

borusan istanbul filarmoni orkestrası yönetimine böyle "bir kutlama"yı gerçekleştirdikleri için candan teşekkürler.
mehmet kerem özel'in hayata ve sanata dair yaşadıklarını, takip ettiklerini, tanık olduklarını ve izlenimlerini paylaştığı günlüğü. [for english version please visit danzon2017.blogspot.com.tr]
borusan istanbul filarmoni orkestrası yönetimine böyle "bir kutlama"yı gerçekleştirdikleri için candan teşekkürler.
bu eyleme dair milliyet gazetesi'nin haberi "PROTESTO" başlıklı yazımın yorumlar kısmında bulunmaktadır.
darısı önümüzdeki yılların 27 mart'larına!
tünel meydanı'nın tam ortasında devasa bir bavul var; içinde yok yok! gün içinde, 12.00-18.00 saatleri arasında içinde kaybolmaya, içindekileri keşfetmeye ve içine bundan sonraki durakları için istanbul'dan hatıralar bırakmaya açık bir bavul.
bavul'un sahipleri, bulgaristan'dan plovdiv drama tiyatrosu, cumartesi'ye kadar her gün 12.30-15.00 arası galatasaray'da başlayıp tünel'de devam eden "bavullar" gösterisini sunuyorlar istiklal caddesi'ne yolu düşenlere.
seas'teki oyunlar ilginç bir şekilde -belki de istenilenin/planlananın ötesinde- birbirleriyle ilişki kuruyor, bağlanıyorlar; tiyatro oyunevi'nin bekledikleri mekana ait olmaya çalışan figürlerinden "sorelle"nin evlenmek için aynı denizciyi bekleyen çaresiz kadınlarına ve "bavullar"ın, yukarda görüntüsü olan "tu doro" şarkısında bahsedilen, dora adlı kadının elinde tuttuğu ve içinde evlenme teklifi bulunan mektubun bir rüzgarla savrulmasıyla kadının yaşadığı çaresizliği konu alan şarkısına...
"bavullar" seas'in tam da hedeflediği, sokaktaki insanla karşılaşmayı sağlayan hoş bir performans. istanbul içinse, 2010 öncesi hafif bir ısınma turu...
"açlık"ın süre, denge ve içerik olarak tam merkezinde duran upuzun bir sahnesi var; uğur vardan 22 dakika sürdüğünü yazmış. filmin içerik olarak en geveze, biçim olaraksa en sade kısmı; bir masanın iki tarafında oturan iki kişi konuşuyorlar, açlık orucunu tartışıyorlar. sahnenin uzun bir kısmı tek çekim; ışık karşıdan geliyor, profilini gördüğümüz oyuncuların yüzleri kendi gölgelerinde kalıyor. her açıdan nefeskesici bir sahne!
sinema tarihinde yüzlerce hapishane filmi, onlarca da ira filmi olsa gerek; buna rağmen steve mcquenn "açlık" ile anlatılacak yeni şeyler bulmuş, yeni anlatma biçimleri yaratmış.
"açlık" taptaze, etkileyici, sert ve vurucu; her şeyi anlatmıyor, azaltıyor, boşluklar yaratıyor, aralarını doldurmayı seyirciye bırakıyor.
tevekkeli değil, aldığı onca ödül arasında cannes'da ilk filmlere verilen "camera d'or"un olması!
ne yazık ki, operamızda hangi temsilde hangi kastın oynadığı aylık programda belirtilmez. çok eskiden liste çıkardı, uzun zamandır bu geleneği bıraktılar. halbuki dünyanın bütün belli başlı opera evlerinin en vazgeçilmez uygulamalarından biridir bu; seyirci hangi akşam kimi seyredeceğini bilerek gider operaya. hatta, seçer! "bizim bütün sanatçılarımız birbirinden iyidir" deniyorsa, bence bu fazlaca iddialı bir görüş! ve maalesef de pek öyle değil.
"la traviata"yı bahsettiğim muhteşem kasttan (ipek-külekçi-günay) seyretmek şansa kaldı demektir. ben şanslı olanlardandım!
"infazcı no:14" bir iç savaş sırasında yaşananları anlatıyor. din ve ırk olgularının nasıl insanları/toplumları birbirine düşürdüğünden bahsediyor; yalın ve etkileyici bir dille! semaverkumpanya'nın bu yıl prömiyer yapan ve iç savaş olmasa da bir dikta rejimi ortamını konu alan "resmi geçit" adlı oyunu ile "infazcı no:14" arasında gerek atmosfer gerekse içerik olarak paralellikler kurmak mümkün; korku, acı, ümitsizlik, çaresizlik, yalnızlık, öfke, kaybolmuşluk..
bu iki orta-metraj oyun, "infazcı no:14" ile "resmi geçit" (yaklaşık olarak ilki 60, ikincisi 55 dakika sürüyor), 27 mart tiyatrolar günü vesilesi ile kocamustafapaşa'da tek biletle arka arkaya sahnelenecek. aynı tarife 28 nisan'da da enka oditoryumu'nda gerçekleşecek. kaçırmayın!
nisan'da beyoğlu'nda karşılaşmak üzere...
"noter" galata büyük hendek sokak 21 numara'da nisan başına kadar pazartesi geceleri açık. noterde işiniz olmasını beklemeden bir uğrayın derim...
penderecki çağımızın en önemli bestecilerinden biri. aynı zamanda orkestra şefi. onu istanbul'da canlı izlemek/dinlemek büyük bir şanstı bizler için. [yıllar önce istanbul müzik festivali'ne kalabalık bir orkestra ve koro ile gelmiş ve kendi bestesi olan destansı "leh requiemi"ni seslendirmişti. kendi adıma ne yazık ki, o zamanki klasik müzik ilgim çağdaş bestecileri merak edecek kadar geniş değildi. dolayısıyla o konsere gitmemiştim. seneler sonra, çağdaş müzik konusunda biraz daha bilinçlendiğimde, eski festival kitapçıklarını karıştırırken bu konserin sayfasına denk geldiğimde bayağı hayıflanmış, kendime kızmıştım o konsere gitmediğime!]