10 Kasım 2013 Pazar

NRW036 christo'nun hava yastığı






kaliforniya’ya 1700 küsür sarı, japonya’ya 1300 küsür mavi devasa şemsiye diktiklerinde orada değildim; avusturya sahili’nin 2.5 kmlik kısmını paketlediklerinde de orada değildim, berlin reichstag binasını ve paris pont neuf köprüsünü paketlediklerinde de maalesef hazır bulunamadım; yine kaliforniya’yı, araziler boyunca kıvrıla kıvrıla giden ve denizde sonlanan 40 km uzunluğunda 5.5 metre yüksekliğinde bir beyaz kumaş çitle çizdiklerinde; miami körfezindeki 11 adanın etrafını pembe kumaşla çevrelediklerine; central park’ın patikalarını turuncu renkli kapılarla donattıklarına; colorado’daki vadilerden birinin 400 metre açıklığını kumaşla kapattıklarına da maalesef bizzat şahit olamadım. bunların hepsini fotoğraflardan, çizimlerden, belgesellerden biliyorum.
ama neyse ki ölmeden önce bir jeanne-claude & christo yapıtını gözümle ve bedenimle kanlı canlı yaşantılama şansına erdim; biraz abartma hakkımı da kullanarak: artık gözüm arkada kalmaz..





malum, almanya’nın ruhr bölgesi endüstri mirasıyla gözde ya, onlar da bu mirasa gözleri gibi bakıyorlar; oberhausen’deki gasometrelerden biri, endüstriye hizmet etmekten emekli olduktan sonra etkinlik mekanı olarak çalışmaya başlamış. 2013 yılının etkinliği ise christo’nun gasometre’nin içine yerleştirdiği devasa hava torbası: big air package.
 
“büyük” az kalır, devasa ölçekli, görsellik olarak etkileyici ve her seferinde mahkemelere kadar giden tartışmalara, anlaşmazlıklara ve eleştirilere neden olan işleri için jeanne-claude & christo, izleyicide yarattığı anlık estetik etki dışında daha derin bir anlam amaçlamadıklarını defalarca belirtmişlerdir. onlara göre; sanatlarının amacı, neşe ve güzellik yaratmak ve bildik peyzajlara farklı ve yeni bir şekilde bakılmasını sağlamaktır.

yapıtlarına gelen eleştirilere karşı christo’nun enfes cevabı, geçen gün alıntıladığım pina bausch’unkine ne kadar benziyor:
“ben bir sanatçıyım ve cesaretim olmak zorunda… biliyor musunuz ki, hiç kalıcı bir yapıtım yok! hepsi, bittikten sonra kaybolup gittiler. sadece hazırlık aşamasındaki çizimler, kolajlar kaldı. kaybolup gideceğini bildiğin işleri üretmek, kalıcı işler üretmekten daha fazla cesaret ister.”

çiftin özellikle paketlemeleri için sanat eleştirmeni david bourdon’un kullandığı bir  tanımlama var: “saklama yoluyla  açığa çıkarma”. oberhausen’deki gasometer’de ise christo yapıyı değil, içindeki havayı paketleyerek açığa çıkarıyor; bizlere gösteriyor. 







christo’nun paketi gasometre’nin içinde ikinci bir cidar yaratıyor. işin en heyecanlı tarafı bu iç cidarı dışarıdan dolanabildiğiniz gibi, içine de girebiliyor olmanız. beyaz olmasına rağmen hiç rahatsız etmiyor, hatta bu etrafta yeşilin bol ama şehirlerin içinde her şeyin biraz koyu, karanlık, gri ve soğuk olduğu ülkede, christo’nun yarattığı katman katman beyazlık sıcaklık olmasa da, müthiş bir ferahlık hissi yaratıyor. o kadar ki, yere atılmış minderlerin üzerinde yukarıya bakarak bu meditatif mekanda bütün bir gün geçirebilirdim herhalde; bütün bir gün olmasa da, düşündüğümden daha fazla bir zaman, iki saat geçirdim; çıktığımda beynim yıkanmış; arınmıştım sanki..







2 yorum:

  1. Bana zamaninda Tate'de deneyimledigim Olafur Eliasson "the weather project"ini animsatti.... ama tabii Christo deneyimlemenin zevki de bambaskadir! darisi basimiza:)
    A.D.

    YanıtlaSil
  2. eliasson'un o projesinin fotoğrafları bile inanılmazdır; canlı yaşantılamak herhalde çok özel bir deneyim olsa gerek..
    eh, christo da fena değildi :) diğer projelerinin yanında biraz "küçük" çaplı kalmış olsa da :)

    YanıtlaSil