17 Aralık 2013 Salı

NRW069 ciulli'den pirandello güzellemesi: "kaos"

 

oyun başladı: sandalyede yan oturan beyazlar içinde bir kadın ve az biraz uzağında yerde bir kitap. kadın kitaba uzanmak için hamle yapar, geri çekilir, bacağını olabildiğince uzatır ve ayağıyla kitabı kendine çeker, uzanır alır, okumaya başlar, parmaklarını sayfalarının içilerine doğru sokar, düz dursun diye cildini tersten sertçe katlar, okumaya devam eder, belli ki giderek okuduğunun içine daha çok girmektedir, ağzıyla yalar gibi sayfaları çevirir, elinde kitap yavaş yavaş sandalyeden yere iner ve sonraki 10 dakikada çapraz bir çizgi üzerinde iletrleyerek bir insanın bir kitapla yerde yapabileceği her şeyi yapar, akla bile gelmeyecek pozisyonlarda kitabı okur, çapraz ışığın kaynağına ulaştığında kitap cinsel organının üzerine, bacakları açık ve havaya doğru kalkmış, bedeni ve yüzü yere yapışıktır; beyaz don-atlet içinde üç adam gelir, kadına bakarlar ve ışık söner.






daha bu ilk sahneden, içimde bir his, sanki bir pina bausch yapıtı izliyorum. ilerleyen sahneler aynı atmosfer devam ediyor; müthiş alımlı ve canlı bir şekilde sahnedeki sandalyelere oturup insanın göründüğü gibi olmadığını, görüntüsünün arkasına saklandığını söyledikten sonra peruklarını, yapma kaşlarını, rujlarını ve fondotenlerini silen ve tekrar sandalyeden kalktıklarında yüzleri çarpılan, ayakta zor duran, zor yürüyen kadınlar; dekor olmayan boş sahnede sandalyenin kullanımı; sahnenin orta çizgisinde duran sandalyelerden kalkıp sahnenin önüne doğru, podyumda yürür gibi gelip, seyircilerin gözlerinin içine bakarak ceketlerini omuzlarından sıyıran takım elbise içindeki erkekler; hele çiftlerin çok yavaş hareketlerle dans ettikleri, zamanla kadınların erkeklerin kollarından kurtulup yere düştükleri ve arkasından gelen tango sekansında “kontakthof” ve “arien”i düşünmeden edemiyorum.

ama olamaz; tanztheater wuppertal’de değilim, seyrettiğim oyunun yönetmeni de öyle fütursuzca “arakçı” olabilecek toy birisi değil; en az bausch kadar tiyatroya kendi imzasını atmış ender yönetmenlerden, ayrıca benim de tiyatrosunu çok sevdiğim birisi: roberto ciulli.

acaba, sahneye biraz fazlaca pina bausch’un penceresinden mi bakıyorum, seyrettiğim her iki şeyin birinde bausch’un etkilerini görüyorum diye endişelenirken, oyun sonrası, gazetelerde çıkmış eleştirilere göz gezdirirken bir de ne göriyim: birisi pina bausch referansı vermiş, diğer birisi “kontaktof”un adını anmış. eh, en azından, kendimi rahatlatıyorum.

kişisel hezeyanlarımı bir kenara bırakıp oyuna gelirsem; adı: “kaos”.
ciulli ile yıllardır ortaklaşa çalıştığı dramaturgu helmut schäfer’in luigi pirandello’nun 10 oyunundan, 7 hikayesinden ve bir makalesinden esinlenerek, pirandello’nun dert edindiği temalar hakkında serbestçe sahneye koydukları bir kolaj.

oyun 19 ekim 2011’de prömiyer yapmış; bausch’un ölümünden iki yıl sonra.
hiç bir yerde buna dair bir açıklamaları yok ama bence ciulli ile schäfer “kaos”u bausch’a ithaf edebilirlerdi.
aynı şekilde; ciulli ile schäfer yine hiç bir yerde, italyan sinema ustası taviani kardeşler’in pirandello’nun öykülerinden yola çıkarak çektikleri ve oyunla aynı adı taşıyan muhteşem “kaos” filmine de göndermede bulunmuyorlar.
halbuki, yanılmıyorsam üç hikayeli filmin bir parçasında gökgürültüsü ve ardından gelen yağmur önemli bir rol oynar; ciulli ile schäfer’in “kaos”unda da birbirinden bağımsız altı sekansı birbirine bağlayan gökgürültüsü, ve oyun bardaktan boşanırcasına yağan yağmur sesiyle sonlanıyor.

ciulli’nin oyun öncesi yaptığı tanıtımdan ve daha sonra okuğum oyun broşüründen öğrendiğim kadarıyla pirandello 20.yüzyıl tiyatrosunun en önemli şahsiyetlerinden biriymiş. romanlarıyla ünlendiği halde, hayatının bir devresinde kendisini o kadar tiyatroya adamış ki, sadece yazar olarak değil kalmamış, bir topluluk kurmuş, yönetmen ve yapımcı olarak da, yani emprezaryo olarak da bu sanatın içine girmiş; hatta bir ara italyan ulusal tiyatrosu’nu kurma girişimi bile olmuş.
45 oyun yazmış ve oyunlarının konularının çoğu da tiyatro sanatı ile ilgiliymiş. en ünlüsü “altı kişi yazarını arıyor”u çok yıllar önce seyretmiştim sanırım, ama maalesef izi kalmamış. “henry IV”ünü de yine yıllar önce londra’da richard harris’ten izlemiştim; onun da çok silik bir anısı var bende.
ciulli’nin “kaos”u sayesinde pirandello’yu tanımadığımı fark ettim, ve aslında ne kadar sevebileceğimi de. ilk vakit yarattığımda elime alacağım kitaplardan olacak pirandello’nunkiler! en çok merak ettiğim de; pirandello’nun kendisinden çok genç olduğu için sadece platonik bir aşkla bağlandığı kadın oyuncuya yazdığı -ama tabii ki hiç birini postalamadığı- 540 mektup!


 
“kaos” altı sekansta pirandello’nun dünyasına soktu beni.
hiç konuşma olmayan, sadece jestler, hareketler ve durumlarla anlatılan sekanslar ağırlıktaydı. iki sekansta ise, ciulli ile schäfer’in pirandello’nun oyun ve metinlerinden seçtikleri ve provalar sırasında oyuncular tarafından bazısı olduğu gibi kalan bazısı dönüştürülen cümleler seyirciye dönük olarak söyleniyor. gerek sözsüz sekanslar gerekse de sadece sözün olduğu sekanslar çok güçlü.
ciulli ile schäfer, 30 yıllık bir birikimle bu oyunu hazırladıklarını söylemişler bir yerde; gerçekten de özüne, temeline ve en basit şekline indirgenmiş adeta damıtılmış bir sahne gösterisi “kaos”.
pirandello’yu hiç bilmememe rağmen, onun sanatı, dünyası, tiyatroya ve hayata dair fikirlerinin en azından bazıları sahneden bana ulaştı, onu bu kadar merak etmem de bu yüzden zaten..

not:
taviani’lerin filmi ile ciulli’nin oyunun isimlerinin “kaos” olması tesadüf değil; pirandello’nun doğduğu sicilya köyü adı “cavusu” yunanca “chaos”un dönüşmüş haliymiş ve “vatan” anlamına geliyormuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder