renée fleming'in geleceğini ilk duyduğumda sevinçten uçmuş, bilet fiyatlarını öğrendiğimde dünyam kararmıştı. her ne kadar kendisi yaşayan sopranolar arasında favorim de olsa, neticede 6-7 şarkı söyleyeceği bir konsere o parayı vermek israf olurdu. kaldı ki, türkiye şartlarında bir konsere o fiyatların biçilmesi de, belli bir zümreye "siz konsere gelmeyin kardeşim" demekti. hadi koca yaz tek bu konser olsa, insan ne yapıp eder giderdi, ama müzik festivaliydi, opera festivaliydi, simon bolivar orkestrasıydı derken meblağ kabarıyordu.
bugün öğlendensonra 14.00'dü, akşamki fleming konserine hala biletim yoktu. ama, konser programını öğrendiğim bir haftadan beri içim kıpır kıpırdı. tam 11 parça; richard strauss'un lied'lerinden tutun da, fransız romantikleri, italyan verismocuları veeee dvorak'ın rusalka operasından ünlü ay şarkısı. insan daha ne isterdi.
...
2002'de burcu'nun misafirperverliğiyle paris'te kaldığım 40 günün avare sabahlarından birinde, baktım bastille operası'nda "rusalka" oynuyor; mezzo'dan aşina olduğum ve tarzını çok beğendiğim robert carsen sahneye koymuş, başrolde fleming.
akşamüstü gişeye gittim bilet var mı diye; sormak abesmiş! günler öncesinden tükenmiş. akşam son dakika kuyruğuna girin diye öğüt verdi gişedeki kadın.
başlama saatinden 2 saat önce gittim, fuayede gençlerin olduğu bir kuyruğa girdim. neden sonra aklıma geldi sormak, meğer sadece 24 yaş altı ve öğrencilerin kuyruğuymuş. başımı uzatınca fark ettiğim diğeri bayağı uzundu ve bana bilet kalacak gibi değildi, yine de şansımı denemek için beklemeye başladım.
saat yaklaştıkça biletliler önümüzden geçerek girmeye başladılar. fazlası olanlarsa bizlere doğru biletlerini sallayarak fiyat söylüyorlardı.
endamı yerinde yaşlıca bir hanım bana yaklaştı ve 100 avroluk bileti yarı fiyatına vereceğini söyledi. 50 avro -o zaman için- düşündüğümün çok üstünde bir rakamdı, geri çevirdim; şimdi olsa havada kapardım.
neticede o akşam "rusalka"ya giremedim. ertesi yıl mezzo'da yayınlandı.
...
renée fleming'i bir kere daha "para" yüzünden kaçırmayı içim elvermedi; hem de şehrime kadar gelmişken. hele de 11 parça söyleyecekken. [şimdi barbra streisand olsa parça başına kaç lira düşüyor, nota başına kaç kuruş düşüyor hesaplardı]
biletlerin günler öncesinden bittiğini biliyordum ama -olmayan- şansımı denemek için iksv'ye telefon ettim; bir sıra eklemişler, bilet varmış.
millet neler için borca harca giriyor, kredi alıyor, ben bir konsere mi gidemeyeceğim diyerek kendimi cesaretlendirip gözümü kararttım ve 10. sıradaki bileti aldım!
olacaksa tam streisand hesabı olsun: 11 parçaya ek olarak renée fleming hiç nazlanmadan, sanki programa dahilmiş gibi konser bitiminde dört de bis verdi, etti mi 15 parça. bu akşamdan iki adet gala konser çıkar. bilet ucuza bile mi geldi, nedir!
...
iksv'nin 39. müzik festivali dahilinde düzenlediği "festival özel konseri: renée fleming" gerçekten özel bir konserdi. unutulacak gibi değildi!
borusan istanbul filarmoni orkestrası ve şef sascha goetzel de bu akşam formundaydı. sascha goetzel, gounod'nun "faust valsi"nde zıplamayı ihmal etmedi; hatta, bizlerin artık alışık olduğumuz kıvraklığıyla bir ara (verdi'nin "elena'nın bolero"sunda) fleming'in dikkatini bile çekmeyi başardı.
orkestra özellikle ilk yarıda mascagni'nin "
cavalliera rusticana" ve ikinci yarıda puccini'nin "
manon lescaut" intermezzolarında beni uçurdu. haçaturyan'ın "
adagio"sunu da mükemmel yorumladı.
renée fleming ise; onsuz hiç bir konser düşünemem dediği richard strauss'tan benzersiz "morgen"in de içinde olduğu üç lied'le başladı konsere.
ilk yarıyı massanet'den iki romantik aryayla bitirdi. dün akşam "cezayir'de bir italyan kızı"nda iyice pislenmiş kulaklarımı önce iyice bir temizlemiş oldu. ikinci yarıda cilayı çekti, bislerle de parlattı.
ikinci yarıda ilk olarak, "benim dünya sahnelerinde çıkış aryam" diyerek takdim ettiği, rusalka'dan "ay şarkısı"nı söyledi. muhteşemdi. bir ses bu kadar mı yumuşak olur, ama aynı zamanda bir o kadar da güçlü. hiç arya söylemiyormuş, zorlanmıyormuş gibi; ve sanki gündelik bir iş yapıyormuşcasına alçakgönüllükle.
ardından, "palyaço"nun bestecisi leoncavallo'nun hiç bilmediğim "
la boheme" operasından iki hafif arya ve onlara eklenen puccini'nin ünlü "
la boheme"inden mimi'nin aryası "donde lieta usci" geldi.
daha sonra cilea'nın "
andrea lecouvreur"ünden romantik bir arya ve verdi'den etkileyici, ses oyunlarıyla bezeli, melodik ve kuvvetli "elena'nın bolerosu"yla kapanış.
ama daha bitmedi. önce muhteşem hüzünlü "
o babbino caro".
seç deseler, renée fleming'den ne dinlemek istersin, üç tercihim olurdu; fleming üçünü de söyledi bu akşam [şansım dönüyordü galiba]. ilki: rusalka'dan ay şarkısı programdaydı zaten.
diğerleriyse, gianni schicchi'den "
o babbino caro" veee bizi evlerimize, kulaklarımızda o muhteşem sesi ve yumuşacık yorumuyla uğurladığı, yine puccini'nin, herhalde her operaseverin gönlünde yeri olan, "
vissi d'arte"si.
fleming ikisinin arasına, kendi ülkesinden iki parçayı da sıkıştırmayı ihmal etmedi: gershwin'den "
summertime" ve bernstein'den "
i feel pretty".
"
i feel pretty" akşamın tek "olmasa da olurdu" parçasıydı; "
summertime" ise öyle böyle değil, bir içim su gibiydi; kulaklarımızdan kalbimize aktı.
...
renée fleming daha önce konser vermediği bir ülkeye gelmekten pek memnunmuş. alışık olmadığımız şekilde, arya aralarında mikrofonu eline alıp konuştu; istanbul'u da çok etkileyici bulmuş, -aya irini'yi "
hall" olarak tanımlayarak- "konser salonu"muzu da pek beğenmiş. [sağolsun bizanslılar, onlar olmasa ne yapardık acaba. nejat eczacıbaşı mı demişti, istanbul festivali'nin en büyük sponsoru bizans diye. ne doğru söz.]
fleming iki cümle ettiğinde bile espritüeldi; "
operaların sonunda herkes ölür zaten", "
bu denizkızı disney'inkine benzemez" gibilerinden hem yaptığı işi hem vatandaşı olduğu ülkeyi hafif hafif ti'ye alan esprileriyle ne kadar dünya vatandaşı olduğunu gösterdi; zaten konserden 45 dakika önce yanında genç bir kızla elektrikli arabadan inmiş, sade kıyafeti ve sanki oradan geçiyormuş gibi doğal haliyle aya irini'nin yan kapısından kulise girmişti.
evet; yorum, ses, güzellik etkiliyor insanı. ama en çok böyle şeyler etkiliyor. bir dünya starıyken bile doğal, sıradan ve alçakgönüllü olabilmek/kalabilmek.
umarım fleming bu etkilendiği şehre ve konser salonuna (!) yeniden gelir. ama dilerim, bir dahaki sefere bilet fiyatları bu kadar fahiş olmasın...