sahne bütün derinliği ile önümüzde. dekor: kuru, kara, çıplak bir sokak zemini, yerde iki mazgal, bir yanda derinliğine geriye doğru giden kaldırım. sahnenin en gerisinde, sağa dayalı orkestra.
geride, hemen orkestranın önünde toplaşan sokak kadınları; kadın dansçıların aralarında travestileşmiş erkek dansçılar, bütün topluluk birarada; rengarenk ince tünikler, şeffaf kombinezonlar, dantelli sütyen-kilotlar giymiş, peruklu, grotesk makyajlı bir grup sokak kadını; enerjik, neşeli ve cezbedici. ama aynı zamanda perişan, hüzünlü ve çökük.
aralarında atışıyorlar, en öndeki kızıl saçlısı seyircilere laf atıyor, sataşıyor.
dizlerden bacaklarını iki yana bükerek açmış şekilde bedenini omuzlardan öne doğru kırıyor, kolları bedeninin önünde iki yanda, elleri havada hayali bir şeyleri kavrar gibi açık, parmakları kasılmış; ilk hareketi yapıyor: bir kol aşağı, diğeri yukarı giderken açık, kasılı ellerini iki yana oynatıyor; bir şeyi arzular gibi, şehvetli bir şeyi, azgınca, aynı zamanda talepkar, neredeyse taciz eder gibi!
bütün grup onu taklit ederek sahnenin en gerisinden en öne doğru gelirken, müzik başlıyor…
pina bausch’un tasarladığı brecht/weill akşamı “
die sieben todsünden” (yedi ölümcül günah)’ın “
fürchte dich nicht” (korkma sakın) adlı ikinci bölümü böyle başlıyor.
bu sahne hafızama kazınıyor, hiç çıkmıyor; çok güçlü!
(fotoğraf: ulli weiss)
“
die sieben todsünden”, pina bausch’un bibliyografisinde bir akşamı bütünüyle dolduran dördüncü yapıtı, 1976 tarihli.
bundan önce üç uzun, üç kısa yapıtı var.
bundan önce “dans tiyatrosu” diye bir şey yok; “
die sieben todsünden” dansçıların şarkı söylediği, oyunculuk yaptığı, operacıların dans ettiği, “dans tiyatrosu” adlı gösteri türünün ilk örneği; çığır açıcı.
“
die sieben todsünden” keskin, vurucu, allakbullak edici ve irkiltici!
pina bausch’un erkek egemen topluma ve kadının bu toplum düzeninde metalaştırılmasına getirdiği eleştiri dozu yüksek ve “damardan”; gizlisi saklısı yok, bütün çıplaklığıyla açık ve net, giderek rahatsız edici!
pina bausch’un 90’lı yıllarla birlikte yapıtlarına hakim olan yumuşaklıktan, hafiflikten eser yok; sert, karanlık ve umutsuz bir dünya sahnedeki!
brecht/weill ikilisinin 1933’te tasarladıkları, ilk defa paris’te george balanchine koreografisiyle sahnelenen tiyatro-dans-opera karması “
die siebe todsünden”, unutulmaya yüz tutmuşken, ilk sahneleşinden 46 yıl sonra pina bausch tarafından tekrar gündeme getirilir ve, pina bausch’un “di
e sieben todsünden”i aradan geçen 33 yılda, konuyu ele alış şekli, getirdiği yorum ve yenilikçi biçemiyle tazeliğinden bir nebze kaybetmeden hala sahnede, dipdiri!
akşamın “
fürchte dich nicht” (korkma sakın) adlı ikinci bölümü ise, brecht/weill ikilisinin “
die dreigroschenoper”, “
happy end”, “
das berliner requiem”, “
aufstieg und fall der stadt mahagonny” ve “
kleinen dreigroschenmusik” adlı yapıtlarından pina bausch’un biraraya getirdiği müziklerle oluşturduğu bir kolaj; ilk bölümün devamı, habercisi, tamamlayıcısı.
(fotoğraf: marteen vanden abeele)
"die sieben todsünden" (yedi ölümcül günah), lousiana'da bir ev alabilmek için para kazanmak zorunda olan anna'nın kaçınılmaz kaderini anlatır.
iki anna vardır; kızkardeşler anna I ve anna II.
yapıtın bir yerinde anna I’in dediği gibi, aslında onlar tek ve aynı kişidirler; anna’nın iki yüzü vardır; masum, güzel ve çocuk olan ile akıllı ve yetişkin olan. anna I’i bir operacı canlandırır, anna II’yi bir dansçı.
anna II, yüzünde çocukluğun masumiyetiyle sokağa tebeşirle güneş çizmiş, yüzüne vurdurulan spot (güneş) ışığı altında gülümserken, çocukluktan kadınlığa geçer; hem de bedenini satmak zorunda kalarak!
ilk değiştirdiği, üzerindeki yazlık elbisesi ve ayakkabısı olur; saçlarını tarar, etek-bluz giyer, bluzunun dekoltesini açar; bunları anna II’ye yapan anna I’dir.
(fotoğraf: laszlo szito)
şehirden şehre yolculuk eder(ler), yedi şehir dolaşır(lar).
erkeklerle ilk teması, ilk gittiği şehirde bir erkeğin onun fotoğraflarını çekmesiyle başlar; anna II başta utangaçtır, rahatsız olur ama sonra beğenilmek hoşuna gider. ancak erkeğin amacı başkadır; anna II acı gerçekle tanışmakta gecikmez.
ardından gittiği her şehirde, para kazanmanın kaçınılmaz tek yolu bedenini satmaktır. öyle ki, satın almadan önce mahrem yerleri de dahil olmak üzere bedeninin her bir parçasının ölçülerini alır erkekler.
anna II başta isteksizdir, ancak toplum ona başka çare bırakmaz; başına gelen toplu bir tecavüz, toplumsal bir ırza geçmedir.
sahnede bütün çıplaklığı, acısı ve rahatsız ediciliğiyle bu tecavüzleri izletir bize pina bausch. yedi günah toplanmış tek bir günahta birleşmiştir: şehvet!
günah keçisi anna II’dir, günahı işleyen ise toplumdur!
anna I dahil olmak üzere kadınların hepsi siyah dar, uzun yakalı dopiyesler içinde, suratlarında 20’li yılların ekspresyonist alman sinemasından esinlenilmiş gibi duran gergin mimikler ve kesik hareketlerle anna II’ye kuralları, sınırları, sıkıştırılmışlığı, kaçınılmazlığı dayatırlar.
erkekler ise siyah takım elbiseleri içinde, saçları kırlaştırılmış, yüzlerine kırışıklıklar eklenmiş, göbeklendirilmiş, kelli-felli olarak statünün cisimleşmiş halleridirler; talepkar, istediğini zorla da olsa eninde sonunda elde eden, acımasız ve bencil.
kadını tek bir şekilde görürler: arzu nesnesi cinsel obje.
kadınlar da zamanla –ve belki de çaresizlikten– kendilerini cinsel obje olarak pazarlamaktan rahatsızlık duymamaya başlarlar; sırtlarındaki pahabiçilmez kürkleri yere serip, üzerlerinde birbirleriyle dalaşırlar, detone seslerle şarkılarını söylerler, tıslarlar; kızgın dişi kediler gibi.
ailesi için louisiana’da almayı amaçladığı evin eşyaları, anna II şehirden şehre, kucaktan kucağa dolaştıkça sahneye yerleştirilir; halılar serilir, büfeler, ayaklı lambalar, koltuklar getirilir getirilmesine de, anna II bitkindir, çökmüştür, ağlıyordur… sahne kararır…
"fürchte dich nicht" (korkma sakın)’da da kadının içine düştüğü döngü, kaçınılmaz kader ve ardından gelen son tekrarlanır.
masum kız çocuğu, aynada kendini keşfeder, büyür, olgunlaşır, masum hayaller kurarak bir erkekle tanışır, erkek ona durmadan “korkma sakın” şarkısını söylemektedir, kız bir zaman sonra korkmaya başlar, direnir ama sonunda erkeğin ağına düşmekten kurtulamaz.
ara ara tekrarlanan “fürchte dich nicht” şarkısının melodisi ve erkeğin ağzından söyleniş şekli, bana, alfred hitchcook’un gerilimi nasıl kurguladığını hatırlattı; filmlerinde genellikle basit bir müzik teması vardır, seyirciye tehlikenin nereden geleceği söylenmiştir, gizli değildir, ancak tehlikenin kendisi perdede gösterilmez, tehlikeyi imgeleyen tema ısrarla tekrarlanır.
masum kız, 25 bölümlük “fürchte dich nicht”in sonunda sokak kadınları kervanına katılmış, onların ortasında, onlarla beraber dans eder olmuştur…
böyle anlatıldığında eskimiş [hatta arabesk] gibi duran [60’lı-70’li yılların türk filmlerini, fassbinder melodramlarını hatırlatan] bu konu, günümüzde dünyanın bir çok yerinde hala yaşanmaktadır.
pina bausch’un düşmüş karakterinin farkı, bu maceradan zayıflayarak değil, tam tersine kızgın, başı dik ve kendinden emin çıkmış olmasıdır.
gösterinin kostümleri mükemmel; pina bausch'un yapıtlarında kostümler her zaman önemlidir ancak kostümleri bu kadar etkileyici ve yorumu/anlatımı bu kadar destekleyici bir şekilde kullandığı başka bir yapıtı var mıdır!
pina bausch’un o dönemdeki hayat arkadaşı sahne ve kostüm tasarımcısı rolf borzik’in, akşamın ilk bölümünde, erkeklerin siyah takımlarıyla ve kadınların siyah dar dopiyesleriyle altını çizdiği totaliter rejimleri anımsatan baskıcı, kuracı, tek tip, tek renk toplum yapısının tam zıddına rengarenk kombinezonları, dantelli sütyenleri, kürkleri, şeffaf ten rengi erotik tünikleri ile sokak kadınlarının şehvetli, kural tanımaz dünyasını yerleştirir.
ilk bölümdeki bazı sahnelerde kadın dansçılar, erkek takım elbiseleri içinde erkek kalabalığını kuvvetlendirirken, akşamın ikinci bölümde bu sefer erkekler kadın kıyafetleri, perukları ve makyajları içinde travestileştirilirler.
bu iki zıt kutup arasında ilk bölümde anna II, ikinci bölümde masum kız çocuğu savrulup dururlar. ikisinin sonu da mutlu bitmez; ağlasalar da zayıf düşmemişlerdir; hayat onları törpülemiş, kuvvetlendirmiştir.
gösteride elbiseler kadar objeler de büyük rol oynar, adeta konuşur gibi pina bausch’un yorumuna vurgu yaparlar.
"ayakkabı", "eldiven" ve "yastık" hükmetme, taciz etme, ergenliğe geçme, masumiyeti yitirme, zorlama, bekaret imgeleri olarak gösterinin iki bölümünün de vazgeçilmez objeleridir.
“die sieben todsünden”in ilk iki akşamında anna II’yi josephine anne endicott canlandırmış; endicott 59 yaşında ve bu rolü 1976’daki prömiyerden beri oynuyor. benim seyrettiğim son iki akşamda ise, daha genç bir dansçı, julie shanahan anna II’yi oynadı; aydınlık, umut dolu, masum anna’dan hayal kırıklığına uğramış, üzgün, bitkin ama sertleşmiş anna’ya kademe kademe geçişi çok başarılıydı.
“fürchte dich nicht”in masum kız çocuğu ise, minyon bedeni ve kırılgan fizyonomisi ile ditta miranda jasjfi idi. jasjfi, aynı pina bausch’un “der frühlingsopfer” (bahar ayini)’nin kurban bakiresi gibi, bu rolde de harikalar yaratıyor, bütün bedeni ve mimikleriyle karakteri adeta yaşıyor.
gösterinin can alıcı performanslarından biri mechthild grossmann’a aitti. grossmann, aynı endicott gibi, 33 yıl önceki prömiyerden beri bu brecht/weill akşamında oynuyor, şarkı söylüyor, dans ediyor. “fürchte dich nicht” bölümünde boğuk sesi, aykırı duruşu, ironik gülüşüyle ve şimdiye kadar böylesini dinlemediğim bir “surabaya johnny” yorumu ile benzersizdi.
anna I’de annette jahns ve “fürchte dich nicht”deki çeşitli performanslarıyla melissa madden gray gösterinin müzik cephesinin artılarıydı.
annette jahns, hayatta ayakta kalabilmek için oyunun kurallarının farkında olan anna I’e soğuk, mesafeli ve duygusuz yorumuyla vurgu yaptı.
melissa madden gray ise brecht/weill ikilisinin tanınmış melodilerini tok ve gür sesi, dozunda mimikleri ve kıvrak dans kabiliyeti ile yorumlayarak başarılı bir müzikal/kabare sanatçısı olduğunu kanıtladı.
pina bausch belki de brecht’in tiyatro anlayışıyla bağlantı kurulabilecek sahneleme dair fikirlerle donatmıştı yapıtını.
orkestra sahne üzerine yerleştirilmiş, çukurda saklanmamıştı. şarkıları söyleyenlerin el mikrofonları boyunlarına asılıydı.
anna ıı’nin kazandığı paralarla alınan eşyaları sahneye gösteri sırasında sahne görevlileri taşıyordu, gizlenmeden, saklanmadan.
bu fikirlerin en vurucusu, "
die sieben todsünden"de hemen sahnenin önünde sol tarafa yerleştirilmiş spottu. birkaç basamakla çıkılan küçük bir platformdan kontrol edilen bu spotu, oyunun başında anna ı anna ıı’yi aydınlatmak için kullandı. ilk beş dakikadan sonra onun yerini alan bir görevli bu spotun ışığıyla oyun boyunca anna ıı’yi takip etmeye devam etti.
pina bausch’un revü, kabare, tap dansı gibi 30’ların revaçtaki eğlencelik gösteri sanatlarından ödünç alarak dönüştürdüğü, özellikle kol ve kalça hareketlerine ve ayakları sert bir şekilde yere vurmaya ağırlık veren koreografisi çok etkileyiciydi; şarkı sözleri ve konuşma metni hiç olmamış olsaydı da, koreografi bütün duyguları, gerilimleri, baskıları, arzuyu ve şehveti mükemmel bir şekilde anlatıyordu.
(fotoğraf: oliver look)
akşamın doruk noktalarından biri “
fürchte dich nicht” bölümünde siyah dantelli, şeffaf, şifon gece kulübü dansçısı kostümleriyle kadın-erkek bütün topluluğun, “üç kuruşluk opera”nın ünlü “
lied von der unzulänglichkeit menschlichen strebens” şarkısını a capella söyleyerek sahnenin en gerisinden en öne doğru geldikleri sahneydi; şarkının sözleri parçalanmış, sert ve keskin hareketlerle eşleştirilmiş, şarkının içeriği kuvvetlendirilmiş ve insani arzuların geçiciliği ironik/alaycı bir tona büründürülmüştü.
“
die sieben todsünden” ve “
fürchte dich nicht” pina bausch’un bütün diğer yapıtları gibi zamanın eskitemediği, ilk sahnelendiği günki kadar canalıcı, vurucu, etkileyici eserler olduklarını, berlin’de haus der berliner festspiele’yi dört akşam tıklım tıklım dolduran seyircinin çoşkulu alkışlarıyla kanıtladılar.
…
[ne yazık ki, salonda ve selamda pina bausch yoktu. onun yerine, tanztheater wuppertal’in yeni sanatsal yöneticisi, başından beri pina bausch’la birlikte olan dominique mercy vardı; mercy abii ki selama çıkmadı.
arada fuayeden hızlıca sahne arkasına geçti. pina bausch’un uzun yıllardır dansçısı/kostümcüsü olan marion cito ve sahne tasarımcısı peter pabst da dominique mercy ile birlikteydi.
bu kadar yıldır elimden geldiğince takip etmeye çalıştığım pina bausch yapıtlarından birini ilk defa birinci sıradan izledim.
dans gösterilerinin ideal sırası genellikle 8 ile 10 arasıdır, ancak bu deneyim bana bir pina bausch yapıtını en ön sıradan seyremenin keyfinin başka olduğunu gösterdi. hele de, berliner festspiele tiyatrosu’nun eğimi oldukça az tutulmuş anfisinde uzun boylu almanlar arasında kaybolma riskiniz yüksekken; zaten ilk gece aynen bu durumdaydım!
ilk sırada, bir de ortadaysanız dansçılar adeta gözünüzüz içine bakarak oynuyorlar; sahneden salona geçen elektrik muhteşem oluyor. elinizi uzatsanız dokunacağınız mesafede böyle olağanüstü varlıklar sanatlarını icra ederken, seyirci olarak müthiş bir çoşkuyla dolmamak içten bile değildi.
ancak, başka bir taraftan da, hüzünlü bir deneyimdi benim için; pina bausch’un dansçıları sanki yaşlanmışlardı. hoş, onları ilk defa bu kadar yakından izledim; büyük ihtimalle ben hassastım; dansçılarının yüzlerinde ve bedenlerinde pina bausch’un ani vefatının izlerini bulmayı seçiyordu gözlerim; kaldı ki, gösteri icabı ilk yarıda erkeklerin özellikle yüzleri kırıştırılmış saçları kırlaştırılmış, ikinci yarıda bütün dansçıların suratları grotesk makyajla kaplanmışken yaşlı, bitkin ve düşmüş gözükmemeleri imkansızdı.
33 yıl önce tasarlanmış bu muhteşem yapıtı seyrettikten sonra, çoştum, çoğaldım, kabıma sığamadım, ancak çok da hüzünlendim; bu olağanüstü yapıtları veren biricik insan artık yaşamıyor ve artık yeni pina bausch yapıtları olmayacak.
kuzey ren vestfalya eyaleti kültür yöneticisi ve wuppertal belediye başkanı, pina bausch’un ölümünün hemen ardından mirasını koruyacağız demeçleri vermişlerdi ancak geçtiğimiz günlerde, geçen yıl 1.8 milyon avro açık veren belediye bütçesini doğrultabilmek için 2012’den itibaren wuppertal’deki –pina bausch’un topluluğunun da sahneye çıktığı- iki büyük opera/tiyatro binasından birinin kapanacağı haberi geldi.
[ekonomik kriz berlin’de dört yerleşik orkestradan ikisinin birleşmesini, üç operanın ise ikiye indirilmesini gündeme getirdi. malum, geçen hafta da paris’teki büyük müzelerin çalışanları ekonomik kriz önlemleri çerçevesinde alınan kararları protesto etmek için grevdeydiler; müzeler kapalıydı]
bu zor zamanlarda pina bausch yaşıyor olsa, bütün ağırlığını, ikna edici gücünü ve vazgeçmeyen kararlılığını ortaya koyarak topluluğu için her türlü zorluğu gögüslemeye hazır olurdu, ancak onun yokluğunda ve dansçılarının azımsanmayacak bir kısmı yaş olarak bir dansçının verimli döneminin çok üzerindeyken, pina bausch’un hayattayken hazırladığı iki yıllık program sonrasında topluluğun geleceğinden şüphe etmeye başladım.]