bamboo blues
sweet mambo
“bamboo blues” ile “sweet mambo”, pina bausch’un 2007 ve
2008 yıllarında tasarladığı iki yapıt.
ortak noktaları prova aşamasında bausch’un dansçılara
sorduğu soruların ve sahne tasarımlarının aynı olması.
bausch 16 dansçısıyla hindistan esinli “bamboo blues”u
yarattıktan sonraki yıl, mali güçlükler nedeniyle aynı dekoru kullanmak zorunda
kalınca, bu kısıtlamayı bir denemeye dönüştürerek lehine çevirir: “bamboo
blues”da görev almayan ve dolayısıyla hindistan’a yapılan araştırma gezisinde
bulunmayan, topluluğunun diğer 10 dansçısına aynı soruları sorar ve ortaya
“sweet mambo” çıkar.
“bamboo blues”u 18 mayıs 2008’deki prömiyerinin hemen
ertesinde, 19-20 mayıs’ta izlemiştim; wuppertal’e beraberimde annemi
sürüklediğim ilk yıldı; o zaman tanztheater wuppertal’in idari yönetmeni koza
tamdoğan’ın bana fuayede “neden izlenimlerini bir yerlerde yazmıyorsun” deyip
kıvılcımı çaktığı yıldı.
bir sonraki haziran’da “sweet mambo” prömiyer gösterilerine
de biletim vardı, ama istanbul’da bir mimari proje yarışmasının en civcivli
dönemine denk gelmişti. koza hanım’a bir e-posta atıp “oyun-uçak biletimlerim,
otel rezervasyonum var, ama proje yetiştirmem de gerekiyor, ne dersiniz, iki
günlüğüne gelmeye değer mi?” diye sorduğumda, “sen işine bak, mimari proje
yarışması daha önemli” demesiyle o yıl seyredememiştim. kısmet iki sene sonraya
oldu, “sweet mambo”yu 2010’da izledim.
geçtiğimiz cuma-cumartesi günlerinde tanztheater wuppertal,
“pina40” jübile sezonu kapsamında “bamboo blues” ve “sweet mambo” ile düsseldorf
operası’na konuk oldu.
iki yapıt ilk defa aynı gün arka arkaya oynanan seanslarda seyircilere
sunuldu. sahne tasarımı aynı, dansçılar farklı olduğu için, topluluğa ekstra
bir yük getirmemiş olmalı; seyirci olarak bizlere ise bence bir şölendi sunulan
bu imkan.
öğleden sonra cuma 16:00’da, cumartesi 14:00’de “bamboo
blues” ile başlayıp; arada fuaye söyleşileriyle (cuma günü düsseldorf opera
balesi’nin direktörü martin schlapfer ile, cumartesi günü tanztheater
wuppertal’in 1980’den beri kostüm tasarımcısı ve bausch’un asistanı marion cito
ile) devam eden, arada opera’dan hiç çıkmayıp, lokantasında yemek yiyerek veya
“sekt” içerek daha da keyifli bir hale getirme imkanınızın olduğu, akşam cuma
21:00 ve cumartesi 19:00 seanslarında “sweet mambo” ile sonlanan bir maratondu.
iki yapıt hakkında daha önce yayınlandığım (“bamboo blues”
tiyatro tiyatro dergisi’nde, “sweet mambo” blogumda) izlenimlerimi bir kenara
koyarak;
bu vesileyle, “bamboo blues mu, yoksa sweet mambo mu?” diye
karşılaştırma yapmak da farz oldu.
“bamboo blues”
topluluğun daha genç ekibinin rol aldığı, 16 dansçıdan dokuzunun erkek olduğu
bir kadroya sahip. “sweet mambo”da erkek dansçıların sayısı 10’da üç, ve genel
olarak dansçıların yaş ortalaması da daha yüksek.
erkek-kadın dansçı oranı ve genç-yaşlı dansçı olma hali
ister istemez yapıtların niteliğine de yansımış: “bamboo blues” daha dinamik,
daha hafif, daha neşeli, her ortak yapım gibi biraz turistik ama muhteşem dans
sekansları, olağanüstü sololar ve enfes ikili-üçlü-dörtlü koreografiler
barındırıyor. kenji takagi’nin, damiano ottavio bigi’nin, silvia farias heredia’nın,
thusnelda mercy’nin, eddie martinez’in sololarını seyretmeye doyamıyorsunuz;
silvia farias’ınkine pina bausch da doyamamış olmalı ki başta, aradan önce,
sona yaklaşırken ve en sonda olmak üzere dört kere kullanmış farias’ı. kenji
takagi ise “bamboo blues”daki solosu ile 2008’de almanya’nın sahne sanatları
ödülü faust’ta “en iyi dansçı” ödülünü almış.
buna karşılık; “sweet mambo”nun koreografik malzemesi çok
zayıf; bence sadece julie shanahan’ın ve daphnis kokkinos’un soloları değerli;
bırakın üçlü-dörtlüleri, neredeseyse duo bile yok “sweet mambo”da.
bir de; iki yapıtın neredeyse süreleri aynı, ama dansçı
sayısı yarı yarıya olduğu için de “sweet mambo”da sololar sarkıyor, çünkü malzeme
o kadar uzun soloları kaldıracak kadar geniş ve güçlü değil.
ama diğer taraftan; “sweet mambo”da da “bamboo blues”da
olmayan yoğun bir atmosfer, derinlik ve duygusal etki var.
insanın hangisini tercih edeceğine karar vermesi,
değerlendirmesi çok zor; biri (ilki) beden, diğeri (ikincisi) ruh sanki. ilkinde
hareketler büyülüyor insanı, ikincisinde durumlar.
içinde ölümü barındırsa da, hindistan’ın ölümle yaşamı aynı
anda ve doğal bir şekilde harmanlayan kültürünün mükemmel bir yansıması olarak
“bamboo blues”da atmosfer genel olarak neşeli ve günlük güneşlik; hiç rahatsız
etmiyor insanı; hafif, hoş, gülümseyerek izliyorsunuz sahnedekileri.
“sweet mambo”da ise alacakaranlık, hüzün dolu ve melankolik
bir atmosfer var; tedirgin edici ve saldırgan bir ruh hali; ve nedense, bütün
bu karanlık haline rağmen, “bamboo blues”dan daha çekici; daha etkileyici; öyle
sahneleri var ki koltuğunuza zımbalıyor sizi.
“sweet mambo”nun öne çıkan başka bir özelliği ise sahne
tasarımını çok daha iyi kullanıyor olması. “bamboo blues”da biraz da “dekor”
olarak kalan “rüzgarla savrulan beyaz perdeler” fikri “sweet mambo”da çok daha
işlevsel ama aynı zamanda da anlamlı hale getirilmiş, gerçek ile hayal, bu
dünya ile öbür dünya, uyanıklık ile rüya arasındaki eşiği vurgulayan bir nitelik
kazanmış.
içimden, keşke “bamboo blues” ile “sweet mambo” birleşip tek
bir “mükemmel” yapıt olsaymış diye geçti; herhalde o zaman hiç bitmesin
isterdim; sonsuza kadar koltuğumda oturup izliyim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder