ilk defa tiyatro festivali kapsamında 23 mayıs 1995'te gelmişti istanbul'a; ses tiyatrosu'nun parisyen atmosferinde kırmızı straplez bir kıyafet ile bizleri kendisine hayran bırakmıştı. sahnede ona sadece bir piyanist eşik ediyordu, bir de thonet sandalye ve askılık. piyanonun üstüne yatarak şarkı söylediği bir sahne vardı ki, hala aklımdadır...
lemper'in sonraki ziyareti caz festivali kapsamındaydı, 2000 yılında. bu sefer "punishing kiss" turnesi kapsamında lütfi kırdar'a konuk olmuştu. hayat-boyu-dostum burcu ile konser sonrası kulise gittiğimizde, bizleri biraz beklettikten sonra imza vermeye gelen, bacaklarına yapışmış kot pantalonuyla o incecik, neredeyse kırılgan kadının sahnedeki ilahe olduğuna inanmak biraz zordu.
lemper istanbul'a bir kere daha, bir tiyatro ödülü gecesinde kısa bir konser vermek üzere gelmiş. herkesin-bilmediği-konularda-donanımlı-arkadaş'tan öğrendim bu bilgiyi, haberim yoktu; sade vatandaş olarak ancak bileti satılan etkinliklere gidebildiğimden dolayı olmalı...
ute lemper dün akşam işsanat'taki hayranlarını geçmiş ile gelecek arasında bir yolculuğa çıkardı. ağırlıklı olarak son albümü "between yesterday and tomorrow"dan söylerken aralara brecht/weill baladlarını, brel'den ve piaf'tan şansonları ve hatta 50'li yıllardan hildegard knef şarkısı "rote rosen"i bile kattı. salondaki alman seyirciler bu seçime pek mutlu oldular.
lemper konser boyunca hikayeler anlatmayı da ihmal etmedi:
"üç kuruşluk opera"nın mackie'sini gemiyle istanbul'dan yola çıkardı, akdeniz, manş ve kuzey denizi üzerinden berlin'e getirdi, "surabaya johnny"yi söyledi. ardından lotte lenya için yazılmış "nana's lied" ile devam etti.
elindeki kırmızı otrişin hikayesini marlene dietrich'ten başlatıp edith piaf, eva peron, tekrar edith piaf, margaret thatcher, helmut kohl, angela merkel, condolezza rice, hilary clinton, michelle obama, sarah palin üzerinden kısa bir politik dünya turu yaparak bayan erdoğan'a kadar getirdi ve büyük bir alkış aldı. bu hikayeyi enfes thatcher, kohl, merkel, rice taklitleri ile süsledi, salonu kahkahadan kırdı geçirdi.
konserin başka bir bölümünde 80'li yıllarda yaşadığı berlin şehrinin tarihçesini geçti hızlıca ve sözünü "ghosts of berlin" şarkısına bağladı.
kendi hikayesini anlatmayı da ihmal etmedi; berlin'de başlayan, çocuklarını doğurduğu ve theatre marigny'de "cabaret"yi oynadığı paris ve londra west end üzerinden son on yıldır yaşadığı new york'la devam eden serüvenini paylaştı bizlerle. dün akşamki konserde kendisine eşlik eden müzisyenler de, hayat yolculuğunun şimdilik son durağı new york'tandı.
zaman zaman almanca konuştu, fransızcaya sadece şansonlar öncesinde prim verdi, seyirciyle ağırlıklı olarak ingilizce sohbet etti. bir akşam önce konser verdiği hollandalılardan daha iyi ıslıkla melodi çaldığımızı söyledi. ıslıkla kalmayıp parmak şıklatarak da eşlik ettik lemper'e.
konuşmalarında sık sık istanbul'dan, türkiye'den, berlin'deki istanbul'dan, türk yemeklerinden ve müziğinden bahsetti; konserini istanbul'a ait kılmak için elinden geleni yaptı. kendisi hiç bahsetmese de kolundaki küçük paralı bilezik bana türk işi gibi geldi.
ute lemper arasız tam iki saat sahnede kaldı; ne üvertür müziği ne intermezzo kullandı, iki saatin her dakikasında o vardı, ya konuştu ya şarkı söyledi.
tek kelime ile muhteşemdi! performansı, kıyafeti, duruşu, gülüşü, cilvesi, tavırları ve zerafetiyle bir bütün olarak mükemmeldi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder