17 Ekim 2019 Perşembe

on soruluk sohbetler 02: karine ponties

Bu söyleşi dizisinde; evimize gelen çoktandır görmediğimiz bir misafir ile sohbet eder gibi, 23. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında şehrimize bir sahne yapıtıyla konuk olacak uluslararası yönetmen ve koreograflarla konuşarak, onları ve yapıtlarını yakından tanımak istedik. Sıradaki konuğumuz Karine Ponties.

Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel



Maurice Bejart’ın Mudra okulundan mezun olan Fransız koreograf ve dansçı Karine Ponties 1995’te Brüksel’de kurduğu Dame de Pic adlı topluluğu ile sayısız yapıta imza attı. Ponties 2016’da Ballet Moscow (Moskova Balesi) topluluğu ile sahneye koyduğu ve 2017’de Rusya Altın Mask ödülü alan Her Yol Kuzeye Çıkar (Every direction is north) adlı yapıtıyla Tiyatro Festivali için İstanbul yolundayken…

Sizce dansın özü/ruhu nedir? Çağdaş dansı bugün nasıl tanımlarsınız? 
Vücudun yalan söyleyemeyeceğine şiddetle inanıyorum! Bu yüzden bana göre dans etmek tam bir bağlılığı ve dünyayı nasıl tercüme ettiğimizin sürekli sorgulanmasını gerektiriyor. Koreografik yazımın her zaman bedenden geldiğini, bu nedenle de her zaman her biri kendi “yazılarını” içeren bireylerle ilişki kurmaya ve çalışmaya ihtiyaç duyulduğunu düşünüyorum. Mevcut dilleri tercüme etmeye ve dolayısıyla yeniden yazmaya çalışan hayvan-benzeri partisyon süreçleri: sesler, kelimeler, jestler, renkler ve sahnede kendini gösteren, dünyanın fazlalıkları. Dönüştürülecek hammaddeler. Diğer insanların arasında insanlar olarak, dünyadaki kendimizi değil, içimizdeki dünyayı tercüme etmek üzere. Bedenleri gittikçe daha da yüklü ve aykırı buluyorum. Onlar dünyanın şiddetini içeriyorlar. Tamamıyla dansla meşgul olduklarında, dansın kendisinde bunu hissediyorum. Ancak o kadar çok, bir şekilde konforlu suların peşinde gezinen ve daha revaçta olan başka çağdaş dans formları var ki... Ben bu duruşa katılmıyorum. Dans, bana göre, dünyayı yaşamanın ve tercüme etmenin şiirsel yollarından biri. Şiiri; genellikle onunla ilişkilendirilen büyüleyici bir süsleme olarak değil, dünyada olmanın ve dünya hakkında düşünmenin radikal ve uzlaşmaz tezahürü olarak düşünüyorum. Hayatın tüm düzeylerinde sonuçlar doğuran: sosyal, ahlaki ve politik. Şiir, bilinmeyene ve beklenmeyene tamamen açık olan, her türlü kapalı anlamı reddeden ham bir bilinçlilik halini tanımlar. Şiirsel olmak politik olmanın bir yoludur. Belki bir gün şiir dünyayı kurtarabilir?

Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl? 
Eğer sanat tekilliğin geliştirilmesine, beslenmesine bağlıysa, elbette ötekilerle, yani yüz yüze geldiklerimizle diyaloga girmenin en iyi yoludur çünkü karşılaşmalar ancak ortada bir fark varsa mümkün olabilir – benzerlik beraberinde sadece kayıtsızlık getirir.

Dünyanın mevcut durumunu her anlamda göz önünde bulundurduğunuzda, bir sanatçı olarak sizin için en önemli ve acil sorun nedir? 
Yaratıcı süreç; inancın, bir yükümlülüğün, bir kesinliğin, özellikle de çalışmanın kendisine duyulan bir ihtiyacın kilit olarak ortaya çıktığı andır. Her yeni yapıtımda, dünyayı keskin ve sonsuz bir sorgulamaya tabi tutarken, buna yeni biçimler bulmaya gayret ediyorum ve böylece seyircileri de harekete geçirmeye çalışıyorum. Bu formlar nasıl ortaya çıkıyor? Aradığım şeyi, gerçekten de tam olarak ne olduğunu bilmeden, malzemenin kendisinde buluyorum. Kompozit ve katmanlı, binlerce olasılıkla doygunlaştığı için sanılandan daha da zengin olduğu ortaya çıkan bir malzeme. Ve böylece bizim işimiz, malzemenin içinde fısıldamakta olan o sesi kavramak ve onun çıkış yolunun önünü açmak. Sonrasında özgürleştiklerinde, 'doğru' olan sanatsal bir biçimi elde etmeleri için her türlü olasılığı denediğimiz, bozduğumuz ve yeniden yaptığımız, bu işin doğası nedir?

Bir yapıt üzerinde çalışırken, hangi kaynaklar size ilham veriyor? Rüyalarınız işlerinizde rol oynuyor mu? 
Resim, sinema, edebiyat, fotoğraf ve animasyondan ilham alıyorum. Çok ender olarak da dansın kendisinden. Ama özellikle animasyondan. İllüstrasyon ve animasyon, yapıtlarımda her zaman özel bir yer işgal ettiler. Kendimi bildim bileli Jan Svankmajer, Stasys Eidrigevicius, Yuri Norstein, Alexandre Petrov, Gianluigi Toccafondo, Albin Brunovsky, Vladimir Kokolia, Stefano Ricci, Thierry Van Hasselt ve Stefan Zsaitsis araştırmalarım için tükenmez kaynaklar ve çoğunlukla başlangıç noktaları oldular. İllüstrasyon ve animasyon beni çok müstesna evrenlerle tanıştırıyorlar. Beni büyülüyorlar çünkü hareket halindeki bir düşünce gibiler. Ve de bakışların ve bakış açılarının bir hikayesi. Genellikle birçok yaratıcıya özgü ortak bir ifade aracı ve aynı zamanda tüm kültürlerde var olan bir tür evrensel diller. İllüstrasyon ve çizimin en büyük gücü, çizginin bizi hayal gücümüze doğru iten kırılganlığı ve hayal gücünün içine dalmamıza izin veren samimi karakteridir. Bu eserler, içine sokulduğumuz veya içinde acele etmeden zaman geçirdiğimiz, sıra dışı olanı ve abartılı olanı ortaya çıkaran kıvrımlar, sırlar barındırıyorlar. [Bunlar] aşikar bir hafifliğe sahip sanat eserleri, ancak aynı zamanda, içlerinde gizlenmiş hikayeler, karakterler, teselli, kendini kaybetmeye ve düşünceye yol veren öğelerin - sırlar, şekilsiz resimler, yüzler, umulmadık şekiller - çağrışımlarını barındırdıkları için cezbeden, sorgulayan, göze ve bakışa hitap eden eserler. Çizimler, yaşayan ve gayet canlı malzemelerle dolup taşıyor. Beni bir dinleme şekliyle, bir bakış açısıyla ve bir düşünme şekliyle, bir bakış ile karşı karşıya getirirler bu da kendi evrenimi ve yaratıcı sürecimi sarsar ve zenginleştirir. Animasyon filmleri bence hareketin büyüsünü yakalıyorlar. Bir şekilde koreografik yapıta çok benziyorlar. Oynama ve oyun yoluyla, heterosit parçacıklar bir araya geldikçe aniden şekil alan kaos ve çeşitlilik. Animasyon sinemasında da, bütün koreografik araştırmalarımda olduğu gibi, biz kurgulama ve metaforlar yoluyla gerçekliklere kafa tuttukça şiirsel gerçeklik hayat bulur. "İmgeler aklın saf yaratımlarıdır. Onlar bir kıyaslamadan ortaya çıkamazlar, daha ziyade iki, az çok birbirine uzak gerçekliği yan yana getiren bir eylemden doğarlar [...].Bu iki gerçeklik arasındaki ilişki ne kadar uzak ve dengeli olursa, tasarlanan imge o kadar daha güçlü olacak, daha fazla duygusal bir güce sahip çıkacak ve şiirsel bir gerçeklik yüklenecektir." -Pierre Reverdy Rüyalarımın ilham kaynağım olduğunu sanmıyorum. İlham kaynağım olan şey ise içinde yaşadığım dünyayı nasıl tercüme ettiğim.

Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmış olduğunuz bir yapıta adını vermeye ne zaman karar veriyorsunuz?
Hiçbir zaman aynı şekilde olmaz. Bazen yapıt henüz daha bitmeden bir adı vardır, bazen de belirlenen son şeydir yapıtın adı. 

"Ustam" olarak tanımlayabileceğiniz sanatçı(lar) ya da fikirlerinden etkilendiğiniz kişi(ler) var mı, varsa kim(ler)?
Buster Keaton, Tadeusz Kantor, Pina Bausch, Yuri Norstein, Jan Svankmajer ve çocuklar...

Söyleşinin devamını okumak için tıklayın: unlimited

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder