11 Ocak 2024 Perşembe

FC Bergman'dan Ne Mobliez Mie : Bir kadının içinde kaç kadın vardır?

yazıdaki bütün fotoğraflar: mehmet kerem özel, antwerp, 13.12.2023 

Filmin/videonun gösteri sanatlarında kullanıldığı yapıtların çoğunda; sahnede, sahnenin yakınında veya dışarda canlı olarak yapılan çekimler sahnenin bir veya birkaç yerindeki ekranlardan naklen yayınlanır. Bazılarında ise sahnede canlı olarak kaydedilen filmler ile önceden kaydedilmiş olanlar birlikte kullanılır. Frank Castorf ve İvo van Hove gösteri sanatları alanında bir anlatı öğesi olarak filmi ve canlı yayın tekniğini ustaca kullananların başında gelmelerinin ötesinde, yapıtlarının vazgeçilmez bir öğesine, adeta imzalarına dönüştürmüş isimler. Bu alanda Milo Rau, Thomas Ostermeier, Kornél Mundruczó, Katie Mitchell gibi ilk akla gelen yönetmenlerin yanısıra, Stef Aerts, Joé Agemans, Thomas Verstraeten ve Marie Vinck’ten kurulu FC Bergman kolektifi de, 300 el x 50 el x 30 el ve JR gibi yapıtlarında bu anlatı tekniğini yenilikçi ve heyecan verici şekilde kullananlar arasında. 2013 yılından beridir Toneelhuis’in (Antwerp Belediye’sine ait ödenekli tiyatro topluluğu) bünyesinde işlerini üreten FC Bergman, kurumun kullanımındaki 1834 tarihli Bourla Tiyatrosu’nda 30 Kasım – 13 Aralık 2023 tarihlerinde prömiyerini gerçekleştirdiği son yapıtı Ne Mobliez Mie (Unutma Beni)’de de film öğesini anlatının vazgeçilmez bir parçası olarak kullanıyor, ancak yukarıda saydığım, sık rastlanan yöntemlerden farklı bir şekilde. Gösteriye geçmeden önce, malzemesinin kullanıldığı ve gösterinin çıkış noktasını teşkil eden sergiden bahsetmekte fayda var.

gösterinin başlamasını beklerken

“Sinematik” alt tanıma sahip Ne Mobliez Mie adlı sergi, Gaasbeck Şatosu’nun mekanlarında 1 Temmuz – 5 Kasım 2023 tarihleri arasında gerçekleşmiş. Şato, Marie Peyrat ismiyle basit bir orta sınıf ailede doğan Markiz Arconati Visconti’ye, 19. yüzyılın sonunda evlendiği zengin ve soylu eşinin zamansız ölümüyle miras kalan bir mülk. Egzantrik markiz, tam yüz yıl önceki ölümünden sonra Belçika hükümetine bağışladığı şatoyu Neo-Rönesans tarzında döşemiş ve Ortaçağ şövalyesi gibi giyinerek şatonun içinde ve çevresinde fotoğraflarını çektirmiş. Markizin bu kılık/kimlik/şekil değiştirmesi ve bunları fotoğrafla belgelemesinden esinlenen FC Bergman kolektifi sergiyi, anonim bir kadının çeşitli kimlikleri üzerine kurgulamışlar ve medyum olarak da hareketli fotoğrafları, yani filmi kullanmışlar. Sahne gösterinin ana omurgasını bu sözsüz kısa filmler oluşturuyor. FC Bergman yaklaşık bir saat süren gösteride, sahnenin ağzını bütünüyle kaplayan devasa beyazperdeye yansıttıkları filmlerin arasına; sahne üzerinde, perdenin arkasında rüyamsı bir uzaklıkta gerçekleşen, yine sözsüz durumları yerleştirmişler; filmler ile durumlar arasında ilişkiler kurmuşlar. Bu ilişkiler iki ayrı medyum, yani film ile tiyatro arasında, pinpon topu gibi gidip gelen anlatının devamlılığını sağlıyor. Örneğin, filmlerden birinde, sahibi olan kadın şövalyenin başının kesilmesiyle kendini yere atan at, hemen ardından gelen sekansta sahne üzerinde bir kadın tarafından kucaklanmış şekilde hareketsiz olarak yatıyor, ya da filmde sergi mekanını küçük temizlik makinasıyla süpüren adam görüntüden sol taraftan çıktıktan sonra, sahneye sol taraftan makinasıyla birlikte giriyor. Bu arada; bu adamın aslında adam kılığına girmiş bir kadın olduğunu, ilerleyen bir sahnede kadın, yüzündeki ve bedenindeki maskeden ve protezlerden kurtulduğunda anlıyoruz.

Filmlerin temel teşkil ettiği anlatının merkezinde bir kadın var. Bu kadın aynı zamanda FC Bergman’ın tek kadın üyesi olan Marie Vinck. Vinck filmlerde altı farklı kimliğe bürünüyor: Bir savaşçı (Ortaçağ şövalyesi), bir hayvan (denizanası), bir işçi (temizlikçi), bir arzu nesnesi (Prenses Diana), bir korku nesnesi (göl canavarı) ve bir inanç nesnesi (Meryem heykeli) oluyor.
Sahnedeki durumların merkezinde ise bir kutu var. Belki sandık da diyebileceğim bu kutu; bir oda boyutlarında, ahşaptan, kendi etrafında dönüyor ve son sahne haricinde sadece dışından gözüküyor. Sandık dememin nedeni, gizem barındırması; gösteri boyunca içini açık etmemesi, göstermemesi. Sandık sanki kadını simgeliyor; bazı sahnelerde deliklerinden dışarı çıkan beden parçaları kadınınkiler, kapısı açıldığında içine sadece kadın girip çıkıyor.
Ne Mobliez Mie’de gerek filmlerde gerekse de sahnede sadece o bir kadın yok, erkekler de var. Özellikle sahnede gerçekleşen durumlarda erkeklerin kadınla, o gizemli sandıkla imtihanına tanık oluyoruz. Farklı yaşlardan erkeklerin; küçükken, gençken, yetişkinken tırmandıkları, üzerinde gezindikleri, yaslandıkları, dönerken savurunca asıldıkları, tutundukları, dayandıkları, alkışladıkları, çözmeye çalıştıkları, içinden çıkan parçalarla (başlarını okşayan bir elle, vücudlarına sarılan iki kolla) yetindikleri, tam anlamıyla anlayamadıkları, ne olduğunu çözemeyince üzerine işedikleri…

Bir kadının içinde kaç kadın vardır; bir kadının hayallerinde, gerçekliğinde, önceki ve sonraki hayatlarında kaç kadın yaşar? Bir kadın kaç hayat yaşar? Dışardan çözülemeyen, anlaşılamayan bir gizem midir kadın; içinde neler, kaç dünya, kaç kurgu saklar? Bir kadın bu dünyaların ne kadarını açık eder, kaçını dışarıya açar? Bu dünyalar onun kaçtığı, onu özgürleştiren yerler midir yoksa içlerinde hapis mi olur, saklanır mı? 
Kadın nedir; öldüren mi yoksa yaratan mı, işçi mi yoksa evcil mi, kabus mu yoksa arzu mu, çöp kadar değersiz mi yoksa kutsal mı? Kadın bunların kaçıdır; hepsi mi? Bütün bu farklı dünyaları, kimlikleri, kişilikleri yaşantıladıktan sonra beyazperdeden çıkıp sahnenin tam merkezinde en temel, en korunmasız ve anonim haliyle, iç çamaşırlarıyla beliren, en önde oturan iki kadın seyirciden bir palto ile bir çift bot ödünç alan ve bunları giydikten sonra sahneden koşarak çıkan kadını tekrar film perdesinde gördüğümüzde, o içinde bulunduğumuz tiyatro binasının yanındaki sokakta koşmaktadır. Koşunun sonunda Antwerp’in yüksek binalarından birine ulaşır, tepesine çıkar, bir süre binanın kenarında oturur, etrafı seyredip saçlarını dalgalandıran esintiyi hissettikten ve arkasından gelip az uzağında duran köpekle bir süre bakıştıktan sonra döner ve kendini boşluğa bırakır. Beyazperdenin ardındaki sahne son kez aydınlandığında tekrar sandığı görürüz; bu sefer duvarları yavaş yavaş dışa doğru açılmakta, nihayet içini dışarıya açmakta, iç yüzeylerindeki bulut peyzajını dışarıya görünür kılmaktadır. Kadın ise o bulut peyzajının üzerinde, yüksekte, havada ağır hareketlerle, huzurlu bir şekilde uçuyordur.


gösteriyi alkışlarken

FC Bergman Ne Mobliez Mie’yi sinema ile tiyatroyu iç içe, eş zamanlı değil, ard arda, sekansiyel kullandığı bir kurguyla oluşturmuşlar; biri iki, diğeri üç boyutlu, ilki kayıt ikincisi canlı olan, kuralları, teknikleri bambaşka bu iki disiplinin birbirlerine değdiği noktaları ustaca birbirlerine teğellemişler ve ortaya özgün, bu anlatıya hizmet eden ve özgü bir biçim çıkarmışlar. FC Bergman’ın yapıtlarına içkin olan ince mizah ile hüznün, nihilizm ile coşkunun yine kol kola girdiği Ne Mobliez Mie seyretmesi keyifli, merak uyandırıcı, esrarengiz ve bir saatlik kısa süresiyle tadı damakta kalan bir yapıt. Dünya turnesine çıkmasını bekleyin, bir yerde mutlaka yakalın.

[Bu yazı 9 Ocak 2024 tarihinde unlimited'de yayınlanmıştır. 
Yazının, gösteriden fotoğraflar da içeren özgün haline bağlantıyı tıklayarak ulaşılabilir.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder