30 Nisan 2011 Cumartesi

çıplak ayaklar'dan iki çarpıcı iş


29 nisan dünya dans günü'nü çıplak ayaklar kumpanyası'nın iki işiyle kutladım: 20.00'de kumpanyanın atölyesinde "kontrol", 23.00'de maya sahnesi'nde "sen balık değilsin ki"

...

güneş batmış, gündüz akşama dönerken, etrafı tanımsız, eşdeğer bir loşluk kaplamışken, kargacık burgacık çukurcuma sokaklarından dolanıp girdiğiniz çıkmaz sokağın rüyalarınıza açıldığını düşünün; rüyalarınıza, kabuslarınıza, gölgenize, ruhunuza…

önümüzdeki hafta istanbul’da kukla festivali başlıyor; 14. kez.
öncesinde, dün akşam dünya dans günü’nü kutlamak için gittiğim çıplak ayaklar kumpanyası’nın “kontrol” adlı çalışması bana, “kukla”nın çağrıştırdığı oynatıcı-tanrı, kukla-birey, yöneten-başeğen, kontrol altında tutan-tutulan-başkaldıran kavramlarını hatırlattı. üç bölümlü işin gölgeli son kısmı ise, belki fazlaca serbest bir çağrışımla, miyazaki’nin başyapıtı “ruhların kaçışı”nı aklıma getirdi.
ayrıca; rüyalardan kabuslara, hayatta her türlü “asılı kalma” halinden, kaçış hissi ve kurtulma isteğinin katmanlarına (kendinden, görmekte olduğun rüyadan, bulunduğun çevreden, zorunda bırakıldığın duygulardan, …), her seferinde başlangıç noktasına geri dönmenin kaçınılmazlığından, yılmadan tekrar ve tekrar deneme cesaretine geniş bir spektrumda duyguları, halleri, durumları düşündürttü.

“kontrol” üç bölümlü bir iş. üç ayrı ışık tasarımıyla birbirinden ayrılan bölümlerde koreografi, aynı tema ve aynı cümleler etrafında gelişen küçük çeşitlemelerle ileriyor.
ilk bölümün tamamıyla rüya hissini yaratan alacalı, loş ışıklı atmosferinde, ikinci bölümün kabusvari beyaz ışık çıplaklığında, üçüncü bölümün gerçek ile suret, beden ile gölge arasındaki kah paslaşmayı kah gerilimi öne çıkaran ilüzyonist düzeninde “yorumcu” aslı öztürk’le birlikte kaybolmak, havalanmak, uzanmak, gerilmek, baş aşağı durmak, denge bulmak, bırakmak; bir yolculuğa çıkmak ama her seferinde başlangıç noktasına ve kuklavari kırık bacaklı -veya ayaklar öne uzatılmış- yerde oturma pozisyonlarına dönmek…

süresiyle kısa, çerçevesiyle sınırlı, çeşitlemeleriyle sıkmayan “kontrol” oldukça etkileyici bir iş; bir senfoni değil de, bir sonat dinlemiş gibi oluyorsunuz. müzik benzetmesini yapmışken, “kontrol”ü bu kadar etkileyici kılan, -koreografisi ve ışığının yanısıra- en önemli etkenlerden birinin canlı müziği olduğunu özellikle belirtmek isterim.

konsepti koyan, koreografiyi yapan ve bizzat yorumlayan aslı öztürk, uçuş efekti sistemini kullanan cihan kuşçu ve canlı müziği yapan gevende’den ömer öztüyen “kontrol”ün yaratıcı ekibi. ışık cem yılmazer’e, video cem gengönül’e ait.

dün akşam çak stüdyosundaki son gösteriydi. “kontrol” sezon içinde garajistanbul'da, talimhane’de de sahnelenmiş. olur da ilerde bir yerlerde yeniden karşınıza çıkar, kaçırmayın.

...



ilerleyen saatlerde, gece şehri ve caddeyi istila etmiş, kalabalıklar birbirlerine karşı yönde sel gibi kuvvetli ama nedensiz akarlarken; caddeye yanaşmış bir mekanda, maya sahnesi'nde kapsamlı dans günü kutlamalarının yeni bir etabı başlıyordu.

mihran tomasyan elinde bir bavulla geldi salona.
maya sahnesi'nin kalıcı gibi duran sahne-seyirci düzenini biraz zor da olsa bozmaya çalışan tomasyan sandalyelerle sınırlandırılmış eliptik bir halkanın tanımladığı boşlukta sergiledi işini.
happening - enstalasyon - performans sınırlarında gezinen çalışmasında ülkede işlenen cinayetler üzerinden serbestçe bellek, tarih, toplum kavramlarına değindi.

birilerinin sevinç, kahkaha sesleri diğerlerini katleden silah seslerine, savaşta patlayan, dağılan, saçılan topraklar, taşlar kalabalıkların rengarenk kutlama konfetileriyle dönüştü, örtüştü...
yerde yüzükoyun yatan "anonim" maktülün başını (beynini, düşüncelerini) temsil eden teyb bandı, halkayı çevreleyen bizlerin elllerinde boşluğun üzerinde sıkı bir ağ ördü; ülkede "düşünce/düşünme/düşündüğünü söyleme"nin düşünen/söyleyen açısından ortamı nasıl gerdiğini(!) vurguladığı gibi, mekanı yatay olarak ikiye bölerek performansçının hareket ederken hep eğilmesine neden, dik durmasına engel olan bu düzenlemenin ülkede bireyin yaşama-düşünme-nefes alma alanının nasıl engellediğini de betimledi. ama herşeyen öte; yerde yatan maktülle bizleri bağladı!

performans bittiğinde etraf yangın yeri miydi, savaş alanı mıydı yoksa bir kutlama sonrası dağınıklığı mıydı...
bir bavuldan bir ülke çıktı; toplumsal arkaplanıyla, geçmişiyle, şimdisiyle, kaybedilenleriyle, katledilenleriyle...

mihran tomasyan'ın haziran 2010′da paris peniche anako’da başladığı ve istanbul tamamladığı, ilk defa 18 eylül'de crr'de sahnelenen “sen balık değilsin ki” belki de son defa 1-27 mayıs 2011 tarihlerinde garajistanbul'da ilk defa düzenlenen "politik oyunlar festivali"nde seyirciyle buluşacak. kaçırmayın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder