jemaa el-fnaa meydanı. marakeş deyince, hatta fas deyince akla gelen ilk yer. yılan oynatıcıları, hikaye anlatıcıları, işportacıları, kına boyacıları, falcıları ile ünlü. etrafı; kafeler, lokantalar, dükkanlar. ortası; gündüzleyin genel olarak boş, güneşin ışıklarının uzamaya başladığı akşama doğrudan itibaren ise portatif yemek yerleri ve taze meyve suyu satıcıları ile tıka basa dolu.
meydanın kutubiya camisi tarafından ana girişi
meydandan kutubiya camisinin minaresi
meydanı dolduran keşmekeş içinde bana en ilginç geleni portatif yemek yerleri/lokantalar oldu. öğleden sonra dörtten itibaren, hemen meydana cephe veren binaların arka avlularından üç-dört kişinin iterek getirdikleri ve önceden belirlenmiş konumlarına yapboz misali kurdukları, demirden parçalardan geniş tezgahlar, ızgaralar, upuzun masalar ve banklar, kocaman şemsiyeler, örtüler...
akşam meydana uzaktan bakıldığında sanki yanıyor; portatif yeme yerlerinin ızgaralarından çıkan dumanlar, hatta bazen devasa alev alan ızgaralar... bana meydanın alameti farikası lokantaları gibi geldi. ne yenir, nasıl yenir, nerede yenir sorularının cevapları başka bir yazının konusu; fas'ın yemeklerini anlatacağım yazının.
meydanda yeme-içme ve yukarıda ünlendiği diye saydıklarım dışında başka etkinlikler de var. mesela, bizim köy seyirlik oyunlarına benzeyen tiyatro gösterileri yapılıyor, kadın rolleri erkekler tarafından canlandırılıyor, zennelik yaşıyor yani... halk dilini anlamıyor olmaya en çok bu gösterileri seyrederken hayıflandım...
jemaa el-fnaa meydanının ismi başka dillere bir kaç farklı şekilde çevriliyor, çünkü bir kaç anlam barındırıyor. jemaa cami demek, cami de bilindiği gibi "toplayan, bir araya getiren”. fna ise ölüm, yok oluş anlamına geldiği gibi avlu, bir binanın önündeki boşluk da demekmiş. dolayısıyla jemaa el-fnaa; "ölülerin toplanması" ya da "ölülerin toplandığı yer" olabilir çünkü ms. 1050'de bu meydanda toplu idamlar gerçekleştirilirmiş, "yıkılmış/harabe cami" olabilir çünkü 16.yy sonunda dönemin hükümdarı ahmed al-mansur'un buraya yaptırmayı planladığı devasa cami yarım kalmış ve inşa edilen kısımları zamanla harabeye dönüşüp yok olmuşlar. bu meydandan ilk bahseden kaynak olan 17.yy seyyahı abderrahman as-sa'idi'ye göre mansur'un camisinin adı jemaa al-hna (huzur camisi) olacakmış, harabeye dönünce burası jemaa el-fnaa olarak anılmaya başlanmış.
yerlere olduğundan daha romantik, ve bazen de oryantalist yaklaşan edebiyatçılar, seyyahlar arasında buraya "dünyanın sonundaki meydan", "sonsuzluk meydanı" adını verenler de olmuş.
bu meydanın pek benlik olmadığını söylemeliyim; aşırı kalabalık, bunaltıcı, gürültülü. yine de tabii ki marakeş'teki her akşamımızda buraya gelmekten, meydana çıkmaktan geri kalmadık. etrafındaki, içindeki bazı lokantaları, kafeleri denedik (ileride "fas-yemekler" faslında anlatacağım), taze meyve suyu sıkıcılarının müdavimi olduk, işportacılarından sıkı pazarlıkla alışveriş ettik, oyunlarını oynamadık, gösterilerini dilini anlamadığımız için kısacık izledik ama fotoğraflarını çektiğimizi anında gören oyun kurucuların uzattıkları kutulara bahşiş bırakmak zorunda kaldık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder