13 Nisan 2010 Salı

film festivali 29 - izlenim 7: hiam abbass günü

bugün (pazartesi) seyrettiğim dört filmden üçünde hiam abbass vardı; birinde hiç konuşmadı sadece film boyunca birkaç dilde söylenen hayatın anlamına dair cümleyi arapça zikretti, diğerinde sadece beş dakika görünüp bir paris cafesindeki arkadaş toplantısında biraz konuştu, üçüncüsünde ise yardımcı kadın oyuncuydu.
hiam abbass'ı beş sene önce "suriyeli gelin"de seyrettiğimden beri takip ediyorum; ortadoğu'nun gizemini, güzelliğini, geçmişini üzerinde taşıyan hem alımlı hem de başarılı bir oyuncu.
"suriyeli gelin"den sonra "paradise now"da, spielberg'in "munich"inde kısa rollerde, gitai'nin "free zone"unda, iki yıl önceki festivalde gösterilen "visitor" (ziyaretçi)'de ve sonra tabii yine "suriyeli gelin"in yönetmeni eran riklis'in "limon ağacı"nda başrollerde doya doya seyrettik kendisini.
bu seneki festivalde bir filmi daha var; ben başta üç saymıştım, bugün patrice chéreau'nun filmi başlayıp da jenerikte ismini görünce dörtlediğimizi anladım. dördüncü film: dima el-hoor'un "her gün bayram"ı, ben pazar akşamı festivali atlas'ta bu filmle kapatacağım.
bu arada; milliyet sanat dergisi festivalde iki filmi var diye (ve büyük ihtimalle amerikalı ve sözde "sıradışı" diye) julianne moore'u bu ay kapak yapmak yerine keşke hiam abbass'ı yapsaymış! bize uzak, yabancı ülkelere değil de etrafımızdaki, yakınımızdaki, yanı başımızdaki, komşularımıza yüzümüzü çevirme zamanı...




patrice chéreau'nun "persécution" (zulüm)'ü çok kötüydü; biliyordum, tahmin etmiştim ama hem chéreau'nun filmografisini takip etme hem de romain duris ile jean-hugues anglade'ı seyretme isteği birleşince bu zülme 100 dakika kadar katlanmak zorunda kaldım. bonusu/sürprizi abbass oldu.



o kadar kötü olmasa da jim jarmush'un son filmi "the limits of control" (kontrol limitleri), sinemayı seven ve sinemadan anlayan bir tanıdığın çok güzel formüle ettiği üzere "sınırlarımızı zorlayan" bir deneyimdi.
john hurt'ü, tilda swinton'ı, bill murray'i, hiam abbass'ı seyretmek, madrid, sevilla ve bir ispanyol dağ köyünün sokaklarında christopher doyle'un kamerasıyla gezinmek, madrid'de 70'li yıllarda inşa edilmiş ünlü toplu konut gökdeleni edificio torres blancas'ın içini görmek, reina sofia çağdaş sanatlar müzesi'nin salonlarında/tablolarında dolaşmak ve resim-sinema-filmler-marilyn monroe arasında serbestçe bağlantılar kurmak keyifliydi keyifli olmasına, ama yeterince doyurucu değildi.



hiam abbass'ın yardımcı kadın oyuncu olduğu cherien dabis'in "amreeka" (amrika) adlı filmi de maalesef iyi değildi. evet, eğlenceliydi, hüzünlüydü ancak çok bildik klişeler, durumlar, cümleler üzerinden anlatıyordu derdini.
filistin-israil sorununa "suriyeli gelin" ve "limon ağacı", amerika'da müslüman ve göçmen olmaya da iki sene önceki "ziyaretçi" ve geçen seneki "hoşçakal solo" daha isabetli ve yenilikçi bir şekilde parmak basıyorlardı.



bugünümün çılgın filmi ise tony gatlif'in temperemanı yüksek "korkoro" (özgürlük)ü idi.
sanırım hakkında çok az film yapılmış bir konuda, ikinci dünya savaşında çingeneler hakkında hüzün, neşe ve müzik dolu bir filmdi "özgürlük", ancak onun da tony gatlif'in diğer filmleri (örneğin "exils") kadar güçlü, etkileyici olduğunu söyleyemem.

2 yorum:

  1. Ben bir sene yıllık iznimi Film Festivali zamanında kullanmıştım. Yaptığım en güzel tatillerden biri olmuştu. Her gün üç-dört filme gitmiştim, gece yarısı filminde bile uyumamıştım. Şimdi yazılarınızı okuyunca, gelecek sene tekrar aynısını yapmaya karar verdim. Bu arada sayenizde bu yıl Film Festivali ile ilgili en kapsamlı, en keyifli yazıları okuyoruz. Çok teşekkürler.

    Geçen gün, günün ortasında festivalde bir filme gittim, İstiklal çok güzeldi, filmden filme koşturan insanları görmek çok güzeldi. Kaktüs’te Film Festivali kataloglarını açıp konuşanları izlemek de çok güzeldi. Sonraki gün ofis beni epey zorladı. Howl zaten etkileyici idi.

    2. Dünya Savaşı ya da soykırım da ölen, başlarına gelmedik kalmayan Çingeneler ile ilgili film ve kitap gerçekten çok az. Hem Çingenelerin çok kapalı bir topluluk olmasından hem de Çingenelere yeterince değer verilmediğinden olduğunu düşünüyorum/okumuştum. Hâlbuki hem yaşama bakışlarından hem de çektiklerinden öğrenecek o kadar çok şey var ki...

    YanıtlaSil
  2. Suriyeli gelin, limon agaci beni cok etkileyen filmlerdendir. Limon agaci ile ilgili hala icimden gecen resimleri cizemedim.. Bazen ruyalarima girer.

    Cok guzel ifade ediyorsun izlenimlerini, seni tebrik ederim.

    YanıtlaSil