kaliforniya’ya 1700 küsür sarı, japonya’ya 1300 küsür mavi
devasa şemsiye diktiklerinde orada değildim; avusturya sahili’nin 2.5 kmlik
kısmını paketlediklerinde de orada değildim, berlin reichstag binasını ve paris
pont neuf köprüsünü paketlediklerinde de maalesef hazır bulunamadım; yine
kaliforniya’yı, araziler boyunca kıvrıla kıvrıla giden ve denizde sonlanan 40
km uzunluğunda 5.5 metre yüksekliğinde bir beyaz kumaş çitle çizdiklerinde; miami
körfezindeki 11 adanın etrafını pembe kumaşla çevrelediklerine; central park’ın
patikalarını turuncu renkli kapılarla donattıklarına; colorado’daki vadilerden
birinin 400 metre açıklığını kumaşla kapattıklarına da maalesef bizzat şahit
olamadım. bunların hepsini fotoğraflardan, çizimlerden, belgesellerden
biliyorum.
ama neyse ki ölmeden önce bir jeanne-claude & christo
yapıtını gözümle ve bedenimle kanlı canlı yaşantılama şansına erdim; biraz abartma hakkımı da kullanarak: artık
gözüm arkada kalmaz..
malum, almanya’nın ruhr bölgesi endüstri mirasıyla gözde ya,
onlar da bu mirasa gözleri gibi bakıyorlar; oberhausen’deki gasometrelerden
biri, endüstriye hizmet etmekten emekli olduktan sonra etkinlik mekanı olarak
çalışmaya başlamış. 2013 yılının etkinliği ise christo’nun gasometre’nin içine
yerleştirdiği devasa hava torbası: big air package.
“büyük” az kalır, devasa ölçekli, görsellik olarak
etkileyici ve her seferinde mahkemelere kadar giden tartışmalara, anlaşmazlıklara
ve eleştirilere neden olan işleri için jeanne-claude & christo, izleyicide
yarattığı anlık estetik etki dışında daha derin bir anlam amaçlamadıklarını
defalarca belirtmişlerdir. onlara göre; sanatlarının amacı, neşe ve güzellik yaratmak
ve bildik peyzajlara farklı ve yeni bir şekilde bakılmasını sağlamaktır.
yapıtlarına gelen eleştirilere karşı christo’nun enfes
cevabı, geçen gün alıntıladığım pina bausch’unkine ne kadar benziyor:
“ben bir sanatçıyım ve cesaretim olmak zorunda… biliyor
musunuz ki, hiç kalıcı bir yapıtım yok! hepsi, bittikten sonra kaybolup
gittiler. sadece hazırlık aşamasındaki çizimler, kolajlar kaldı. kaybolup
gideceğini bildiğin işleri üretmek, kalıcı işler üretmekten daha fazla cesaret
ister.”
çiftin özellikle paketlemeleri için sanat eleştirmeni david
bourdon’un kullandığı bir tanımlama var:
“saklama yoluyla açığa çıkarma”. oberhausen’deki gasometer’de ise christo yapıyı değil,
içindeki havayı paketleyerek açığa çıkarıyor; bizlere gösteriyor.
christo’nun paketi gasometre’nin içinde ikinci bir cidar
yaratıyor. işin en heyecanlı tarafı bu iç cidarı dışarıdan dolanabildiğiniz gibi,
içine de girebiliyor olmanız. beyaz olmasına rağmen hiç rahatsız etmiyor, hatta
bu etrafta yeşilin bol ama şehirlerin içinde her şeyin biraz koyu, karanlık, gri
ve soğuk olduğu ülkede, christo’nun yarattığı katman katman beyazlık sıcaklık
olmasa da, müthiş bir ferahlık hissi yaratıyor. o kadar ki, yere atılmış minderlerin
üzerinde yukarıya bakarak bu meditatif mekanda bütün bir gün geçirebilirdim
herhalde; bütün bir gün olmasa da, düşündüğümden daha fazla bir zaman, iki saat
geçirdim; çıktığımda beynim yıkanmış; arınmıştım sanki..
Bana zamaninda Tate'de deneyimledigim Olafur Eliasson "the weather project"ini animsatti.... ama tabii Christo deneyimlemenin zevki de bambaskadir! darisi basimiza:)
YanıtlaSilA.D.
eliasson'un o projesinin fotoğrafları bile inanılmazdır; canlı yaşantılamak herhalde çok özel bir deneyim olsa gerek..
YanıtlaSileh, christo da fena değildi :) diğer projelerinin yanında biraz "küçük" çaplı kalmış olsa da :)