11 Nisan 2010 Pazar

film festivali 29 - izlenim 5: "tek başına bir adam"

malum, eğer bir romanı çok sevdiyseniz, ondan yapılan bir uyarlama filmi o kadar beğenmiyorsunuz. nedenleri bildik.
aslında her sanat eserini kendi içinde değerlendirmek lazım, yoksa hepimizin yönetmen olması gerekirdi, kendi uyarlamalarımızı çekmek için.

modacılıktan sinemacılığa geçen sansasyonel figür tom ford'un "a single man" (tek başına bir adam) filmi hiç, christopher isherwood'un o muhteşem kısa romanını fatih özgüven çevirisinden okurken zihnimde canlandırdığım gibi çıkmadı.

"tek başıan bir adam" kendi içinde tutarlı, detay detay düşünülmüş, çok özenilmiş bir film. belli ki tom ford büyük itina ve ihtimamla çekmiş ilk filmini. müthiş estetik, duyarlı ve ince.
ancak, o kadar estetize edilmiş ve o kadar özenilmiş ki, bazı sahneler hareketli reklam fotoğrafı gibi; tercihen gucci, levi's veya prada.
maalesef bu da zaman zaman başkarakterin o kasvetli, hüzünlü, ağır halet-i ruhiyesinden kopmanıza neden oluyor, dikkat ister istemez manken gibi oyunculara, cinsellik yüklü duruşlara, estetize kadrajlara kayıyor.
bir modacının akşamdan sabaha sinemacı olması da mümkün değil zaten!

hakkını da yemiyeyim; bir yerde okumuştum, takdir ettim: bu işin eğitimini almadan ilk filmini çeken yönetmenler (çoğunlukla oyuncular) teknik takımlarını kurarken özellikle deneyimli bir görüntü yönetmeni seçerlermiş ki işleri kolaylaşsın, tom ford tam tersini yapmış ve çok da deneyimli olmayan eduard gau ile çalışmış. isabetli de olmuş; filmin görsel kalitesi, kadrajları, ışıkları, renkleri çok iyi.
filmin başka şeyleri de çok iyi: yapım tasarımı mesela. biz, filmi beraber seyreden mimar arkadaşlar george'un evine hayran kaldık. kalınmayacak gibi de değil.
sonra; filmin abel korzeniowski ve shigeru umebayashi (muhteşem "in the mood for love" filminin de bestecisi) imzalı müzikler de çok iyi.
ve tabi filmin en güçlü artısı: colin firth. tek kelime ile muhteşem oynuyor; venedik'te ve bafta'daki ödüllerini sonuna kadar hak ediyor.

nedense bütün bu yukarda saydığım pozitif yönlerine rağmen "tek başına bir adam" öyle beni alıp götüren, sıkı bir sinema duygusu yaratan, konusunun bütün potansiyeline rağmen içimi acıtan bir film olamamış.
isherwood'un o hüzün dolu, yoğun novellası bende daha güçlü bir etki bırakmıştı; hala da öyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder