15 Nisan 2011 Cuma

film festivali 30 izlenim 11: uyarlamalar



bu seneki yarışmada son yılların iki önemli edebiyatçısından film uyarlamaları var: haruki murakimi’nin ilk romanı “norwegian wood”u tran anh hung, wajdi mouwad’ın “incendies”ini denis villeneuve beyazperdeye taşımışlar.

lübnan asıllı kanadalı oyun yazarı wajdi mouwad’ın bir üçlemenin birinci halkası olan “incendies” sahne üzerinde arasız yaklaşık üç saat süren bir tiyatro oyunu. herhangi bir mouwad oyununu daha istanbul sahnelerinde türkçe seyretmiş değiliz, ancak meraklısı geçtiğimiz kasım ayında düzenlenen hollanda günleri kapsamında rotterdam’dan ro theater’dan bu oyunu flemenkçe - türkçe üstyazılı olarak cemal reşit rey konser salonu’nda izleme imkanına sahip olmuştu. o zaman izlenimlerimi yazmıştım; bence 2010-2011 sezonunda istanbul sahnelerinde oynayan en iyi yapımdı. o heyecanla, filmi dört gözle bekler olmuştum; hele de filmin kanada’da bir sürü ödül aldığını ve imdb notunun oldukça yüksek olduğunu öğrenince daha da beklentim artmıştı.

dennis villeneuve’ün fim uyarlaması beni uçurmasa da, hayal kırıklığına da uğratmadı. yönetmenin bence en büyük başarısı, bir tiyatro yapıtından uyarlandığı anlaşılamayacak kadar sinematik bir film olması.

belki de esas başarı, böyle bir uyarlamaya imkan sağlayacak kadar geniş, açık ve çok katmanlı bir tiyatro yapıtı ortaya koyan wajdi mouwad’da.mouwad’ın film sürecine hiç karışmaması, yapıtını villeneuve’un ellerine telim edip istediği kullanma izni vermesine ayrıca tebrik edilesi. neticede, villeneuve bu güveni boşa çıkarmıyor; senaryoyu da yazmış olan villeneuve kolaycılığa kaçarak rahatlıkla dramatik olabilecek, izleyicisini kahırdan ağlatabilecek, tecavüz sahnesiyle şoke edebilecekken, hiç bu kulvarlara girmeden, mesafeli ancak etkiyi ve duyguyu da elden bırakmadan, üç saatlik oyunu derli toplu bir 130 dakikaya indirmiş. zamanda serbestçe ileri geri gidişlerle oluşturulmuş girift kurgu, oyunda da mevcut; ancak villeneuve filmine -episodlaştırmadan- ara başlıklar yerleştirerek, çok karakterli, çok mekanlı ve geniş bir zaman dilimine yayılmış hikayeyi kolay kavranabilir, anlaşılır kılmış.

çoğunlukla ters-ışıkla çekilmiş, yüz ifadelerinin zor seçildiği karanlık görüntülerden olan sinematografi çalışmasında, geçmişin bilinmezliğini yaşayan -ve araştıran- ikizlerin kaybolmuşluğunu hissetmek mümkün.
nietzsche’nin bir şiirinin kullanıldığı müzik oldukça başarılı. radiohead'ın hüzünlü şarkısı da film için özel bestelenmiş gibi.

umarım villeneuve’ün filmi yarışmadan eli boş çıkmaz. ama esas dileğim bir an önce şehrimde başarılı bir wajdi mouwad yapımı izlemek; istanbul şehir tiyatroları üçlemeyi sahnelemeyi neden programına almaz ki!


“yeşil papayanın kokusu” ve “bisikletçi” ile yıllar öncesinden hayran olduğum estet tran anh hung’un yine şiirsel ve estetik seviyesi yüksek yeni filmi, murakami uyarlaması “imkansızın şarkısı” hakkında, vizyona girince bir kere daha seyrettikten sonra bir şeyler yazmak istiyorum; çünkü “lütfen cep telefonlarınızı kapatarak seyredin” diye uyarı yaparak festivalde filmini sunan tran anh hung’a nispet yapar gibi film boyunca arka tarafımda 3-4 farklı kişi ağızlarını kapamadan bol sesli patlamış mısır yediler; sessizliğin öne çıktığı sahnelerde patlamış mısırcılar koro gibiydiler! tabii tran anh hung nereden akıl etsin “patlamış mısır da yemeyin lütfen” demeyi, o kadarını tahmin etmemiş olmalı!

dolayısıyla filmi vizyona girdiğinde, sakin olma olasılığı yüksek bir salon, gün ve saatte tekrar izledikten sonra yazacağım; tran anh hung’un hassasiyetine saygımdan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder