20. yüzyılın ikinci yarısının önemli sahne adamlarından luc bondy'in sanat yönetmenliğini yaptığı festivale bu sene "muhabir" ve "evridike'nin çığlığı" da konuk olacaklar. anlaşılan, haziran'ın ikinci haftasında viyana'da hafif bir istanbul lodosu esecek; umalım ki avusturyalıların kafalarını allak bullak etsin!
"çirkin insan yavrusu" çıkış noktasını andersen'in çirkin ördek yavrusu hikayesinden alıyor, türkiye'de resmi görüşün dışladığı, kabul etmediği, baskı altında tuttuğu üç kimliği konu ediniyor. kadın olmanın yanısıra bir de eşcinsel, kürt ve türbanlı olan üç tip var sahnede. tip diyorum çünkü oyun bu kimliklerden -geçmişlerine dönük anılarla zenginleştirdiği- detaylarla karakterler yaratmaya çalışmasına rağmen tipleştirme tuzağından kurtulamamış. resmi görüş'ün en bildik, en temel (ve en absürd) argümanlarıyla ortaya konarak bir tipe dönüştürülmüş olması ise çok isabetli.
oyun kurgu olarak iki bölümden oluşuyor; ilk bölüm biraz deneysel, hareket düzeni çağdaş dansa göz kırpıyor, monologlardan oluşuyor. "aldım verdim ben seni yendim..." bölümü ise biraz daha geleneksel, bildik, tiyatral, hatta ortaoyunu tarzında.
oyunda eleştiren kuvvet olarak sunulan "resmi görüş" türkiye'de nasıl bu kimlikleri dışlıyor baskı altında tutuyorsa, bu kimlikler de birbirlerini o kadar dışlıyor, çok ender kabul ediyorlar! bir nevi; resmi görüşün onlara reva gördüğü davranış şeklini onlar da kendi ötekilerine gösteriyorlar. yani; bu topraklarda bir türbanlının bir kürtü, bir kürtün bir eşcinseli, bir eşcinselin bir türbanlıyı kabullendiğine şahit olmak neredeyse imkansız, belki çok ender!
"aldım verdim ben seni yendim..." bölümünde her kimliğin diğer ikisine kötületilmesi bu bağlamda oyunun en can alıcı noktası bana göre. şunu da belirtmeliyim ki bu yorumum yaratıcı ekibin amaçladığı bir şey midir emin değilim, çünkü kötüleyen karakterlerin beden dili ve konuşma tarzlarında oyunun genelinde temsil ettikleri bastırılmış kimliklerden bariz izler bulmak mümkün değil.
oyun deposu "çirkin insan yavrusu"nu viyana seferi öncesinde son anda duyurduğu iki gösteriyle kocamustafapaşa'daki çevre tiyatrosu'nda sahneledi. onlar için bir tür ısınma veya son prova gibi olmuştur belki, ancak duyuru eksikliğinden olsa gerek bugünkü oyunda sadece 6 kişiydik.
insan böyle önemli konuları tartışan bir oyunun daha fazla seyirciye ulaşmasını istiyor..
ben oyunu seyredeli bayağı oluyor, o sebeple tortular üzerinden yazacağım.
YanıtlaSiloyunda (belki) bir de görünmez erkek karakter vardır; ya evde bekliyor, ya kadınların kafalarında nöbet tutuyor ya da orada bir yerde sadece kadınlara görünüyordur..
"öteki" masasında oturan üç kadın ile "kadın" masasında oturan üç öteki..
bu konu da, görünmezleri sebebiyle oyun da çok cepheli..
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
öteki olmak üzerinden ortak bir söz söylemek sürekli denenir ama bu maya nedense bir türlü tutmaz. toplumsal zeminde siyasi bir devinim çıkmamıştır bu denemelerden; kimse kendisini "öteki olmak" üzerinden konumlandırmaz mı diyelim, kişi öteki olmaktan ancak başka bir öteki sayesinde kurtulabilir ve bu dil gayet de iyi bildiği bir dildir, bulduğu bu sıcak köşeye kıvrılır mı diyelim, ne dersek diyelim...
oyunda da bu işlenmiş, bence güzel de olmuş.