büyük, geniş gri renkli bir müze salonu; mekanı çevreleyen
iki yan ve arka duvar sabit, ortada iki duvar var, belli ki ileriki sahnelerde
kayacaklar ve farklı konumlarda duracaklar; salona nereden girilip çıkıldığı
gözükmüyor; sanki giriş-çıkış yok, peer gynt'in beyninin kıvrımlarının da kendi içinde bittiği, girişi-çıkışı olmadığı gibi..
duvarlarda kocaman boyutlarda siyah-beyaz fotoğraflar asılı;
genç bir adamın torsosundan, arap çöllerine, kaçışan karacalardan, havaya
sıçramış üç genç kıza, karlar içinde kızaklı
bir atla ilerlemeye çalışan bir adama, çeşit çeşit fotoğraf..
üç buçuk saatlik oyun boyunca her sahneye göre konum
değiştiren duvarlarla sanki bir labireti andıran mekan, belki de peer gynt’in
beyni; fantazilerini ürettiği. fantazilerinin ipuçları da zaten fotoğraflarda
gizli..
peer gynt’in beyni değilse, ve sadece bir müze salonuysa da
kabulum; çünkü müze salonlarında sergilenen sanat eserleri de (bu örnekte siyah
beyaz fotoğraflar) fantazilerin ürünleridir, ya da izleyeni fantaziler üretmeye
teşvik ederler..
bu grimsi salonda ve büyük boyutlu siyah-beyaz fotoğrafların
arasında gezinen figürler ise siyah kıyafetliler; çok ender olarak renkler
devreye giriyor devreye; gelinlikte azıcık bir kırmızı, başa takılmış yeşil bir
taç, arkadan çıkan sütlü kahverengi kuyruklar; ışıklandırma da genel olarak
soğuk beyaz tonlarda; bir tek çöl sahnesinde sıcak sarı bir renk alıyor.
isveç’in önemli tiyatro ve opera yönetmenlerinden, uzun süre
stockholm’deki ünlü kraliyet drama tiyatrosu dramaten’in de genel sanat yönetmenliğini
yapmış, aynı zamanda oyun yazarı -ve geçen sene sürpriz bir şekilde ayrılana
kadar düsseldorfer schauspielhaus’un çiçeği burnunda genel sanat yönetmeni
olmuş- olan staffan valdemar holm’ün sanat hayatında sahnelediği ilk henrik
ibsen oyunu, “peer gynt” düsseldorfer schauspielhaus’un büyük sahnesi’nde işte böyle
bir arka planda oynanmakta.
iskandinavyalılar dışındakilerin çok zor anlayacağını
söylediği ibsen’in, kendinden çokça iz taşıyan kendini-arayan-protagonisti “peer
gynt”ini holm erkek egemen/eksenli toplum yapısı içinde erkek cinselliğini,
erkek iktidarını ve ölümden kaçışı vurgulayarak sahnelemeyi tercih etmiş.
holm sadece son sahnede, genel olarak peer gynt’in diğer
yarısı veya tamamlayıcısı olarak kabul edilen solvejg’in bu özelliğinin altını
çizmiş: neneh cherry’nin “dream baby dream” şarkısı eşliğinde yaklaşık on
dakika süren bir sekansra gynt ile solvejg bir bankın üzerinde (ki bu bank oyun
içinde daha önce gynt’in bebek yatağı olarak da tanımlanmıştı) koreografik
anlamda hareket ederler. ancak gynt ile solvejg burada yin-yan olmaktan öte,
gynt’in beden hareketlerinde varoluş sancıları, solvejg’inkinde ise avutma
çabası ve ihtiyacı daha okunaklı. ayrıca, gynt’in başının devamlı olarak
solvejg’in karnına baskı uyguluyor olması da doğum temasını çağrıştırır;
dolayısıyla solvejg-gynt düeti kadın-erkek tamamlayıcılığı veya birleşmesindense
erkeğin sevdiği kadında annesini bulma isteğini ve varoluş-doğuş sancısını
vurgulamaktadır.
holm’un yorumu, özellikle sahne tasarımı sayesinde oyunu modernite bağlamına oturturken, daha çok yerel/folklorik çizgilerin ağırlıklı olduğu kostüm tasarımı geleneksel bağlamı kuvvetlendirmiş (sahne ve kostüm tasarımları isviçreli sanatçı bente lykke moller’e ait); bu da kanımca, peer gynt’in örneğinde çağımız insanının (holm’ün yorumunda maalesef sadece çağımız erkeğinin) iki dünya/bağlam arasında kalmışlığını vurgulamış.
holm, sahne ve kostüm tasarımındaki minimal yaklaşımını
müzik seçiminde göstermemiş; sondaki neneh cherry’nin blues-rock karışımı
şarkısı dışında grieg’in ünlü “peer gynt süiti”nden bölümler ve düğün
sahnesinde geleneksel iskandinav keman melodileri kullanmış.
düğün sahnesi ve grieg’in süiti eşliğinde gerçekleşen trollerin
ve çöldeki çarşaflı kadınların dans sahnelerinde koreografiyi isveçli koreograf
jeanette langert yapmış. langert trollerin ve çarşaflı kadınların danslarını minimal
hareketlerden oluşturmuş; ağızların açılması, parmakların oynatılması, başların
bir anda çevrilmesi veya sadece bacakların kullanılması gibi.
holm’ün yorumunun genel minimal çizgisini devam ettiren langert’in
koreografisi de oldukça etkileyiciydi.
peer gynt’i danimarkalı oyuncu olaf johannessen
canlandırıyor. johannessen bu rolüyle, almanya’nın “afife”si sayılan “faust”
ödüllerinde bu yılın en iyi üç oyuncu adayından biri olmuş; ödüller 16 kasım’da
dağıtılacak.
doğal olarak, almanca konuşarak oynayan johannessen’inki tam
bir oyunculuk gösterisi; peer gynt’in yaşadığı bütün duygusal çalkantıları,
arayışları, tutkuları ve çelişkileri “bağırmadan” seyirciye geçiriyor.
yalnızca, bana biraz peer gynt için yaşlı geldi.
düsseldorfer schauspielhaus’un, şimdiye kadar seyrettiğim dört diğer yapımından da az çok aşina olduğum oyuncular ise yine, bir kaç rolü birden üstlenerek ve hepsinde gerekli nüansları yakalayarak birinci sınıf performanslar sergilediler. kral troll’de moritz führmann, peer’in annesi’nde karin pfammatter ve çeşitli rollerde florian jahr öne çıktılar.
...
istanbul tiyatrolarının henrik ibsen’den pek de haz etmediği
izlenimim, çok yanlış olmasa gerek. son 35 yılda istanbul’da aklımda kalan bir
ibsen yapımı hatırlamıyorum, “peer gynt” ise, çok iddialı olmak istemem ama
sanırım hiç sahnelenmedi; ya da sahnelendiyse de ne yazık ben kaçırmışım..
staffan valdemar holm ibsen’i iskandinav kültüründen
gelmeyenlerin (kuzey kültürlere yakınlıklarına rağmen almanların bile)
anlamasının zor olduğunu söylemiş ya, akdenizli olarak bizler demek ki çoktan
fark etmişiz bu durumu ve ibsen’e hiç bulaşmıyoruz; kırk yılda bir, tiyatro
bienalimizde yabancı bir topluluk oynarsa seyrediyoruz ve hayatımıza devam
ediyoruz..
...
yazım üzerine bana gelen yorumlardan öğrendiğim üzere "peer gynt" yakın zamanda istanbul'da sahnelenmiş: biri oyunbaz ekibi tarafından diğeri ışık kasapoğlu tarafından işsanat'ta çocuk oyunu olarak.
YanıtlaSilpaylaşmak istedim..