5 Mart 2011 Cumartesi

karabahtlı kardeşlerin bitmeyen şen gösterisi / altıdan sonra tiyatro


oyunun mart programındaki gösterimlerinden 25 mart'takinin gece 11’e konulmasından anlamalıydım bir bit yeniği olduğunu. keşke yeni bir altıdansonratiyatro yapımının bende yarattığı heyecan ve meraka yenilmeyip, oyunu 3. akşamında şubat’ın son günü izlemeseymişim.

gecenin 11’i gibi ilginç bir saatte, hele de türkiye’de, oyun sahnelemek pek rastlanır bir durum değil.
aklıma berlin'in cihangir'i mitte'deki monbijou parkında bir-iki senedir her noel zamanı kurulan maerchenhütte (masal kulübesi) geldi; gündüzleri çocuklara, akşamları yetişkinlere ve gece 22.30-23.00 seanslarında 18 yaşından büyüklere sundukları geleneksel masalların farklı versiyonlarıyla kendilerine azımsanmayacak bir hayran ve seyirci kitlesi edinmiş, ama özellikle ortaçağın gezici kumpanyalarından esinlendikleri konseptleriyle isim yapmış hexenkessel hoftheaters (cadı kazanı saray tiyatrosu'nun) kışlık mekanı.

altıdansonracıların mutlaka bir bildikleri vardır bu saate seans koyarak diye düşünerek ve biraz da -aceleciliğimden- hayıflanarak yolunu tuttum kumbaracı50’nin. tahminlerin yanlış çıkmadı: “karabahtlı kardeşlerin bitmeyen şen serüveni” tam bir “büyüklere masal”; hani şu yatmadan önce çocuklara anlatılanların büyükler için olanından; ürküttüğü kadar eğlendiren, keşke kırmızı noktaları daha cüretkarca vurgulansa dedirten, komik ve yaramaz, grotesk ve sevimli.

tiyatromuzda böylesi cesaretli bir karışıma kolay kolay denk gelmeyiz: absürd ve keyifli şarkılar, egzantrik karakterler geçidi, farklı anlatım ölçekleri (üç boyutlu masal kitabı, kule ve uçurum sahneleri), farklı kukla teknikleri (maske ve kuklalarda candan seda balaban tasarımlarıyla yine sanatını konuşturmuş, yiğit sertdemir ise kukla-nın da- ustası olma yolunda), konu edilen sirk hayatının cümbüşlü, sürprizli, ürküttüğü kadar merak ettiren atmosferi.

oyunun artıları çok!
ödenekli tiyatroların bile çoğu oyunda cesaret edemediği canlı orkestra, hem de beş kişilik bonkörlükte; mekanı, özellikle de sahnenin ortasındaki kolonu kullanımdaki beceri ve yaratıcılık; sahneyi sınırlayan duvarları bütünüyle kaplayan şeffaf kumaşlarla yaratılan sarma/sarılma/çevreleme efekti; iki oyuncunun hiçbir saniyesi ifadesiz bırakılmayan yüzleri, ses kullanımları, vurguları, mimikleri ve beden dilleriyle sundukları ustalık gösterisi.



genel olarak başarılı bulduğum oyun hakkında içime sinmeyen bir-iki konuyu paylaşmak isterim:

.belki ışık tasarımı tekrar gözden geçirilmeli; işin içine biraz daha gizem katılsa fena olmazdı.

.oyunun ortasındaki uçurum sahnesinin tempoyu oldukça yavaşlattığı aşikar; bu kadar düşürmeli mi emin değilim, oyundan kopma tehlikesi muhtemel, ancak yiğit sertdemir ile aslı can kortan o kadar iyiler ki hemen 1-2 saniyede seyiriciyi tekrar eski tempoya sokuveriyorlar.
yine de; bu sahnede betimlenen [ve belli ki anlaşılır olma konusunda karabahtlı kardeşlerin de tereddüt içinde olduklarını gösteren; seyircilere dönüp birkaç kere sarf ettikleri “ee, anlasınlar canım, anlasınlar işte” repliklerine rağmen, kişisel olarak pek anlam veremediğim/yükleyemediğim] tablo/manzara oyunun geneline yabancı kalıyor.

.ayrıca; genel denge açısından oyunun ilk 35-40 dakikası hem görsel açıdan olağanüstü büyülü hem de içerik açısından müthiş merak uyandırıcı (üç boyutlu kitap, kapıcı ile kambur, anne-doğum, kardeşlerin çocukluk zamanları).
ikinci yarı ise gerek kukla-maske kullanımı açısından zayıf, gerekse de hikayenin biteyive şekilde epizodlaşması (sirk sakinlerine teker teker sırlarının sorulması) anlamında birinci yarının yoğunluğunu içermiyor.
haddim değil ama; oyunun sonuna doğru, baştakine benzer şekilde seyircide hayret ve hayranlık uyandıran kapıcı ve anne figürleri gibi gösterişli bir kuklaya/anlatıma ihtiyaç var. örneğin; görsel ve tiyatral olarak o kadar başarılı betimlenen sahnelerden sonra, uçurumdan gözüken manzara da sözlerle analtılmak yerine, bir şekilde (kağıtlarla, gölge tiyatrosuyla ya da başka bir teknikle) görselleştirilemez miydi?

.son olarak; belki gereksiz bir fikir olabilir ve biliyorum kumbaracı50 altıdansonratiyatro’nun yuvası ama: keşke bu oyun yuvarlak bir sahnede (de) oynansa. mesela akatlar kültür merkezi biçilmiş kaftan.



“karabahtlı kardeşlerin bitmeyen şen gösterisi”nin bahtı açık, ömrü uzun, neşesi daim olsun…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder