30 Mart 2011 Çarşamba

1990 / 9. istanbul film festivali


.bir yıl önce “aşk üzerine küçük bir film” ile onnik amca’nın keşfettiği kieslowski’nin bu yıl bütün “dekalog”u programda; biz de kaçırmadık tabii! onnik amca, nebiş teyze, annem, babam ve ben “dekalog”un her bölümünden müthiş etkilenerek çıktık. festivalin ve sinema sanatının doruk noktalarından biri.

.türkiye’de yasaklanmış filmler bölümünden iki epik film, “gandhi” ve “arabistanlı lawrence” emek’te.

.pazar sabahı gazi’de “çingeneler zamanı”nın gösteriminden önce festival yöneticilerinden biri sahneye çıkıp, aramızda çingenece bilen olup olmadığını sordu; film beklendiği gibi yabancı altyazıyla gelemediği için çeviri yapılamayacaktı; malum o zamanlarda simultane çeviri olurdu. seyircilerden çingenece bilen çıkmadı; isteyen biletini iade edebilir dendi, sanırım biletini iade eden de çıkmadı. hepimiz, tek kelime anlamadığımız iki saatten uzun bir filmi soluğumuzu tutarak, gülerek, üzülerek izledik. sinemanın dilinin kelimelerden daha güçlü olduğunu kanıtlayan çok etkileyici bir filmdi. “çingeneler zamanı” sonra türkiye’de vizyona girdi, kaseti çıktı, televizyonlarda gösterildi; ama ben “çingeneler zamanı”nı o sinema günleri’nde seyrettiğimle yetindim, bir kere daha, türkçe altyazılı seyretme ihtiyacı hissetmedim; tek kelime anlamamama rağmen film bütün hissiyle bana geçmeyi başarmıştı. “çingeneler zamanı” bence kusturica’nın “dolly bell’i anımsıyor musun” ve “babam iş gezisinde” filmlerinden sonraki son büyük filmiydi; bir daha o kadar güçlü filmler çekemedi.

.jim jarmush’la ilk tanışma: “gizem treni”.

.aşk, tutku ve saplantı üzerine iki mükemmel fransız filmi: schubert’in müzikleriyle destekli bertrand blier’in “senin için fazla güzel”i ve patrice leconte’u bana tanıtan ve bundan sonraki her filmini takip etmeme neden olan, michel blanc’li “bay hire”.

.peter weir’in “ölü ozanlar derneği”nin cumartesi günü emek’teki gösteriminde filmin sonunda neredeyse herkes gözyaşları içinde ve ayaktaydı; çılgınca alkışlıyorduk. o zamanlar beğendiğimiz filmi, sonunda alkışladık; sonradan bu gelenek terk edildi. son yıllarda tekrar canlandırılmaya çalışılıyor.

.peter brook’un “mahabharata”sında hayal kırıklığına uğramak: safiyane, hindistan’ı göreceğimi, görsel bir şölen yaşayacağımı zannetmiştim. o zamanlar peter brook’u tanımıyordum. filmin değerini çok sonra anladım.

.ilk "geceyarısı sineması" uygulaması

.bu festivalin benim için en unutulmaz yanı; daha yeni girdiğim üniversitede beni en çok etkileyen ve en beğendiğim kürsünün genç asistanları ile orta yaşlı hocasının hep beraber sinema günleri’nde filmlere gittiklerine tanık olmam; dahası, neredeyse gittiğim her filmde onlara rastlamam; seçimlerimizin ortaklığından keyif ve heyecan duymam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder