dün buralarda xaver kasırgası esti. o kadar ki, bonn
operası’nda temsil devam ederken bir anda bütün ışıklar söndü, acil lambaları
yandı. müzik durdu. meğer, bütün şehirde elektrik gitmiş; ara verildi. fuayeden
görünen şehir zifiri karanlıktı. demek ki almanya’da da oluyormuş böyle şeyler!
neyse ki, beş dakika sonra elektrik geldi, seyirciler yerini
aldı, sahne spotları ısındı; bir türlü opera kaldığı yerden başlayamıyor; salonda
mütemadi bir ses duyuluyor; en sonunda sahne amiri tekrar çıktı açıklama yapmak
için: başlarına daha önce böyle bir şey gelmemiş, sesin nereden geldiğini kimse
bilmiyormuş, bulmaya çalışıyorlarmış. bir beş dakika da o sesin kaynağını bulup
susturmakla geçti. 85 dakikalıki tek perdelik opera kaldığ yerden başladı ve
bitti.
bonn merkez tren istasyonuna geldiğimde, kalabalıktan bir
şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştım; göstergelerde bütün trenlerin
karşısında gecikmeler yazıyordu ve 60 dak., 70 dak., belirsiz süreli gecikme
gibi ciddi ertelemelerdi. bununla da kalsa iyi, bir anda bütün trenlerin iptal
olduğu haberi geldi. bonn’da mahsur kalacağımı zannettim bir ara. neyse ki saat
daha erkendi ve bonn-köln arası u-bahn çalışıyordu. bayağı bir gecikmeli de
olsa eninde sonunda köln’e, odama vardım.
dün akşam xaver’den dolayı ekstra bir durum yaşandı, ancak
normal durumlarda da, bir zamanlar dakikliğiyle övünen deutsch bahn trenleri
çoğunlukla rötarlı çalışıyor.
bir kaç yıl önce, almanların gurur kaynağı hızlı tren ICE’ye
binen bir arkadaşım, bilet kontrolüne gelen görevliye aktarması olduğunu,
yetişip yetişemeyeceğini sormuş, görevli ukala bir edayla “bir ICE’de seyahat
ediyorsunuz” demiş sadece. belki o zamanlar dakiktiler ama şimdilerde ICE’lerin
rötarı 30-40 dakikaya kadar bile vardığı oluyor!
bu durumun nedeni, işletmenin %50 özelleştirilmiş olmasına
bağlanıyor. özelleştirme dünyanın hiç bir yerinde hayır getirmiyor!
opera?
martin crimp’in librettosunu yazdığı, george benjamin’in
müziklerini bestelediği “written on skin” ilk defa 2012 yazında aix-en-provence
festivali’nde katie mitchell rejisiyle sahnelenmiş; internetten naklen
yayınlanmıştı.
operanın konusu oldukça ilginç, müzikleri ise tipik bir
çağdaş müzik bestesi olarak öyle kolay kolay kulağa hoş gelen melodiler
içermiyor. ancak mitchell’inki gibi matematiği iyi ayarlanmış, sade bir rejiyle,
internetten bile olsa ilgiyle izlemiştim.
theater bonn’daki prodüksiyonu, ortak çalışan macar hanım
yönetmenler alexandra szemeredy ile magdolna parditka sahneye koymuşlar.
sembolik öğeleri biraz fazla abartılmıştı; sahnenin bütünü
değil seyirciye yakın olan yarısı kullanılmış olmasına rağmen her bir
metrekaresinde bir obje, hareket eden bir şey, bir özellik vardı. koronun ve
solistlerin hareket düzeni de oldukça fazlaydı; sahnede her an bir şey olmaktaydı.
sanki seyirci çağdaş müzikten sıkılmasın, gözü oyalansın diye yapılmayan
atraksiyon kalmamıştı. keşke macar hanım rejisörler tercihlerini daha sade ve
dingin bir reji yönünde kullansalarmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder