19 Kasım 2013 Salı

NRW043 "iki pina birden": bamboo blues & sweet mambo


bamboo blues

 sweet mambo

“bamboo blues” ile “sweet mambo”, pina bausch’un 2007 ve 2008 yıllarında tasarladığı iki yapıt.
ortak noktaları prova aşamasında bausch’un dansçılara sorduğu soruların ve sahne tasarımlarının aynı olması.

bausch 16 dansçısıyla hindistan esinli “bamboo blues”u yarattıktan sonraki yıl, mali güçlükler nedeniyle aynı dekoru kullanmak zorunda kalınca, bu kısıtlamayı bir denemeye dönüştürerek lehine çevirir: “bamboo blues”da görev almayan ve dolayısıyla hindistan’a yapılan araştırma gezisinde bulunmayan, topluluğunun diğer 10 dansçısına aynı soruları sorar ve ortaya “sweet mambo” çıkar.

“bamboo blues”u 18 mayıs 2008’deki prömiyerinin hemen ertesinde, 19-20 mayıs’ta izlemiştim; wuppertal’e beraberimde annemi sürüklediğim ilk yıldı; o zaman tanztheater wuppertal’in idari yönetmeni koza tamdoğan’ın bana fuayede “neden izlenimlerini bir yerlerde yazmıyorsun” deyip kıvılcımı çaktığı yıldı.

bir sonraki haziran’da “sweet mambo” prömiyer gösterilerine de biletim vardı, ama istanbul’da bir mimari proje yarışmasının en civcivli dönemine denk gelmişti. koza hanım’a bir e-posta atıp “oyun-uçak biletimlerim, otel rezervasyonum var, ama proje yetiştirmem de gerekiyor, ne dersiniz, iki günlüğüne gelmeye değer mi?” diye sorduğumda, “sen işine bak, mimari proje yarışması daha önemli” demesiyle o yıl seyredememiştim. kısmet iki sene sonraya oldu, “sweet mambo”yu 2010’da izledim.

geçtiğimiz cuma-cumartesi günlerinde tanztheater wuppertal, “pina40” jübile sezonu kapsamında “bamboo blues” ve “sweet mambo” ile düsseldorf operası’na konuk oldu.
iki yapıt ilk defa aynı gün arka arkaya oynanan seanslarda seyircilere sunuldu. sahne tasarımı aynı, dansçılar farklı olduğu için, topluluğa ekstra bir yük getirmemiş olmalı; seyirci olarak bizlere ise bence bir şölendi sunulan bu imkan.
öğleden sonra cuma 16:00’da, cumartesi 14:00’de “bamboo blues” ile başlayıp; arada fuaye söyleşileriyle (cuma günü düsseldorf opera balesi’nin direktörü martin schlapfer ile, cumartesi günü tanztheater wuppertal’in 1980’den beri kostüm tasarımcısı ve bausch’un asistanı marion cito ile) devam eden, arada opera’dan hiç çıkmayıp, lokantasında yemek yiyerek veya “sekt” içerek daha da keyifli bir hale getirme imkanınızın olduğu, akşam cuma 21:00 ve cumartesi 19:00 seanslarında “sweet mambo” ile sonlanan bir maratondu.

iki yapıt hakkında daha önce yayınlandığım (“bamboo blues” tiyatro tiyatro dergisi’nde, “sweet mambo” blogumda) izlenimlerimi bir kenara koyarak;
bu vesileyle, “bamboo blues mu, yoksa sweet mambo mu?” diye karşılaştırma yapmak da farz oldu.

 “bamboo blues” topluluğun daha genç ekibinin rol aldığı, 16 dansçıdan dokuzunun erkek olduğu bir kadroya sahip. “sweet mambo”da erkek dansçıların sayısı 10’da üç, ve genel olarak dansçıların yaş ortalaması da daha yüksek.
erkek-kadın dansçı oranı ve genç-yaşlı dansçı olma hali ister istemez yapıtların niteliğine de yansımış: “bamboo blues” daha dinamik, daha hafif, daha neşeli, her ortak yapım gibi biraz turistik ama muhteşem dans sekansları, olağanüstü sololar ve enfes ikili-üçlü-dörtlü koreografiler barındırıyor. kenji takagi’nin, damiano ottavio bigi’nin, silvia farias heredia’nın, thusnelda mercy’nin, eddie martinez’in sololarını seyretmeye doyamıyorsunuz; silvia farias’ınkine pina bausch da doyamamış olmalı ki başta, aradan önce, sona yaklaşırken ve en sonda olmak üzere dört kere kullanmış farias’ı. kenji takagi ise “bamboo blues”daki solosu ile 2008’de almanya’nın sahne sanatları ödülü faust’ta “en iyi dansçı” ödülünü almış.
buna karşılık; “sweet mambo”nun koreografik malzemesi çok zayıf; bence sadece julie shanahan’ın ve daphnis kokkinos’un soloları değerli; bırakın üçlü-dörtlüleri, neredeseyse duo bile yok “sweet mambo”da.
bir de; iki yapıtın neredeyse süreleri aynı, ama dansçı sayısı yarı yarıya olduğu için de “sweet mambo”da sololar sarkıyor, çünkü malzeme o kadar uzun soloları kaldıracak kadar geniş ve güçlü değil.
ama diğer taraftan; “sweet mambo”da da “bamboo blues”da olmayan yoğun bir atmosfer, derinlik ve duygusal etki var.

insanın hangisini tercih edeceğine karar vermesi, değerlendirmesi çok zor; biri (ilki) beden, diğeri (ikincisi) ruh sanki. ilkinde hareketler büyülüyor insanı, ikincisinde durumlar.
içinde ölümü barındırsa da, hindistan’ın ölümle yaşamı aynı anda ve doğal bir şekilde harmanlayan kültürünün mükemmel bir yansıması olarak “bamboo blues”da atmosfer genel olarak neşeli ve günlük güneşlik; hiç rahatsız etmiyor insanı; hafif, hoş, gülümseyerek izliyorsunuz sahnedekileri.
“sweet mambo”da ise alacakaranlık, hüzün dolu ve melankolik bir atmosfer var; tedirgin edici ve saldırgan bir ruh hali; ve nedense, bütün bu karanlık haline rağmen, “bamboo blues”dan daha çekici; daha etkileyici; öyle sahneleri var ki koltuğunuza zımbalıyor sizi.

“sweet mambo”nun öne çıkan başka bir özelliği ise sahne tasarımını çok daha iyi kullanıyor olması. “bamboo blues”da biraz da “dekor” olarak kalan “rüzgarla savrulan beyaz perdeler” fikri “sweet mambo”da çok daha işlevsel ama aynı zamanda da anlamlı hale getirilmiş, gerçek ile hayal, bu dünya ile öbür dünya, uyanıklık ile rüya arasındaki eşiği vurgulayan bir nitelik kazanmış.

içimden, keşke “bamboo blues” ile “sweet mambo” birleşip tek bir “mükemmel” yapıt olsaymış diye geçti; herhalde o zaman hiç bitmesin isterdim; sonsuza kadar koltuğumda oturup izliyim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder