eğer cennet varsa, eminim müziksiz değildir! cennete en yakışacak müziklerden biri dün akşam ıslak istanbul semalarını ısıttı. malili kora ustası ballaké sissoko ile fransız cellocu vincent segal eşine az rastlanır (mesela derya türkan ile renaud garcia-fons gibi) bir uyumla, birbirinden apayrı iki dünyayı, iki çalgıyı dingin, huzurlu ve aşkın bir müzikte birleştirdiler.
salon bütünüyle karartılmıştı, 90 dakika boyunca bizler için dünyada sadece sahnedeki ışıktan adanın içerisine yerleşmiş ve bizleri sıradışı birlikteliklerinin büyüsüne ortak eden iki bilge müzisyen vardı.
eve dönünce ilk işim, sissoko ile segal’in konser sonrası kuliste büyük bir alçakgönüllük ve sevgiyle imzaladıkları albümleri “chamber music”i cdçalarıma yerleştirip, konserin büyüsü devam ettirmek oldu.
cemal reşit rey konser salonu’nda 100 kişi kadardık. sanki bir aileydik. ben dahil çoğumuz daha önce bu ikiliyi dinlememişti, sissoko’nun çalgısı kora’yı bilen azdı. bis öncesi, seyircilerden birinin yüksek sesli isteği üzerine vicent segal ingilizce olarak kora’yı tanıttı bizlere; malzemesini, nasıl yapıldığını, kaç teli, kaç akoru olduğunu, nasıl öğrenildiğini… kabaktanmış, sissoko’nun konserde çaldığı yeni bir kora’ymış, pazarda berabermişler kabak seçilirken, ardından bütün pazara et dağıtılmış herkesin hayrını almak için, yapıştırıcı kullanılmadan kızgın güneşte şekil verilerek imal edilmiş, akort edilmesi uzun zaman alırmış, 20 telli 2.5 akorluymuş, okulu yokmuş, çocuklar kendi kendilerine öğrenirlermiş, öncelikle içten gelen bir ilgiye sahip olmaları beklenilirmiş, kimse çalmaya zorlanmazmış, çocuklar büyüklerinin koralarını gizli gizli çalarak, büyükler çocuklardaki kabiliyeti fark ederlerse usta-çırak ilişkisiyle öğrenirlermiş…
iki sene önceki muhteşem toumani diabaté konserinden sonra istanbul’da bu ikinci koralı konser de unutulmaz anlar yaşattı, kulağım(ız)da az rastlanır ve lezzetli bir tad bıraktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder