"bayrak" berkun oya tarafından yazılmış, yönetiliyor. dekor ve kostüm de oya'ya ait.
"bayrak" çok zeki bir oyun; kurgu açısından barındırdığı fikir (zamanda geri-ileri gidişler) yeni olmasa da yaratıcı.
tabii oyunun tek zeki tarafı kurgusu değil. berkun oya hem kelimelerle oynamasını çok iyi biliyor, sade ama vurucu diyaloglar yazıyor hem de "bayrak"ta seyirci için hoş, küçük detaylar hazırlamış; yazan-yöneten-dekor ve kostümü tasarlayan, kısacası neredeyse her şeyden sorumlu olduğu için de sahnelemeye bütünüyle hakim, ne istiyorsa, nasıl istiyorsa öyle tasarlama imkanı bulmuş. iyi ki de bulmuş, çünkü "bayrak" seyretmekten çok keyif alınan bir oyun, içeriği eğlenceli olmasa da!
2 perde 5 sahneden oluşan oyun iki farklı mekanda geçiyor: bir köy evinin bahçesi ve bir apartman dairesi. bu iki mekanı birbirine bağladığı gibi oyunun sahnelerini de birbirine bağlayan, her sahnede tekrarlanan küçük detaylar var; gözlerden akan yaşlar, içilen sigaralar, içkiler, bir tabak kiraz, turuncu bir battaniye. [oyundaki yazar karakterinin, yazmak istediği roman için aldığı sesli notlardan birinde kendi kendine "mekanların arasında paralellikler olsun ama fazla abartma" derken bir yandan da oyundaki turuncu battaniyeyi ellemesi çok hoş bir ayrıntıydı.]
apartman dairesinin duvarında asılı matador fotoğrafının iki parçalı olması, hem oyunun içeriğine hem de biçimine bir atıf sanki. içeriğine; çünkü iki erkek kardeş birbirini takip eden -ama arasına 15 dakikalık ara giren- iki sahnede genç kadın ile, matadorun boğayla oynadığı gibi oynuyorlar!
fotoğraf ile oyun arasındaki biçimsel paralelik ise; nasıl iki parçalı fotoğraf birleştilirdiğinde matadora dair daha geniş bilgimiz olursa, oyunun da farklı zaman dilimlerinde geçen parçalarını birleştirdiğimizde bütününe dair fikir edinmiş oluyoruz; "yap-boz" tamamlanıyor. ve hatta, oyunun sonunda ilk sahneyi tekrar seyretmek istiyor insan.
[oyunun rejisine dair tek eleştirim; zekice yazılmış olan metnin, seyirciyi zeki ve dikkatli yerine koymaması oldu; sahneler içindeki diyaloglardan zaman dilimlerine dair ileri-geri gidişler rahatça belli oluyorken, bir de dekor içindeki çerçevelere "üç gün önce", "yarım saat sonra" gibi açıklayıcı tabelalar koymak biraz fazla değil mi!]
son bir paragraf da oyunculara, çünkü çok çok iyiler.:
köksal engür ve ayten uncuoğlu çoktan ustalıklarını kanıtlamış iki oyuncu. ali atay, yazar berkun oya ile birlikte tiyatro krek'in kurucusu; "yangın duası"nda ara-karakter olarak muhteşemdi, burada da iyi. kent oyuncuları'ndan aşina olduğum okan yalabık ve -sanki hep biraz kendini mi oynuyor, yoksa ona hep benzer roller mi teklif ediliyor hissiyle seyrettiğim- bartu küçükçağlayan da başarılılar.
oyunun "nefes kesen" oyuncusu ise genç kadın'da canan ergüder; her açıdan çok zor olan bir rolün/karakterin altından bu kadar mı iyi çıkılır! demek ki toprağı çok sağlam; sesini kullanımı, diksiyonu ve fonetik netliği, oyun boyunca hiç düşürmeden dengelediği duygusal ve fiziksel performansı, her şeyi evet her şeyi çok iyiydi. canan ergüder'i ilk defa izledim ve hayran oldum.
berkun oya yeni oyunu için bir beş yıl daha bekletmesin bizi!
18 Mart 2009 Çarşamba
sahnede sıkı bir polisiye hikaye!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder