jelinek’in damgasını
vurduğu bir proje olduğunu düşündüğümden ben “faustIn und out”a bilet alıp,
bodruma “kapatılan” 50 kişiden biriydim. eğer boş akşamım kalırsa, “faust 1-3”ü
bir de yukarda baştan sona izlemeyi planlıyorum, bakalım..
goethe’nin “faust”una pek hakim değilimdir; I ve II olarak
iki “faust” olduğunu bilmiyordum. “faust”un içindeki sahneleri, karakterleri,
olayları da ezbere bilmem. tabii ki genel hikayeyi az çok biliyorum: faust ile
mephistoteles’in (yani şeytanın) anlaşması, faust ile gretchen arasındaki ilişki..
jelinek, onu bilenlerin tahmin edeceği üzere, goethe’nin
“faust”unun kadın ile olan ilişkisine odaklanmış. bunu yaparken de, yazım
sürecinde avusturya’da ortaya çıkan dehşetengiz bir olaydan ilham almış.
öz kızını 24 yıl boyunca bodruma hapsedip, onunla cinsel
ilişkiye giren, ondan yedi çocuğu olan üçünü yukarı çıkarıp büyüten, üçünü aşağıda
hapsetmeye devam eden, birini ölü doğduğu için bodrumda yakan josef fritzl
olayındaki kız çocuğundan hareketle “kadın”ı kız çocuk – anne – abla olmak
üzere üç oyuncuya paylaştırmış, “erkek”i ise baba, tanrı ve şeytan olarak “her
şeyi kapsayan, her şeyi elde eden, her şeyi hesaba katan”.
tiyatronun bodrumunda, sandalyeler dört bir yanda duvara
yaslanmış şekilde 50 kişi jelinek’in kadını, erkeği, iktidar olgusunu ve
felsefeyi sorgulayan metnini üç kadın oyuncudan izliyorsunuz.
pařízek,
jelinek’in uzun ve kesintisiz metnine hem strüktür kazandırmak, hem de
seyircilerin metinin içinde kaybolmasını önlemek için sanırım; bazı başlıklar
oluşturmuş ve bunları iki duvardaki karatahtalara yazmış: “kadın kısmını
zararsız hale getirmek”, “doğru bodruma”, “üzerimden sadece babam geçebilir”,
“benden önce yeme hakkına sahip köpekten bile sonra geliyorum”, “içim sadece
babama ait”. konusu biten başlığın üzeri çiziliyordu.
dört bir duvardaki televizyon ekranlarından yukarıdaki
“faust”un canlı görüntülerini takip etmek mümkündü, bazı sahnelerde yukardaki
oyunun sesleri de duyuldu, bazı sahnelerde ise aşağıdaki kadın oyuncuların
görüntüsü ve sesi yukarıda canlı yayınlandı. bir araysa; yıllar önce yapılmış
bir televizyon programında gencecik jelinek ile o zamanların ünlü bir futbolcusunun
“garip” sohbetini seyrediyorsunuz: futbolcu, evlilikte kadın ile erkeğin
tanımlanmış görevleri olduğunu, kadının görevlerinden birinin erkeğin
çoraplarını yıkamak olduğunu, evde futbol ayakkabılarını kendisinin
temizlediğini, ama evdeki diğer temizliğin ve düzenin karısından beklediğini,
temiz ve düzenli bir eve geldiğinde kafasının rahat ettiğinden falan bahsediyordu.
hemen arkasından bir futbol maçı görüntülerini de izledik; penaltılarda golü
kaçıran bu futbolcuydu sanırım.
sonradan öğreniyorum ki, "je später der abend” isimli
bu sohbet programı 1976 yılında yayınlanmış, o dönem çok ünlü olan futbolcunun
adıysa uli hoeneß’miş.
neden sonra, yukarıdaki oyunculardan biri elinde balta, yarı
çıplak bir şekilde aşağıya iniyor, “tamam, oyun bitmiştir” deyip, hepimize
sandalyelerimizin altındaki bej trenchcoat’ları giymemizi söyleyip (üç kadın
oyuncunun üzerinde oyunun başından beri bej trenchcoatlar vardı; böylece biz 50
seyirci de birer “gretIn/faustIn/geistIn” olduk), büyük sahnenin altındaki
delhizlerden geçerek, tam sahnenin ortasına çıkarıldık ve karşıya, salona
bakacak şekilde dizdirildik; karşımızda
ışıkları açık salonda seyirciler, karşılarında bodrumdan gelmiş 50+3 “faustIn”;
bir süre boyunca iki seyirci grubu birbirine baktırıldı. sonra bizler salona
davet edildik, bizim için ayrılmış koltuklara oturduk ve “yukarıdaki” oyunun
devamını izledik. üç kadın oyuncu da oyuna dahil oldular.
sonradan okuduğum eleştiri yazılarında yukarıdaki “faust”ta
iki erkek oyuncunun durmadan rol değiştirerek faust ve mefistoteles olarak, ya
da bazen ikisi de faust oalrak “faust I” ve “faust II”den seçilmiş cümleleri
pinpon topu oynar gibi birbirlerine pasladıklarını; bu kes-yapıştır metnin çok
ustaca hazırlanmış olduğunu ve iki erkek oyuncunun bir ustalık gösterisi
sergilediklerini öğrendim.
eleştirmenlerin çoğu söz birliği etmişcesine bu bölümün “faust”
metninin hala ne kadar çağdaş, günümüze hitap eden bir içeriğe sahip olduğunu
kanıtladığını, üç kadının bodrumdan çıktıktan sonra oyuna dahil olmalarıyla oyunun
yoğunluğunun kaybolduğunu, ekseninin kaydığını, temposunun düştüğünü ve anlamının
kaybolduğunu yazmışlar. dolayısıyla, üç kadının yokluğunda oynanan “yukarıdaki”
faust’u merak etmemek imkansız.
seçimini başından itibaren aşağıdaki “faustIn und out”tan
yapmış ve goethe’nin “faust”una alman eleştirmenler kadar hakim olmayan bir
izleyici olarak yukarıda kadınların eklenmesiyle devam eden oyunda doğal olarak
ben bir kopukluk hissetmedim; bodrumdaki atmosfer ve bakış açısı olduğu gibi
yukarıya taşınarak devam ettiği için olsa gerek.
başından itibaren “geleneksel” bir faust izlemeyeceğimi
tahmin ettiğim ve jelinek’in tarzını da az çok bildiğim için bu durum beni
rahatsız etmedi.
kaldı ki, yönetmen parizek’in çok iyi bir iş çıkardığını
düşünüyorum. “bodrum” fikrini birebir gerçekleştirmesi, bizleri duvar kenarına
dizmesi, jelinek’in futbolcuyla olan tv söyleşisini oyuna eklemesi, aşağıdaki
seyircileri trenchcoatlarla birer faustIn’e çevirip yukarda iki seyirci
kitlesini birbirlerine baktırması ve yukarıda devam eden oyunda: gretIn’in
bahçede iki faust’un arasında kalarak gerçekleşen “etkileşim” sahnesi ve
intiharının ardından faust’lardan biri tarafından kukla gibi kolları
oynatılarak konuşturulmaya devam ettirilmesi oyunun içerdiği etkileyici ve
güçlü buluşlardan bende en öne çıkanlarıydı. ve tabii ki kadın oyunculardan
faustIn’in söylediği son cümle: “lütfen şimdi burada bütün olanlardan erkeği
çekip atın. Çıkarma yapmasını biliyorsunuzdur umarım.”
seyrettiğimin ne kadarı goethe’nin “faust”uydu tartışılır,
ama jelinek’in “faustIn”i, ya da daha doğrusu parizek’in “faust 1-3”ü olduğu
kesin ve bu çağda, 2013’te böyle bir “faust” yorumu seyretmekten büyük keyif
aldığımı söylemeliyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder