2010-11 sezonunda bir tane daha “tek oyunculu, çok karakterli” bir oyun izledim. “yeni bir hayat için” yeni bir oyun değil; ilk defa 2000’li yılların başında sahnelenmiş, tiyatro boğaziçi’nin maya sahnesi’ne sahip çıkıp göçebelikten kurtulmasıyla birlikte bu sezon yeniden sahneye taşınmış.
uluç esen ile cüneyt yalaz’ın birlikte yazdıkları, cüneyt yalaz’ın oynadığı “yeni bir hayat için” ara dahil 100 dakikalık sürede mizahi bir dille günümüzün “ortalama” insanının portresini çiziyor; hayatını yenilemek için akla gelebilecek her türlü yolu deneyen kahramanın hikayesi üzerinden günümüz insanoğlunun doğayla, kültürle, sanatla, politikayla, parayla, bilişim teknolojisiyle ve çağımızın iletişim kanallarıyla hesaplaşması, karşı ve hemcinsleriyle ilişkileri komik tarafları öne çıkartılarak irdeleniyor.
cüneyt yalaz, oyunun kahramanı selim’e, selim’in farklı yaşlarına ve 40 yaşına gelinceye kadar başından geçen hikayelerdeki sayısız karaktere ustaca can veriyor. yalaz, kolaya ve tekrara kaçmadan her bir karaktere farklı mimik, jest ve konuşma özellikleri yükleyerek zor bir işin üstesinden geliyor.
hikayeler çok farklı mekanlarda geçtiği için sahnede üç ayrı ortam yaratılmış: masa-sandalye, sehpa-koltuk ve tam ortadaki sandık. sandık hem anlamsal olarak selim’in geçmişini cisimleştiriyor hem de mizansen olarak hikayelerdeki aksesuarların içinden çıktığı öge görevini görüyor.
“yeni bir hayat için” bu haliyle de sıkmayan, temposu düşmeyen ve oldukça keyifli bir oyun, ancak bir-iki kısa sahnesi çıkartılıp 70-75 dakika ve tek perde olarak kurgulansa daha yoğun bir duygu bırakırdı gibi geliyor bana.
tiyatro boğaziçi, her oyunlarında merkezine insanı koydukları konularıyla ve samimi, sıcak, doğal ve en “ortalama” seyirciyi bile kalbinden yakalayan oyunculuklarıyla dikkat çekiyor.
imkanlar elverseydi gönül isterdi ki, oyunlarını italyan sahnenin ayrımcı düzeninde değil de, dairesel sahnenin seyircileri oyunun ve “o anın” parçası haline getiren birleştiriciliğinde yaşantılayabilseydik…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder