Bu akşamki gösteriden sonra, Pina Bausch'un 10. ölüm yılını anmak amacıyla, dansçılar ve piyanoda Matthias Burkert ile "Pina Bausch için bir Akşam" isimli etkinlik düzenlenecek. Kısmetse ben de orada olacağım, “bir Pina Bausch yapıtı” seyretmek için ilk defa Wuppertal’e gidişimin tam tamına 15. yıldönümünde.
Yapıt ve anma etkinliği hakkında ilerde tabii ki yazacağım, ancak şimdi sizleri 14-15 eylül 2019 tarihlerinde hayatımın en unutulmaz akşamlarından ikisini geçirdiğim Katanzaro'daki "Seit sie" gösterimleri izlenimlerim ve yapıt hakkındaki "yenilenmiş" eleştiri yazım ile başbaşa bırakıyorum.
Yazımı dileyen ilk defa yayınlandığı Tiyatro Tiyatro Dergisi'nden okuyabilir, dileyen buradan.]
Fotoğraf: Julian Mommert
Bausch hayattayken İtalya ile sıkı ilişkiler içindeydi; İstanbul esinli yapıtı ‘Nefes”in (2003) de bir parçası olduğu “Kentler ve İnsanlar” dizisinin ilki “Viktor”u 1986 yılında Roma’dan esinlenerek yaratmıştı. Bausch Roma için 2000 yılında başka bir yapıt daha üretmişti: “O Dido”. Topluluğuyla düzenli olarak İtalya’nın bir çok şehrine yaptığı turnelerin yanısıra; 1980 yılında ilk uluslararası ödülünü İtalyan Dans Eleştirmenleri Birliği’den alması, ünlü İtalyan film yönetmeni Federico Fellini’nin 1983 tarihli “Ve Gemi Gidiyor” (E la nave va) filmindeki oyunculuğu, Palermo esinli “Palermo Palermo” (1989) ve Bologna’dan Floransa’ya İtalya’daki bir çok akademi ve üniversiteden Onursal Doktora ünvanı almış olması Bausch’un İtalya’yla olan bağlarını güçlendiren unsurlardı. Bu nedenle bu yıl İtalya’nın bir çok kurumu Bausch’u anma etkinlikleri düzenlediler. Örneğin 1981 yılından beridir sayısız kere misafir olduğu Venedik La Fenice Tiyatrosu bu yaz boyunca Bausch ve topluluğunun bu tiyatroda yaptıkları turne gösterileri esnasında çekilmiş fotoğraflardan ve özgün afişlerden oluşan bir sergiyle selamladı unutulmaz sanatçıyı.
Pina Bausch - Venedik Yılları Sergisi
(Fotoğraf: Mehmet Kerem Özel, Venedik La Fenice Tiyatrosu, Temmuz 2019)
Katanzaro’da ise; açık prova, Bausch dansçıları tarafından verilen atölye çalışması, antropolog ve fotoğrafçı Patrizia Giancotti’nin Bausch’un sanatı ile Tarantismo arasında ilişki kuran “Bedenin Sınırlarının Ötesinde” isimli sergisi, Bausch hakkında kitaplar yazmış olan Leonetta Bentivoglio’nun Papaioannou ile söyleşisi, Wim Wenders’in “Pina” filminin gösterimi ve Bausch hakkında bir belgesel çekmiş olan gazeteci Elisa Guzzo Vaccarino’nun “Pina’nın Ortaya Çıkardığı İzler” başlıklı konferansından oluşan kapsamlı anma programının en önemli etkinliği “Ondan beri” idi.
“Ondan beri”, Bausch’un ani ölümünden yaklaşık 8 yıl sonra, topluluğa dışardan atanan ilk genel sanat yönetmeni Adolphe Binder’in Yunan yönetmen Dimitris Papaioannou’yu davet etmesiyle gerçekleşen ve aynı zamanda topluluğun repertuarındaki, Bausch’unkiler dışında, bir akşamın bütününü kaplayan ilk yapıt olma özelliğini taşıyor. Mayıs 2018’de Wuppertal’de ilk defa sahnelendikten sonra 2018-2019 sezonunda Amsterdam, Atina, Londra ve Paris’e turneye giden “Ondan beri” Catanzaro’daki Politeama Tiyatrosu’ndaki bu gösterimleriyle İtalya prömiyerini yapmış oldu. İKSV sayesinde İstanbul seyircisi nasıl Bausch’u şehrimize yaptığı dört turne ve şehrimizden esinlenerek tasarladığı “Nefes” ile çok iyi tanıyorsa, Papaioannou’ya da aşina. Yunan yönetmen son dört yıldır dünya çapında tanınmadan çok önce, 2000 yılında, başyapıtlarından biri sayılan “Medea” ile İstanbul Tiyatro Festivali’nin açılışını yapmıştı. Hatta İstanbul’daki o gösteriler, sanatçının 19 yaşındayken dans öğretmeninin verdiği bir video kasetten seyrettiği “Café Müller”den beridir hayranı olduğu Pina Bausch’la şahsen tanışmasına ve Bausch’un “Medea”yı seyretmesine vesilesi olmuş. Çünkü o yılki festivalde “Medea”dan bir hafta sonra Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon’a Pina Bausch da “Masurca Fogo” ile konuktu.
“Ondan beri” adlı yapıtın başlığındaki üçüncü şahıs “o” Almanca’da dişil haliyle (“sie”) kullanılmış. “O” büyük ihtimalle Pina Bausch’u imliyor ve dolayısıyla yapıtın başlığını "Pina'nın yokluğundan bu yana” veya “Pina vefat ettiğinden beri" gibi formüle etmek mümkün. Papaioannou bize bu yapıtla Pina’nın aramızdan ayrılışından bu yana dansçılarının hayatından, hatta biz seyircilerinin hayatından akıp geçenleri ortaya koyuyor sanki, tabii ki en çok da kendi hayatından. Papaioannou “Ondan beri” ile; hayranı olduğu ve vefat etmiş olan bir sanatçının topluluğuyla çalışırken kendi yolunu bulmasının ve ilerlemesinin ne kadar çetrefil bir durum olduğunu, hatta belki bazen tökezlediğini, yani bütünüyle bu süreci anlatıyor. “Ondan beri” sadece bu kadarla da kalmayıp genel olarak; insanlığa, insan olmaya, yaratmaya, yoktan var etmeye, tasarlamaya ve bütün bu varoluşsal süreçteki bıçaksırtı gerilimi ortaya koyuyor. Papaioannou’nun bu yapıtı hem matematiksel anlamda şahane kurgulanmış ve yapılandırılmış, yani Apolloyen anlamda akılcı, hem de dalga gibi yükselip alçalan müthiş bir duygu yoğunluğu barındırıyor, yani Diyonizyak çoşku ve esrimeden de mahrum değil.
Papaioannou tanrının/yaratıcının insanı/yaratılanı kendi suretinde yaratması/ortaya çıkarması gibi, bir üçleme olarak tanımlanabilecek son üç yapıtında, ki bunlar "Primal Matter" (2012), "Still Life" (2014) ve "The Great Tamer" (2017), dansçıları birer figür gibi kendisinin kopyaları olarak yaratmış, hatta bazısında sadece tek bir kopya değil, çoğaltmıştır. Papaioannou benzer bir strüktürü “Ondan beri”de de kurguluyor. Yapıtın kadrosundaki yaşca büyük ve bizzat Bausch’la çalışmış dansçıları “yaratıcı” olarak tanımlayıp Bausch’u ve kendisini andıran kopyalara dönüştürüyor, Bausch sonrası topluluğa katılmış genç dansçıları ise “yaratılan” olarak tanımlıyor.
Yıllar boyu Bausch’la çalışmış Ruth Amarante ve Ditta Miranda Jasjfi kostümleri ve hal ve tavırlarıyla Bausch’la en çok özdeşleşmiş imgeyi canlandırıyorlar: "Café Müller"in (1978) uyurgezer kadınını. “Danzon" (1995) adlı yapıtındaki 10 dakikalık solosunu saymazsak Pina Bausch'un ölümüne denk bizzat dans ettiği tek yapıt olmasının yanısıra, onun, en ünlü ve ikonik yapıtı olan “Café Müller”deki, üzerinde ince bir gecelik, gözleri kapalı, saçları açık, uyurgezer ya da uykudaymış gibi haliyle en bilindik sahne imgesi. Hatta bu yapıtın son sahnesinde uyurgezer kadının omuzlarına yerleştirilen kahverengi kalın paltoya benzer paltoları da Amarante ve Jasjfi “Ondan beri”nin bazı sahnelerinde omuzlarında taşıyorlar.
Bausch dönemi dansçılarından Franko Schmidt ise, daha önce yıllarca bıyıksız olmasına rağmen, Papaioannou'nunkini andıran ince bir bıyıkla onun kopyasına dönüştürülmüş adeta.
Yapıtın kadrosundaki eski dansçılardan sonuncusu, 1998’deki İstanbul turnesinden beridir sahnede seyrettiğim Michael Strecker ise ilk defa sakallı. Sakalı ve kıdemiyle Strecker kimi temsil edebilir diye düşünürken, Papaioannou’nun neredeyse her röportajında referans verdiği, “Ustam” dediği ünlü Yunan ressam Yannis Tzarouchis aklıma geldi. Fotoğraflarına bakınca Tzarouchis’in gerçekten de çoğunlukla sakallı olduğunu gördüm. Böylece “Ondan beri”nin bir çok sahnesi ve selam sırasındaki düzen benim için anlam kazandı.
Örneğin yapıtın hemen başlangıcında, sakallı adam (Strecker) geniş bir masanın başında çalışır; keser biçer, eliyle düzeltir, biçim verir, siyah bir sandalye yaratır ve getirir sandalyeyi sahnenin en önüne ortasına bırakır. Sonra masada çalışmaya devam eder ve kendi gibi giyinmiş, koyu renk takım elbiseli, beyaz gömlekli, kravatlı genç bir adam yaratır. Bausch’un ölümünden sonra topluluğa katılmış genç dansçılardan Jonathan Fredrickson’un canlandırdığı genç adam sahnenin önüne gelip, onu yaratan sakallı adamın bıraktığı sandalyeyi alır ve ters çevirir, arkalığından zemine yerleştirir ve üzerine çıkar; kollarını açarak bıçaksırtı bir dengede, her an düşme olasılığında, ağırlığını ve dengesini iyi ayarlayarak dakikalarca öyle kalır. Genç adam tam da insan olarak ondan bekleneni yapmıştır; ona verileni yorumlamış, hayatı tersine çevirmiş, hayata başka bir açıdan bakmıştır, bunu yaparken de tabii ki bıçak sırtı bir denge ve gerilimdedir. Yapıtın sonlarına doğru bir sahnede ise aynı genç adam tekrar aynı şekilde sandalyede dengede durmaya çalışır, ancak bu sefer ters dönmüş sandalyenin oturma yerinde genç bir kadın (yine Bausch sonrası topluluğa katılanlardan Brenna O’Mara) uzunlamasına yatmaktadır. Dolayısıyla genç adamın işi daha zordur bu sefer, ama başarır; genç kadın ile genç erkek birlikte dengeyi sağlarlar. O’Mara ile Fredrickson yapıt boyuncaki farklı sahnelerde, bazen çırılçıplak da olarak, adeta kadın ile adamı, Havva ile Adem’i temsil ederler.
“Ondan beri”nin son sekansında ise; Tzarouchis’i imleyen sakallı adam (Strecker) sahnenin en gerisindeki dağın tepesine çıkıp bir gölge gibi orada ayakta dururken, Bausch’u imleyen kadın (Amarante) aynı dağın yamaçları arasındaki bir yarıktan yavaş yavaş kaybolmaktadır. Papaioannou böylece, sanatını en çok etkileyen iki figürü son sahnede birleştirmiştir adeta. Ama tabii bu iki figür bütün dünyayı yaratan eril ve dişil tanrılar da olabilir doğal olarak; toprağın bağrındaki Kibele ile dağların tepesindeki Zeus gibi.
Gösterinin sonundaki selamda ise, Papaioannou’yu sahneye davet eden her seferinde Michael Strecker, yani sakallı dansçı. Halbuki bilindiği gibi, selamda sahne arkasından birisi sahneye davet edilirken zıt cinsler tercih edilir. Papaioannou “imge kopyalama oyunu”nu yapıtın selamına bile taşır; gerçek hayatta ona el veren, onu yetiştiren Tzachouris’i temsil eden Strecker tarafından selama çağrılır.
Papaioannou’nun bu yapıtının Bausch’un biçimsel estetiğiyle ve içeriğiyle örtüştüğü noktalar var: Kadın ve erkeklerin gece kıyafetleri içinde olmaları (Kostüm tasarımı: Thanos Papastergiou) , etkili, görkemli ve işlevsel/dönüşen bir sahne tasarımı (Sahne tasarımı: Tina Tzoka), Wagner’den Giya Kancheli’ye, Bach’tan Wayne King’e, Mahler’den Tom Waits’e farklı müzik türlerinden seçilmiş parçalardan oluşan eklektik ses dünyası, mikrofonla yükseltilmiş ve bozulmuş sesler yaratılması (Ses tasarımı: Thanasis Deligiannis), sahneyi kendi gerçekliğinde bir mekan olarak kabul edip orada bir yaşamın yaratılması, basit bir hareketten doğan ve bütün topluluğun birlikte yaptığı bir koreografi, ilüzyon tekniklerinin kullanımı, dişil ve eril çağrışımlar yapan objelerin kullanımı, sandalye kullanımı, kadın-erkek ilişkileri, uçma fikrinin hareket tasarımına yansıtılması, kesif bir kara mizah ve ironi.
Papaioannou’nun Bausch’tan farkları da var doğal olarak: Söz kullanmamak, Yunan mitolojisinden, Hıristijan anlatısından, sanat tarihinin ünlü tablolarından ve sinemadan alınmış imgelere ve figürlere yapılan görsel göndermeler, yaratıcı-yaratılan arasındaki ilişki, bedenin parçalara ayrılarak başka bedenlerdeki parçalarla birleştirilmesi, objelerin imgeler olarak kullanılarak kendileri dışındaki başka şeylerin simgeleri haline getirilmeleri.
Fotoğraf: Julian Mommert
Papaioannou “Ondan beri”nin sunuş yazısında “Bu, Pina’ya bir aşk mektubu. Varolduğu ve insanlık tarihine kalıcı bir iz bıraktığı için ona bir teşekkür notu” diyor. “Ondan beri” Bauschyen tarafları olan, ama aynı zamanda tipik bir Papaioannou yapıtı. Papaioannou kendi bakışından ödün vermeden Bausch’a yaklaşıyor, ve ona adeta bir hommage hazırlıyor.
Yıllardır merak ederdim; Atina’ya çok sık turneye gitmesine, uzun yıllardır topluluğunda Yunan bir dansçı (Daphis Kokkinos) olmasına ve bu dansçı son yıllardaki yapıtlarının üretim sürecinde çoğunlukla onun asistanlığını yapmış olmasına rağmen Pina Bausch neden “Kentler ve İnsanlar” serisinde “Bir Atina Yapıtı” tasarlamadı diye. Papaioannou; Bauschyen nitelikleriyle, ara sıra duyulan Buzuki tınılı folklorik Yunan müziğiyle, topluluğa yaptırdığı soyutlanmış sirtaki hareketleriyle ve sahnenin en gerisinde kalın sünger şiltelerin üst üste yığılmasıyla oluşturduğu Akropol’üyle Bausch’un "Bütün Yapıtları" arasındaki “Eksik Atina Yapıtı”nı ortaya çıkarmış sanki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder