heyecanla beklediğim idans04 bu akşam başladı.
bu vesileyle, msgsü'nün bomonti'deki yalısaraylardan-bozma-merkez-binadan-beceriksizce-esinlenmiş sevimsiz yeni kampüsünde, şebnem selışık aksan'ın çabalarıyla hayata geçen ve onun adını taşıyan sahnenin de açılışı yapılmış oldu.
bu vesileyle, msgsü'nün bomonti'deki yalısaraylardan-bozma-merkez-binadan-beceriksizce-esinlenmiş sevimsiz yeni kampüsünde, şebnem selışık aksan'ın çabalarıyla hayata geçen ve onun adını taşıyan sahnenin de açılışı yapılmış oldu.
şehrimizde bazı kaynaklara göre 20 milyon insanın yaşadığını düşünürsek, hele de daha 15 gün önce crr konser salonu'na hakim olan heyecan dolu ve aynı anda öksürüp aynı anda gülecek kadar tek nefes, tek ses olmuş, adeta kenetlenmiş dans camiamızı unutamamışken, idans04'ün bu akşamki ilk gösterisine ilgi pek bir azdı.
belki yerin sapa zannedilmesi etken olabilir mi, ama bomonti'nin adı uzak, ulaşımı kolay; osmanbey metro çıkışına 10 dakikalık yürüme mesafesi.
gelelim açılış performansına:
bu akşam istanbul'da, avrupa'nın avant-garde dans festivallerinin (impulstanz-viyana, tanz im august-berlin, ...) son yıllardaki vazgeçilmez konuklarından danimarkalı koreograf dansçı mette ingvartsen'i, "giant city" adlı işi ile konuk ettik.
"giant city", ingvartsen'in mezunu olduğu efsanevi p.a.r.t.s. dans okuluna yaraşır tarzda soyut, kavramsal, ritmik, hipnotik ve atmosferik bir işti.
performans başlamadan önce seyirciler arasında oturan yedi dansçı birbirlerinden bağımsız şekilde, fark edilmesi zor hareketlerle başlayarak; zaman zaman hızlanan, yavaşlayan, tekrarlanan, senkronize olan, dağılan, toplu bir kompozisyon oluşturan, parçalanan ve sona doğru ritm kazanan 50 dakikalık bir hareket örüntüsü sergilediler.
zemine ve tavana yerleştirilmiş birbirinin eşi iki ışık kaynağından oluşan ve ani sıçramalar ile belli belirsiz renk değişiklikleri üzerine kurulu ışık tasarımı (minna tiikainen) ve, şehir-doğa seslerinden ve sessizliklerden beslenen ses tasarımı (gerald kurdian) "giant city"nin atmosferik dünyasını yaratan en önemli ögelerdi.
belki çok serbest bir çağrışım olacak ama nedense; ingvartsen'in "kent"ten esinlenerek tasarladığı "giant city"deki, gerek ışık ve ses tasarımı gerekse dansçıların koreografiyi aktarışlarındaki bir nevi "ifadesiz aşkınlık" sayesinde yaratılan atmosfer, bana taylandlı yönetmen apichatpong weerasethakul'un bir "jungle"da geçen "tropical malady" filmini çağrıştırdı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder