19 Ekim 2010 Salı

"çöpçüler kralı"ndan geridönüşüm işçisi dağaçar bey ve arkadaşlarına


“dağaçar bey ve çöpün altın tektoniği” istanbul’daki yüzlerce, belki binlerce geri dönüşüm işçisinden dördü (kendilerine “çöpçü” denmesinden memnun değillermiş) ve bir tiyatrocu hakkında belgesel ağırlıklı bir çalışma; sahnede onların geçmişlerini, geleceklerini, hayallerini, hikayelerini, kabuslarını, şimdilerini ve o anlarını izliyoruz; bunları bütün samimiyetleri ve açıkyüreklilikleriyle paylaşıyorlar bizimle; -mış gibi yapmıyorlar; “neyseler olar”; heyecanlılar, acemiler…

haklarında çoktandır iyi şeyler duyduğum alman tiyatro toplululuğu rimini protokol nihayet bir çalışmasıyla istanbul’a konuk oldu; hem de İstanbul hakkında bir çalışma ile; garajistanbul’un ajans2010 desteği ile hayata geçirdiği istanpoli projesinin ayaklarından biri olarak.

rimini protokoll’un iki yönetmeni helgard haug ve daniel wetzel geçtiğimiz mart ayında tanışmışlar abdullah dağaçar ile; o zamandan beri ara ara bir araya gelip çalışmışlar; dağaçar bey ile gösteride yer alan iki akrabasının güneydoğu anadolu’daki köyüne gidilmiş, orada çekimler yapılmış; dağaçar bey ve akrabalarının istanbul’daki depoları gezilmiş, fotoğraflar çekilmiş… mersin'li bayram’ı ise kamerayla takip etmişler cihangir sokaklarında, geri dönüştürürken atıkları… “oyuncular” berlin’e de davet edilmişler; bir hafta orada kalınmış…

sahnede bütün bunları görüyoruz, izliyoruz, dinliyoruz; bir yandan kendilerini anlatıyorlar, hikayelerini, duygularını, bir yandan da bu gösterinin nasıl ortaya çıktığını, yöentmenlerle nasıl tanışıldığını, çalışmanın nasıl ilerlediğini; bu çalışma vesilesiyle hayatlarının nasıl değiştiğini.
“dağaçar bey ve çöpün altın tektoniği” hem konu edindiği kişiler hakkında hem de çalışmanın kendisi hakkında bir belgesel. “tiyatro” denen insanlık hallerini anlatan gösteri sanatının ilginç bir yorumu; ‘50’lerin İtalyan gerçekçi sineması gibi biraz; ama bunun draması eksik, sadece gerçekliği var; bütün etkisini ve gücünü bu saf gerçeklikten alıyor.

geridönüşüm işçisi dağaçar bey ve akrabaları ile profesyonel tiyatrocunun hikayeleri paralel ilerliyor; tiyatrocunun hikayesinde ise ’99 depremi baskın, ve deprem sonrası afet bölgesi çocuklarına hacivat-karagöz oynatması.

tiyatrocu sahnede birebir bir gölge oyunu sahnesi kuruyor (büyük ihtimalle 11 sene önce deprem bölgesinde kurduklarının aynısından) ve başlıyor hacivat-karagöz oynatmaya.
ilerleyen bölümlerde ise dağaçar bey ve akrabalarının anlattığı hikayeleri gölge oyunuyla canlandırıyor tiyatrocu; hayaller hayal perdesinde can buluyor. gösterinin katmanları çoğalıyor…

bir noktadan sonra ise tiyatrocu -nedense- kopuyor oyundan. bir kenarda; geçiyor tezgahının başına, yakıyor tütsüsünü, bir yandan kulağı abdullah'ın, aziz’in, mithat’ın ve bayram’ın anlattıklarında bir yandan da başlıyor bir gölge oyunu figürü yapmaya; deri parçada delikler açıyor, kesiyor, dikiyor…

sahnenin farklı yerlerine, bazen bir perdeye bazen çöp arabalarının beyaz bezlerinin üzerine yansıtılan hareketli-harektsiz görüntüler; çöp arabalarıyla kurulan sahne düzeni; farklı noktalara yerleştirilmiş hoparlörlerden gelen müzikler, canlı bağlantıyla kandilli, antalya, ankara rasathanelerinden alınan yer kabuğunun sismik sesleri…
gösterinin görsel ve işitsel tasarımı çok katmanlı ve katmanların hepsinin aynı anda, üst üste kullanımı sahne estetiğini zenginleştirdiği gibi olası biteviyeliği de kırıyor.

“dağaçar bey ve çöpün altın tektoniği”, yine istanpoli projesi kapsamında garajistanbul ekibinin işportacılarla hazırladığı “kassas”ın beceremediğini başarıyor; geridönüşüm işçileri ve tiyatrocunun dertlerini derdimiz kılıyor; hayallerimizin az çok aynı kapıya çıktığını gösteriyor bize; onları akrabamız, arkadaşımız yapıyor.
bunun en bariz kanıtı, oyun bittiğinde bazı seyircilerin oyun boyunca sahneden üzerlerine akan samimiyete aynı içtenlikle karşılık vererek bir yandan alkışlarken bir yandan da yüksek sesle teşekkür ediyor; abdullah dağaçar’ı, aziz’i, mithat’ı, bayram’ı ve tiyatrocuyu teker teker tebrik ediyor olmaları.
[ne ilginç; şimdi, bu yazıyı yazarken geri dönüşüm işçilerinin adlarını çok net hatırlıyorum da, bir türlü tiyatrocununki aklıma gelmiyor. flyer’dan bakıyorum: hasan hüseyin karabağ’mış. demek ki, işçiler tiyatrocudan basbayağı rol çalmışlar. helal olsun!]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder