(fotoğraf: mehmet kerem özel, arter-istanbul, 13.10.2019)
geçtiğimiz haftasonu, 12-13 ekim 2019 tarihlerinde istanbul'un yeni çağdaş sanat müzesi arter'e koreograf/dansçı noé soulier konuktu. soulier arter'in performans programı'nın "kutlama" başlıklı birinci bölümü kapsamında "performing art" adlı işini sundu. iki gün ikişer seans olarak sergilenen "performing art"ın yanısıra soulier bir de konuşma yaptı ve ardından soruları cevapladı.
noé soulier genç fransız koreograflar arasında önemli bir yere sahip. soulier klasik bale eğitimi aldıktan sonra keersmaeker'in p.a.r.t.s.'ında okumuş.
onun, theatre de la ville -paris’in düzenlediği koreografi yarışması danse élargie kapsamında ödül almış "petits perceptions" adlı çalışmasını, "d’un pays lointain" ve "le royaume des ombres" adlı diğer iki işiyle birlikte 2011'de theatre des abbesses'de seyretmiştim.
sezon başında, arter performans programında istanbul'a geleceğini öğrenince heyecanladım.
"performing art" bir dans işi değil, ancak koreografik bir çalışma. soulier işini "koreografik sergi" olarak tanımlıyor.
arter'in sevgi gönül oditoryumu, seyirci platformları kaldırılarak hemzemin hale getirilmiş, yani bir nevi kara kutuya dönüştürülmüş. soulier bu mekanın ortasına artı şeklinde beyaz yüksek bir duvar kompleksi yerleştirmiş.
bu duvar kompleksinin oluşturduğu her bir L sırayla sergi alanı olarak kullanılıyor, biz seyirciler de bir L’deki ışıklar sönüp diğer L’de ışıklar yanınca durduğumuz yerden hareketlenip diğerine gidiyoruz.
bizim L’lerde seyrettiğimiz, soulier'in arter'in koleksiyonundan seçtiği yapıtlar. ancak bu yapıtlar biz bir L’ye gittiğimizde orada değiller; ikisi müze görevlisi dördü müzenin devamlı olarak çalıştığı bergen international lojistik firmasının görevlisi olmak üzere altı kişi tarafından L'lerden birinin tanımladığı alana taşınıp sergilenmeye hazır hale getiriliyor, yani kuruluyorlar.
kurulan yapıtların çoğu performans süresi boyunca kuruldukları yerde kalıyor, bir-iki tanesi ise kurulduktan bir süre sonra kaldırılıp yerine başka bir yapıt kuruluyor.
L kurulum alanlarındaki anlam her yeni yapıtla ve de o yapıtın daha önce kurulmuş olanlarla ilişkisiyle, aralarında yakalanan akrabalıklarla veya karşıtlıklarla dönüşümlere uğruyor; bu ilişkiler ve dönüşümler biçimsel anlamda da olabiliyor, içeriğe dair de. örneğin sesi kullanma fikri bağlamında birbirleriyle söyleşen yapıtlar aynı L alanda karşımıza konuyor, başka bir L’de ise beden ön planda, bir diğerinde organiklik, sonuncu L ise meta bakış açısıyla tam da bu gösterinin varoluş fikrini kapsıyor.
birilerinin gelip bir şeyleri kurması fikrinin kendisi zaten performatif. ancak bunun yanısıra, yapıtlardan bazılarının kurulma aşaması da performatif, örneğin walter marchetti'nin "su müziği/water music" adlı yapıtı bunlardan biri: önce bir kaide getiriliyor, bir akvaryum o kaidenin üzerine yerleştiriliyor, akvaryumun içine bir damacanadan su dökülüyor, ve son olarak bir kemanın kırık parçaları suyun üzerine bırakılıyor. bütün bu süreç kendi başına bir performans/gösteri gibi ve seyretmesi de çok keyifli, ama icra edilen eylemler gösteri amaçlı yapılmıyor, yapıtı kurmak için yapılıyor.
bazı yapıtlar ise; kendileri ses ile alakaları olmasa da, ihtiva ettikleri malzemelerin kurulurken çıkardığı seslerle performatifleşiyorlar. örneğin nadia kaabi-linke'nin "kasap sevinci/butcher bliss" adlı yapıtının kurulması aşamasında; duvara önceden monte edilmiş metal boruya metal kancaların geçirilmesi ve ardından o metal kancalara porselen parçaların takılması eylemleri metalin metale, metalin porselene değme sesleriyle daha da belirginleşiyorlar.
bazı yapıtları kurmak ise sadece onları depodan getirip duvara asmak kadar bir eylemi içeriyor, örneğin bir fotoğrafın duvara yerleştirilmesi gibi. tabii duvarda nereye yerleştirileceği önceden belirlenmiş ve çivileri önceden çakılmış. bu belirleme ve çakma işi de aslında sıfırdan yapılabilirdi. dolayısıyla soulier yapıtların her biri için kurulma sürecinin sekanslarını da belirliyor; bazısını sıfırdan bazısını belli bir aşama sonrasından itibaren kurduruyor.
victor burel tasarımı ışık sadece bir L'den diğerine geçmek için açıp kapanan nitelikte değil, daha fazlası. örneğin bir dizi fotoğraf (rebecca horn'un 40x30 cm'lik dört fotoğraf işi) duvara asılmadan bir süre önce, duvarda asılacakları alanlar, fotoğrafların boyutları kadar ışıklarla genel mekan ışığından daha fazla aydınlatılarak belirginleştiriliyorlar. bu, seyirciyi hemen biraz sonra seyredeceği şeye hem hazırlıyor hem de beklenti, gizem ve gerilim yaratıyor.
yapıtları kuranların müze ve lojistik firma görevlileri olması, performansa başka bir ilginç boyut katıyor. şöyle ki; bu bir performans ancak görevliler tiyatral anlamda bir şeyi icra etmiyorlar, bir şeyi “göstermiyorlar”, onlar gündelik işlerini yapıyorlar, her zaman yaptıkları işi icra ediyorlar. evet, belli bir ışık (tasarımı) altında, belli yapıtları, belli bir sırayla, belli konumlara kuruyorlar ve evet, bizler, yani bir seyirci topluluğu tarafından seyrediliyorlar, ama “tasarlanmış olan”, koreografiyi "oluşturan” öğeler sadece bunlar. geri kalanı ve belki de esas olanı, yani onların bu kurulumları icra ederkenki eylemleri, “tasarlanmış”, koreografisi "yapılmış/icat edilmiş” hareketler değil. eğer onlar gerçek müze ve lojistik firma görevlileri olmasalardı, yani bir performansçı/oyuncu/dansçı olsalardı icra etme halleri “-miş gibi” olacaktı, “oynuyor” olacaklardı.
centre pompidou'daki gösterimden (fotoğraf: herve veronese)
soulier "performing art"ı ilk defa 2017'de centre pompidou'da sahnelemiş; tabii centre pompidou'nun koleksiyonundan seçtiği yapıtlarla.
soulier'in sitesindeki video görüntülerinden oradaki sahnelemenin geleneksel düzende, yani sahne-seyirci karşılıklı şekilde yapılmış olduğu görülüyor. seyirciyi karşılayan büyük ve uzun bir duvar var, görevliler yapıtları bu duvar boyunca kurup kaldırıyorlar.
sergileme yüzeyinin arter'de tek bir uzun duvar yerine, merkezden dışa doğru dört L köşe olması hem her L'lerin önünde iki kollarıyla sarmalanan eylem alanlarının tanımlanmasına imkan sağladı, hem de her seferinde seyircinin bir L'den diğerine hareket etmesini gerektirdi.
seyircinin hareket etmesi bir anlamda seyirciyi de performatifleştirdi, yani seyredenlerin de, yapmakta oldukları eylemi yani "seyrediyor olma" eylemini bizzat icra etmelerini sağladı. bu bakımdan da mekanın bu şekilde kullanımı bence işin ana fikrini ve mantığını, centre pompidou'daki düzenlemeden daha derinliğine destekliyordu.
noé soulier'in bu hem koreografi hem de sergileme alanında oldukça -son zamanlarda ifrat derecesinde çok kullanılan bir kelime olsa da, bu noktaya cuk oturduğu için ben de kullanıyorum- "zihin açıcı" işini istanbul'a konuk ettikleri için arter'e yürekten teşekkürler.
arter'in performans programını takipte kalmakta fayda var!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder