Belçikalı tiyatro kolektifi FC Bergman'ın The Sheep Song (Koyun Şarkısı) adlı gösterisi, bir koyunun hemcinsleri arasında otlarken, onlara banjo ve ıslıkla çalınan bir şarkının büyüsüne kapılarak insanlaşmaya heveslendiği uzun ve çetrefilli süreçte başından geçenleri anlatıyor.
Erkek koyunun, sahnedeki gerçek koyunlar arasından yavaş yavaş iki ayağı üzerine dikilmesinin ardından, karşılaştığı figürler (iblis, yüzleri belirsizleştirilmiş anonim insanlar, köpekler, matador, kukla ve kuklacı) ve başından geçen olaylarla deneyimlediği insan olma halini, insan olmanın güçlüğünü; sadece fiziksel olarak iki ayak üzerinde yürümeyi değil, ruhsal ve varoluşsal olarak şehveti, zevki, sevgiyi, ilişkiyi, sorumlulukları, korkuyu, baskıyı, yalnızlığı ve yasakları öğrendiği bir süreç bu.
Bu süreç; onu kendilerinden biri olarak görmeyen, ötekileştiren insanlar tarafından hor görülmekten, hayvanları katleden insan gelenekleriyle, örneğin öldürdüğü boğanın başını kesen matadorla karşılaşmaktan, sevgiliyle çiçek tarlalarının arasında danstan, yarı insan yarı koyun bebeğinin öldürülmüş bedenini içeren şeffaf kavanozla binalarla kaplı şehirlerde, gökdelenlerin tepesinde King Kong benzeri dolaşmaktan, Pinokyo, Kafka'nın böceği, Michael Jackson ve Ağaç Adam gibi sıradan olanın dışında, aykırı figürler ile aynı terapi grubuna katılmaktan ve kukla ile oynatıcısının köle-efendi ilişkisine tanık olmaktan geçiyor. Kukla “sıradan erkek”i, oynatıcısı buyurgan “erkek tanrı”yı temsil ediyor; zaten kukla, gösterideki tek sözlü sahnede, ki İtalyanca kullanılan bu kısımda sözlerin birebir anlaşılmasına ihtiyaç duyulmamış, bu nedenle olsa gerek üst yazı da kullanılmamış, oynatıcısına doğrudan "Dio" (tanrı) olarak hitap ediyor. Tanrı pejmürde bir halde; sakalları yolunmuş, gözlerinden biri yerinden çıkmış sarkmakta, saçı kelleşmeye yüz tutmuş ve üzerinde sadece omuzlarını örten bir kıyafet var, belden aşağısı, “kıçı” çırılçıplak, ama hala sıradan erkeği şevkten (ereksiyon olmak ve boşalmak) ve zevkten (sigara içmek) men etmeye muktedir.
beklerken, fotoğraflar: mehmet kerem özel, 16.12.2023, cc de factorij - zaventem
Gösteriyi, sahne perdesinin aralığından beliren yüzü, kafası ve kolları kırmızı bir örtüyle kaplı, bedeninin geri kalanı beyaz pudralı ve çırılçıplak bir figür başlatıyor: Sonraki sahnelerde anlatıya hizmet ettiği şekliyle "iblis" olarak da yorumlanabilecek, ama neredeyse bütünüyle sözsüz gösterinin "anlatıcısı" ya da bizleri “tableaux vivants” (canlı/yaşayan tablolar)’ın arasında gezdiren “rehber” olarak da kabul edilebilecek bu figürün perdenin aralığından salona sızıp sahne kenarındaki ipi çekmesiyle birlikte oditoryumun tavanına asılı çan çalıyor ve perde açılıyor. Gösteri ilerledikçe keskin sahne değişimlerinin hepsi çanın çalınmasıyla yapılıyor; sahneleri genellikle anlatıcı/iblis değiştiriyor, ender olarak, içinde bulunduğu durumda çok sıkıştığında koyun da çanı çalma konusunda insiyatif alıyor.
Gösteride bedeni bembeyaz, belden altı çıplak sadece iki figür var: Anlatıcı ile kukla oynatıcısı. Bunlar belki de aynı varlığı temsil ediyorlar; ikisi de tanrı, biri diğerinin yaşlılığı. Yaşlı olan nasıl kuklaya hükmederek yasaklar koyup onu korkutuyor, baskı altında tutuyorsa, genç olan da biz seyircilere bu kukla-kuklacı mikrokozmosunun da içinde bulunduğu daha geniş bir hikayeyi, adeta bir Ortaçağ öğreti oyununu (morality play) seyrettiriyor, kıssası anlatıyor; aklı, insana dair bir güzellikle, müzikle insan olmaya çelinmiş bir koyunun, başına gelen bütün olumsuzluklara rağmen amacına erdiği, yani ıslık öttürüp çalgı çalmayı öğrendiği halde sonunda pes edip, bir parçası olduğu koyun sürüsünün arasına “meleyerek” geri döndüğünü göstererek bizlere insan olmanın ve dahası, insanlar arasında “öteki/yabancı” olmanın zorluğunu, belki de imkansızlığını ortaya seriyor. Gösteri, geri döndüğü sürünün onu tekrar içine kabul etmemesiyle koyunun yalnızlığının katmerlendiği, bizlerin de bir çıkış yoluyla ferahlayamadığımız bir şekilde bitiyor.
Koyun ve kukla, Ortaçağ öğreti oyunlarının vazgeçilmez protagonisti Herinsan (Everyman/Jedermann). Ayrıca, yüzeyde hayvanlar hakkında bir masal anlatan bu yapıtın protagonisti olarak bir koyunun seçilmiş olması da tesadüf olmasa gerek; Hıristiyanlık öğretisinde cemaat koyunlar, İsa da çoban olarak yorumlandığı gibi, İsa’nın insanlık adına kurban edilen koyun olarak da görüldüğü bilinir.
Anlatıyı başlatan ve safhalarını tanımlayan öğenin çan olması ve çanın sahnede değil oditoryumun tavanında asılı olması; seyircilerin mekanının fiziksel olarak gösteriye dahil edilmesinin yanısıra, gerek gösterinin atmosferini güçlendiriyor, gerekse de referans olarak esinlenildiğini düşündüğüm Ortaçağ öğreti oyununun anlamsal katmanına hizmet ediyor.
The Sheep Song sadece içerik olarak değil, biçim olarak da Ortaçağ oyunlarının atmosferinden izler taşıyor. İlüzyon, kukla, dans, akrobasi, mim ve canlı müziğin (Frederik Leraoux-Roels/Ruben Machtelinckx) ustaca bir arada kullanıldığı The Sheep Song gerek sahnede gerekse de oditoryumda masalvari ve gizemli bir atmosferi ustaca kuruyor. Perdenin, ışığın (Ken Hioco), sisin ve bunlarla koordineli bir şekilde çalışan, adeta oyuncak gibi bir sahne düzeneğinin kullanımı, bu masalın müthiş büyülü bir şekilde anlatılmasını sağlıyor; bu da bana yine, bütün sahne düzeneği, eşyaları ve kostümleriyle seyircileri dine kazandırmak, dine inananları da etkilemek için hazırlanan Ortaçağ pasyon oyunlarını hatırlattı. Sahne düzeneği derken; sahnenin seyirciye yakın kısmına boylu boyunca yerleştirilmiş ve gösterinin başlangıç ve sonu dışında bütününün geçtiği, farklı hızlarda ve yönlerde ilerleyebilen yürüme bantlarını ve oyuncuların, dekorların ve sahne eşyalarının giriş-çıkışının sağlanabilmesi için bu bantlar yönündeki iki yanı açık, diğer yönleri sağır, kendisi de bantlar yönünde ileri-geri hareket edebilen, insan yüksekliğindeki iki kutudan bahsediyorum.
Stef Aerts, Joé Agemans, Bart Hollanders, Matteo Simoni, Thomas Verstraeten ve Marie Vinck’in 2008 yılında kurdukları FC Bergman kolektifi, 2018’de Hollanders ve Simoni’nin ayrılmasıyla yoluna dört kişiyle devam ediyor. The Sheep Song’un yaratıcıları olan kolektif üyelerinden Hollanders dışındaki beşi ve dışardan Jonas Vermeulen gösterinin özgün versiyonunda bizzat oynuyorlarken, günümüzde bütün rolleri Toneelhuis’in oyuncuları devralmışlar. Flaman tiyatro coğrafyasındaki gösterilerin her yıl değişen bir jüri tarafından seçilip sergilendiği Het Theater Festival’in 2022 edisyonuna davet edilmiş olan The Sheep Song’u ilk defa bu festival kapsamında Eylül 2022’de özgün kadrosuyla Gent’te seyretmiştim. Aralık 2023’te Kaaitheater’in Periferik programı kapsamında Brüksel’e trenle yarım saat uzaklıktaki Zaventem CC de Factorij’de, bütün öncekiler gibi yine kapalı gişe sahnelenen gösterimde ise Toneelhuis’in oyuncularını seyrettim. Gösterinin altı kişilik kadrosundan beş kişi iblis, kuklacı, koyunun aşık olduğu köpekli kadın gibi anlatının anahtar karakterleriyle birlikte, sadece bir tek defa sahnede görünen matador, anonim insanlar, ameliyata giren doktor ve hemşireler, terapi seansını bekleyen popüler karakterler olmak üzere bütün rolleri müthiş bir maharet ve sanki arkada 15-20 kişilik bir oyuncu kadrosu varmış akıcılığıyla canlandırırken, insan olmak isteyen koyuna hayat veren Jonas Vermeulen yaklaşık 80 dakika süren gösterinin başından sonuna kadar koyun kostümü içinde ve özellikle de uzun bir süre toynak şeklindeki protez ayaklar üstünde harikalar yaratıyor.
alkışlarken, fotoğraflar: mehmet kerem özel, 16.12.2023, cc de factorij - zaventem
2021 yılının Mayıs ayında Antwerp’teki 1834 tarihli Bourla Tiyatrosu’nda prömiyeri gerçekleştirildikten sonra, hemen o yaz Avignon Festivali'ne konuk olan The Sheep Song halen, FC Bergman kolektifinin 2013 yılından beridir dahil olduğu Toneelhuis’in (Antwerp Belediye’sine ait ödenekli tiyatro topluluğu) repertuvarında. Belçika'nın 2024 yılında Avrupa Birliği Konseyi Başkanlığı vesilesiyle onurlandırılan belirli sayıda kültürel etkinlikten biri olan The Sheep Song
gerek Antwerp’te ve Belçika’nın diğer şehirlerinde, gerekse de Almanya’dan Avustralya’ya uzanan dünya turnesiyle gösterimlerine devam ediyor.
[Bu yazının, gösterinin görsellerini de içeren, Tiyatro Tiyatro Dergisi'nde yayınlanmış özgün haline ulaşmak için tıklayın.]