panoramik manzarasının çekildiği noktadan şafşavan
kasbahın kulesinden şafşavan
fas büyük ve her tarafında ilginç bir şey olan bir ülke. fas seyahatini planlarken önce acaba kuzey ve güney olarak ayırıp iki ayrı seferde gezsek mi diye düşündük, ama uçak bileti fiyatları ucuz olmadığı için tek defada en çok görmek istediğimiz yerlerden bir program yaptık.
kazablanka'dan orta bir hat çektiğimizde kuzey kısmında fes ile birlikte en merak ettiğimiz yer mavi şehir şafşavan idi. bu bölgedeki rabat ve tanca şehirlerini ve akdeniz kıyılarını baştan eledik; ancak 9 günden daha uzun bir seyahatte buraları gezilebilirdi.
bizim hayali olarak çektiğimiz çizgi meğerse çok da afaki değilmiş; şöyle ki fas 20. yüzyılın ilk yarısında, tam da benzer bir coğrafi ayırımla, iki ülkenin sömürgesi olmuş; kuzeyi ispanya'nın, güney fransa'nın. 1956'da tekrar bağımsızlığını elde edene kadar bu etki dile bile yansımış; faslılar kuzeyde daha çok ispanyolca bilirken, güneyde fransızca hakimmiş.
şafşavan (ingilizcesi chefchaouen) fes'e karayoluyla yaklaşık 3.5 saat uzaktıkta bir dağ yerleşimi. parçası olduğu rif dağlarının zirveleri, şehrin sokaklarında gezerken veya bir lokantasına oturmuş yemek yerken her an kendilerini size hissettiriyorlar. zaten şafşavan'ın anlamı "zirveye bakış"mış.
şafşavan'ın fotoğraflarından çok etkilenmiştik ve beklentimiz büyüktü. ancak yerleşime yaklaşınca, onun da düşündüğümüzden büyük olduğunu gördük; yerleşimin yeni kısmı azman gibiydi. buraya köy demek imkansızdı, kasaba bile değildi; hormonlu kasaba denebilir, ya da kabına sığamayan kent. her neyse... zaten dört saatimiz vardı, sadece eski yerleşimi gezecek ve gözümüze kestirdiğimiz bir yerde öğle yemeğimizi yiyecektik.
ikinci hayalkırıklığını eski kentin içine girince yaşadık: had safhada turistikti! bodrum'un çarşısına ışınlanmış gibiydik; neredeyse bütün dükkanlar hediyelik eşyalar satıyordu. moralimiz biraz bozuldu. hızla yokuşlu ana sokaktan ilerledik ve yerleşimin merkezi outa el hammam (hammam meydanına) vardık. meydanın bir tarafında bütün ihtişamıyla bir kale (kasbah) duruyordu. baktık içerisi sakin, biraz da etraftaki "turistik kalabalık"tan kurtulmak için kendimizi ilk oraya attık.
aynı zamanda müze olan kasbah'ın girişi yabancı turistlere 60 dirhemdi. içeride görülecek pek bir şey yok, görülenler de öyle özel bir şeyler değil; dolayısıyla bence gezmeye değecek bir yer değil.
yine de, kulesine çıkıp, sokaklarına dalmadan önce şafşavan'ı yukardan görmek, öğlen sıcağında serin bahçesinde gezinmek iyi geldi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder