27 Aralık 2009 Pazar

bir kere daha andık...


ülkemizde ve dünyada kültür-sanat alanında önemli kayıplar yaşadığımız 2009 yılı biterken, 12 yıl önce aramızdan zamansız ayrılan bir sanatçımızı, zehra yıldız’ı andık dün akşam.

bu sefer mekan ne akm’nin büyük salonu ne süreyya operası’ydı, ne de solistlere büyük bir orkestra eşlik ediyordu. boğaziçi üniversitesi’nin albert long salonu’nda sanki birimizin büyükçe salonunda toplanmıştık, bizbize gibiydik.
küçük bir topluluktuk; ne yazık ki salon ağzına kadar dolu değildi, insanlar kapıda bilet için yarışmıyorlardı. ne gam, vefalı bir topluluktuk; süha yıldız’ın dediği gibi “ne karda ne kışta ne sağanak yağmurda zehra’yı yalnız bırakmayan” seyircileri, hayranlarıydık bizler…
albert long salonu’nun ahşap sıcaklığındaki samimi ortamında, piyano eşliğinde aryalar dinledik hep beraber; sahnenin bir köşesinde zehra yıldız o aydınlık gülümsemesiyle bizleri izledi. biz de mütemediyen ona baktık, doyamadık..



anma gecesi yine zehra yıldız’ın görüntüleriyle başladı; yılda bir kez de olsa aynı görüntüleri izlemekten bıkmayan insanlardık ve her defasında gözlerimiz yaşarıyordu, yine öyle oldu; hele de istanbul’da sahneye çıktığı en son rolü tosca’ya bürünüp ”vissi d’arte” aryasını söylediğinde, ardından son çığlığını atıp kendini sant’angelo kalesinin burcundan tiber nehrine bıraktığında…

zehra yıldız istanbul’daki “tosca” prömiyerinden hemen sonra, temsiller için almanya’ya gitti ve geri dönmedi… istanbul’daki hayranları onu sahnede en son bu operada izlediler.



zehra yıldız’ın ölümünün birinci yıldönümünde evin ilyasoğlu imzasıyla bir kitap çıkmıştı. kitaba bir de cd eşlik ediyordu; maalesef hayattayken hiçbir kaydı olamayan zehra hanım’ın konser, televiyon ve radyo kayıtlarından derlenmiş, elimizdeki yegane albümü.
12 yıl olmuş, fuayede hala o ilk baskı satılıyordu; tükenmemişti, ikinci, üçüncü baskısı yapılmamıştı… ne demeli…



dün akşam altı genç operacı, piyano’da rayna popova eşliğinde ağırlığı fransız repertuarından derlenmiş bir program sundular.
muhteşem mezzo sopranomuz sim tokyürek’i daha önceki anma gecelerinden hatırlıyordum, yine benzersizdi. “carmen” veya “il travatore” yerine daha az bilenen aryalar söyledi. akşam, tokyürek’in yorumladığı gounod’nun sapho operasından melankolik “o ma lyre immortelle” aryası ile sonlandı.
lirik soprano simge büyükedes, koloratur soprano zerrin karslı ve tenor arda doğan özellikle ikinci yarıdaki başarılı yorumlarıyla alkışlandılar.
akşamın ilginç tarafı, az rastlanan bir sesten, kontrtenor’dan iki icracının olmasıydı; sanırım cenk karaferya iyi bir akşamında değildi, ama kaan buldular haendel ve mozart aryalarında çok iyiydi. karaferya ve buldular, ikinci bölümü açan, purcell’in “sound the trumpet” düetinde o kadar etkileyiciydiler ki, akşamın sonunda bis olarak -topluca seslendirilebilecek bir arya yerine- bu düet tekrarlandı.



yağmurlu geceye çıkmadan önce, bir yıl sonra tekrar buluşmak üzere vedalaştım zehra yıldız’la…

büyük bir aksilik olmazsa benzer bir döngüyü yaşayacağım; yılboyu zaman zaman albümündeki aryalar eşlik edecek bana, ve önümüzdeki aralık ayında bir akşam tekrar buluşacağım sevenleriyle, zehra hanım’ı anmak için…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder