kukla festivalini bütün zorluklara, imkansızlıklara ve seyirci azlığına rağmen ısrarla, şevkle ve özveriyle düzenlemeye devam eden sayın cengiz özek'e binlerce teşekkürler!
çek cumhuriyeti'nden gelen lisen theatre company'nin "savitri" adlı mahabharata uyarlaması az rastlanır bir şiirsellik, incelik ve görsellik barındırıyordu. gölge tiyatrosunda ışığın bu kadar yaratıcı ve estetik bir şekilde kullanılmasına kolay rastlanmaz sanırım; gerek perde arkasından verilen ışıklardaki renk ve güç çeşitliliği (bazen karanlık perdede iki cılız ışıkla canlanan iki figür vardı) gerekse perde önündeki anlatıcı-müzisyenin gaz lambasının ışığını ve kendi gölgesini kullanarak perde üzeride yarattığı yanılsamalar muhteşemdi. "savitri" 2002 yılında çek cumhuriyeti'nde düzenlenen "one flew over the puppeteer´s nest" (přelet nad loutkářským hnízdem) kukla festivalinde hem seyirci hem de erik ödüllerini kazanmış.
pavla dombrovska lisen theatre company'nin hem kurucusu hem de oyunların yazarı ve yönetmeni. çek cumhuriyetinde gölge tiyatrosunu tarzında oyunlar sergileyen ilk toplulukmuşlar. oyunlarında kullandıkları her türlü obje ve teknik aksam, tiyatro ilk kurulduğu yıllarda paraları olmadığından hep ikinci el, dönüştürülmüş, çöplük veya depodan çıkardıkları atılmış malzemelerle oluşturulmuş. örneğin; seyrettiğimiz oyuna adını veren güzeller güzeli savitri bütünüyle kullanılmış kağıttan yaratılmış.
oyunun müzikleri, aynı zamanda anlatıcı da olan luděk vémola tarafından yazılmış ve canlı çalınıyor. müzik enstrümanları da çoğunlukla müzik ile alakasız malzemeler biraraya getirilerek yaratılmışlar; örneğin bir çöp tenekesinden dönüştürülmüş gitar-sitarımsı bir alet vardı. müzik çalgıları ve müziğin oyun içindeki kullanımı da oldukça yaratıcı ve atmosferikti. oyun sonrasında yaratıcılarına yönelttiğim bir soru neden hiç bir hint ezgisi kullanmamış olduklarıydı. "biz hikayeyi olduğu gibi aldık, ama geri kalanı kendi etkilenmelerimize göre uyarladık, birebir kopya olsun istemedik" diye cevapladılar sorumu. bütünüyle bir hint melodisini olduğu gibi kopya etmek değil ama nasıl kuklalarda ve dekorda hint etkileri ve motifleri varsa müzikte de esinlenmeler olabilirdi, hele de kullandıkları aletlerden biri rahatlıkla sitarımsı tınılar çıkarabilecek nitelikteyken.
idansII kapsamında bu akşam garajistanbul'da tüyler ürperten bir belgesel-performansa tanık olduk: "the continuum: beyond the killing fields". video görüntüleri, canlı müzik, gölge tiyatrosu ve geleneksel dansın harmanlandığı gösteri bize dört kamboçyalı sanatçının ölüm tarlalarındaki gerçek hikayelerini anlattı. gözyaşı da vardı, zarafet de, samimiyet de.
performans öncesi garajistanbul'un fuayesinde em theay bir ayin düzenleyerek, dansın ruhlarına adanan bir ritüel gerçekleştirdi ve orada bulunan -trt kameramanı da dahil olmak üzere- herkesi parfümle kutsadı.
ong ken sen'in tasarladığı ve yönettiği bu belgesel-performans sayesinde dünya tatlısı bir nine bize hayatı, geçmişi, acıları, kaybetmeyi ama bütün bunlara rağmen hala umut dolu ayakta durabilmeyi, dirayeti ve azmi öğretti.
em theay yarın akşam da garajistanbul'da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder