noel sırasında köln’den kuzeye, bremen’e kadar uzanınca, bir akşam da hamburg yapıp; 2013’de hem alman tiyatroları buluşmasında hem de faust ödüllerinde en iyi yapım ve en iyi sahne tasarımı ödüllerini almış “jeder stirbt für sich allein” adlı oyunu izleme imkanı yarattım kendime.
almanya’nın en iyi tiyatro topluluklarından hamburg thalia
theater yapımı olan oyun, yönetmen luk perceval tarafından hans fallada’nın
romanından uyarlanmış.
fallada ikinci dünya savaşı dönemi almanyası’nı bütün çıplaklığıyla
gözler önüne seren romanlarıyla ünlü; bunlardan en tanınanı “küçük adam ne oldu
sana” istanbul sahnelerinde de oynandı. “jeder stirbt für sich allein”
(herkesin ölümü kendine) almanya’da yakın zamanda eksiksiz (fallada’nın
hayattayken içinden çıkardığı bölümler eklenerek) yeniden yayımlanmış;
perceval’in uyarlaması da bu versiyondan.
fallada’nın yaşanmış bir hikayeden esinlendiği romanın
konusu kısaca şöyle: önceleri hitler’e güven duyan bir karı-koca, oğullarını
savaşta kaybettikten sonra, gerçekleri görmeye başlarlar ve berlin’in kritik
yerlerine insanların görüp okuması ve yaymaya devam etmesi için kartlar
bırakmaya başlarlar. kartların üzerinde örneğin: “hitler benim oğlumu öldürdü,
sıra sizinkinde” gibisinden sözler yazmaktadır. polis harekete geçer, bir cadı
avı başlar ve sıradan bir vatandaşın ihbarı sonucunda karı-koca yakalanırlar,
hapse atılırlar ve sonunda da idam edilirler.
255 dakika süren oyun sadece
tek bir masa ile oynanıyor; sahne bomboş!
en geride, yukarıya doğru gözden kaybolacak kadar büyük bir
yüzey asılı; biraz dikkatli bakınca bunun bir şehir maketi olduğunu, eğer
tanıyorsanız da berlin’in maketi olduğunu anlıyorsunuz; ancak makette bir
gariplik de fark ediyorsunuz; zemine dayandığı noktada küçük ev eşyaları
yığılmış; her yeni perdede de bu eşya yığını çoğalıyor.
oyun broşürünü okuyunca tahminimde yanılmadığımı anlıyorum: maketteki
binalar için maket malzemesi (karton, ahşap, vb.) değil, insanların gündelik
hayatlarında kullandıkları eşyalar kullanılmış.
bu yüzey dışında, dediğim gibi sahnede hiç bir dekor yok;
bir masa dışında. ve tabii, o masa her şey ve her mekan oluyor: masa, büro,
tuvalet, pencere, kapı, hastane, hücre, orman, at arabası, hapishane,…
tabii, bu “dekorsuz” sahnelemede ışık ve müzik tasarımı çok
önemli. Işin ilginç yanı, yönetmenin bu iki öğeyi de çok minimal kullanmış
olması. ışık ve müzik sadece gerekli anlarda, duyguların altını çizmek,
atmosferi güçlendirmek için kullanılıyorlar.
luk perceval’in mizanseninde, tiyatroyu tiyatro yapan bütün
“yan” öğeler en aza indirgenmiş ve en temel iki öğe en ön plana çıkarılmış:
metin ve oyuncular.
başroldeki dört oyuncu dışında diğer oyuncular bir kaç rolü
birden oynuyorlar.
dekor olmayınca sahnede sadece “oyuncuları” izliyorsunuz! hepsi
birbirinden iyiler! salon, öyle bir kara kutu veya depodan dönüştürülmüş bir
mekan değil; anlı şanlı, 1000 kişilik thalia tiyatrosu, yani büyük bir salon;
ancak hiç bir oyuncu salon büyük diye “bağırarak” oynamıyor! hatta, bazı
sahnelerde özellikle kısık sesle, sakince, yavaşca oynuyorlar.
“jeder stirbt für sich allein” tam bir tiyatro şöleni.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder