9 Aralık 2009 Çarşamba

serbest atışla düşünmek ve fütursuzca gülmek için!

altıdan sonra tiyatro’nun 2005 yılında ödüller almış “o.b.e.b.” adlı oyunu bu hafta kumbaracı50’de sahneleniyor.
“o.b.e.b. (ortak bölenlerin en büyüğü)” afişindeki “mizah” ibaresinin hakkını tam anlamıyla veren, zaman zaman seyircinin [örneğin benim] gülmekten katıldığı[m] bir eğlencelik.



sadece türkiye’de değil, dünyada da genel olarak, seyircinin en çok güldüğü şeylerin başında küfür gelir. bir de tabii ki belatı esprileri. ayrıca slapstick de her türlü insanı rahatlıkla güldürebilecek bir komedi türüdür. “o.b.e.b”de bunların hiçbiri yok.
“o.b.e.b.” komedilerin en zoru olan durum komedisi üzerinden seyircisini kahkahaya boğuyor.



oyunun yazarı yiğit sertdemir, durum komedisi formülünü çok ustaca tekrarlıyor: ilk perdede “protagonistleri” birer birer tanıtıyor, ikinci perdede hepsini birarada, birbirleriyle çarpıştırıyor.
ilk perde de oldukça eğlenceli ancak esas doruk noktası bütünüyle ikinci perde.
ilk perdede tekil olarak kullanılan çeşitli psiko drama tekniklerini yiğit sertdemir ikinci perdede bütün “protagonistlerin” dahil olduğu oyunlara dönüştürüyor. sertdemir bu sayede; ilk perdede ustaca attığı ilmiklerle ikinci perdeyi muhteşem bir şekilde örüyor.



oyunun biçimsel kurgusunun çok yaratıcı olduğu bir yönü var; ilk perdeye hakim olan “geçmişi gözden geçirme” fikri bağlamında dinlenen bant kaydının “canlanması”; işitsel bir medyanın görsel bir medyaya dönüşmesi… işitsel kaydın görsel imge ile senkronizasyonu… nasıl bant kaydı ileri geri oynatılıp, hızlıca ileri sarılabiliyorsa, oyunun ilk perdesinin zamansal anlatımının da çizgisel değil, parçalı olması; haftanın günlerinde ileri geri hareket ediyor olmak...
dolayısıyla ilk perdede bir yap-bozun parçalarını biraraya getirir gibi kurgulanmış oyunda, resmin bütünü ancak ikinci perdede anlaşılıyor.
oyunun başından itibaren canlı tutulan gizem ve merak ise, oyunun sonuna kadar taşınıyor; hatta bazı unsurlar sonda da çok fazla açık edilmeyip seyircinin yorumuna/hayalgücüne/idrak kabiliyetine bırakılıyor.



oyunun protagonistleri, toplumun kadın kesiminden çıkartılmış dört tip: bir aydın, bir lider, bir devrimci, bir sanatçı.
bu dört tip, bir erkek “sözde psikolog” ve erkek “sözde sağır” yardımcının uğraşlarıyla birbirlerinin tiplerine dönüştürülüyorlar.

neden böyle bir dönüştürme yapılıyor, bu dönüştürmeyi yöneten 0.b.e.b. adlı kadın sesi (tomris incer) kim, amacı ne, oyun neden 70’lerde geçiyor, ilk perdede duyulan bomba seslerinin amacı ne.
70’lerde böyle bir dönüştürme olayı yaşandı mı [yoksa böyle teker teker değil de, toplum olarak hepbirlikte başka bir topluma mı dönüştürüldük!!!]; oyunun broşüründe yazdığı gibi bunların hepsi bir komplo teorisinden mi esinleniyor, yoksa oyunun kendisi bir komplo teorisi mi!
oyunun afişindeki red kit (psikolog olmalı), köpek (yardımcısı), dantonlar (dört kadın) ve at (o.b.e.b. adlı kadın sesi) neyi temsil ediyorlar!

bütün bu bilinmezliklerle yiğit sertdemir’in amaçladığı ne? sadece mizah mı?
amaç sadece seyirciyi ölesiye güldürmek olsaydı; bol bol küfür ve belaltı esprileri yeterdi.
amaç sadece seyirciyi ölesiye güldürmek olsaydı; oyundaki “protagonistlerin” ad ve soyadlarının başharflerinin tersine çevrilmiş halleri, hepimizin “yakından” tanıdığı insanlar olmazdı!

belli ki “o.b.e.b.”de sadece güldürmek hedeflenmemiş; aynı, yiğit sertdemir’in diğer oyunlarında, “444”de, “öldün, duydun mu”da, “bekleme odası”nda olduğu gibi “o.b.e.b”nin de bir alt metni, bir karşı duruşu, isabetli –ve acı– tespitleri ve topluma/gidişata getirdiği ciddi eleştiriler var.



bizzat psikoloğu oynayan yiğit sertdemir ve sağır yardımcıda erkan kortan da iyiler, ancak bu oyunun yıldızları dört kadın oyuncusu: seda özen yürük, aslı can kortan, gülhan kadim ve ebru gözdaşoğlu.
dört kadın “protagonist” arasında özellikle aslı can kortan bir başka iyi; ne yapıyor, nasıl beceriyor bilmiyorum, diğerlerinden öne çıkıyor; insan ister istemez onu daha fazla seyrediyor.




ister gülün ister gülmeyin, ister mizah olsun, in-yer-face olsun ya da bir trajedi; keyifli bir tiyatro deneyimi için iki şey yeterli: sıkı bir metin ve müthiş oyunculuklar. bu ikisi oldu mu, nerede, hangi şartlarda sahnelenirse sahnelensin, isterse müziği, dekoru, efekti dört dörtlük olmasın; fark etmez!
gerçi “o.b.e.b.”nin düzgün bir sahnesi, basit ama oldukça işlevsel ve “hileli” sahne tasarımı, kaliteli efektleri yok değil, ancak esas iki şeyi var: sıkı bir metni ve müthiş oyunculukları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder