birinci dünya savaşı’nın başlangıcının anılacağı, 1914’ün
100. yılının arifesinde bonn bundeskunsthalle’de 23 şubat’a kadar sürecek
etkileyici bir sergi var: “1914 – die avantgarden im kampf” (1914 – savaştaki
avantgartlar)
grosz, schiele, vallotton, arp, kokoschka, delaunay,
kirchner, dix, nolde, maleviç, javlensky, léger, dufy, picabia, carra, picasso,
beckmann, kandinsky, klee, lehmbruck ve bir bu kadar sanatçı daha!
bu sergiyi gezene kadar; bu kadar sanatçının savaşa gitmiş
olabileceğini hiç bu kadar net bir şekilde düşünmemiştim; sanatçıların
savaşlardan etkilenerek yapıt ürettiklerini biliyordum, ancak nedense onları
“asker” olarak hiç düşünmemişim. hele de; almanya cephesinde käthe kollwitz’in
17 yaşındaki oğlunu, ingiltere cephesinde rudyard kipling’in 18 yaşındaki
oğlunu savaşa gitmeleri için teşvik edeceklerini hiç düşünmezdim. ikisinin oğlu
da savaşın ilk günlerinde şehit olmuş; kollwitz 38 yıl oğlunun odasını olduğu
gibi muhafaza etmiş; ancak 18 yıl sonra oğlu anısına bir anıt-heykel
tasarlayabilmiş; kipling ise birinci dünya savaşı şehitlikleri için önayak
olmuş ve onun incil’den seçtiği bir dize ingiltere’nin bütün şehitliklerinde
kullanılmış.
resimlerine hayran olduğum egon schiele’nin savaş sırasında
bir esir kampında rus askerleri resmettiğini; franz marc’ın savaşta görevliyken
en alçak 2000 metreden uçan düşman keşif uçaklarından saklansın diye tankların
üzerine kamuflaj amaçlı kandinsky
desenleri boyadığını; marc’ın savaşta ölen bir çok sanatçıdan biri olduğunu;
beckmann’ın, grosz’un, kirchner’in silah altına alındıktan sonra ruhsal
bozukluklar yaşadıklarından dolayı askerlikten muaf olduklarını; vallotton’un
fransız devleti tarafından cepheleri resmetmekle görevlendirildiğini ve onun bu
amaçla ıssız, insansız, terk edilmiş cephe peyzajları yaptığını; majakovski ve
maleviç’in rusya’da, dufy’nin fransa’da folklorik çizgi-bant tarzını kullanarak
savaşa destek amaçlı, vatanseverlik propagandası yapan resimler ürettiklerini;
léger’in savaşta askerken “75cm’lik topun ateşlenmesi sonucu oluşan etkinin dünyanın
bütün müzelerindeki tablolardan daha öğretici ve gerçek olduğunu” söylediğini;
yine léger’in eve yazdığı bir mektupta “savaştan geri döndüğümde hala kübist
olacak mıyım diye soranların hepsi aptal; hayatta savaştan daha kübist bir şey
yok; top mermisi isabet eden bir askerin her bir parçasının dört bir yana
savrulduğunu düşünürsen!”; hayattaki her şeye olduğu gibi savaşa da karşı olan
dada hareketinin 1918’de savaştan kaçarak zürih’e sığınan sanatçılar tarafından
kurduğunu; bu sergi sayesinde öğrendim.
bonn bundeskunsthalle’nin kendi koleksiyonu kadar,
almanya’nın ve dünyanın dört bir yanındaki müzelerden toplanmış yapıtlarla
hazırlanmış bu muhteşem sergi; bizi önce savaş öncesi sanat akımlarında kısaca gezdirdikten
sonra, salonlar boyunca savaş sırasında üretilmiş yağlıboya tablo, özgün baskı,
karakalem/çini çizim, heykel, fotoğraf, kamuflaj malzemesi, gazete sayfaları ve
çeşitli objelerle başbaşa bırakıyor; hemen savaş ertesinde yeşeren akımlardan
birer örneğin sergilendiği bir salonla da sonlanıyor.
biraraya getirdiği eserlerle ve onları sergileyiş şekliyle
çok etkileyici; içeriğiyle dehşet verici bir sergi. keşke dünyanın bütün
politikacıları, ellerinden tutulup zorla bu sergiye getirilse ve gezdirilse!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder